Paylaş
HTŞ dediğinizde, Birleşmiş Milletler tarafından ‘terörist’ kabul edilen, sahada yine BM’ye göre 12-15 bin kişilik silahlı bir güce sahip olan, İdlib’de kendi ‘hükümeti’ni ilan etmiş, bu hükümetin ‘bakanlıklar’ı üzerinden bölgeyi yöneten bir çok katmanlı bir organizasyondan söz ediyoruz.
Bu örgütle ilgili tartışma daha işin başında kimliğine ilişkin niteleme üzerinden patlak veriyor. BM Güvenlik Konseyi ‘terörist’ kabul ettiği için başını Rusya’nın çektiği bir grup, HTŞ ile bu tespitin gerektirdiği şekilde mücadele edilmesini savunuyor. Bu yola, yani askeri seçeneğe gidilmesi ise daha çok sivil ölüm, yeni göç dalgaları ve Türkiye sınırı boyunca yığılmanın daha da büyümesi anlamına geliyor.
Peki askeri seçeneğe gidilmezse o zaman bu örgütle nasıl baş edilecek? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce köktendinci çizgideki HTŞ’nin ‘terörist’ kimliği üzerinde yürümekte olan tartışmaya göz atalım.
En azından başlangıç döneminde HTŞ’nin hem DEAŞ (IŞİD) hem de El Kaide’nin bir tür ‘ortak yapımı’ olduğunu belirtmemiz hata olmaz.
Buradaki geçişkenliği gösterebilmek için biraz geriye gidelim, örgütün kuruluş öyküsüne ve lideri Ebu Muhammad el Culani’nin kimliğine kısaca göz atalım.
ÖNCE DEAŞ, SONRA EL KAİDE
Culani Suriye vatandaşı bir cihatçı. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali üzerine bu ülkeye giderek ABD’ye karşı silahlı direnişe katılıyor. Irak’ta önce El Kaide saflarında savaşıyor. 2006 sonrasında Amerikalılar tarafından yakalanıp hapsediliyor. Serbest kaldıktan sonra 2008’de örgüt değiştirerek, Irak’ta o sırada güçlenme sürecinde olan ve 2013’te DEAŞ’a (İŞİD) dönüşecek olan ‘Irak İslam Devleti’ örgütüne katılıyor. Kısa zamanda sivriliyor ve 2009 yılında örgütün Ninova vilayeti komutanlığına getiriliyor. Ninova’nın başkenti Musul.
2011 yılında Suriye iç savaşı patlak verdiğinde Culani ülkesine dönmeye ve Beşar Esad’a karşı muhalefet cephesinde savaşmaya karar veriyor. Culani, ardından 2012 yılında kurulan El Nusra örgütünün lideri-komutanı unvanıyla iç savaşın başat aktörlerinden biri olarak Suriye denklemine yerleşiyor.
Altını çizmemiz gereken önemli bir nokta var burada. El Nusra Suriye’de 2012’de kurulduğunda, Ebu Bekr el Bağdadi’nin liderliğindeki Irak İslam Devleti, yani 2013’te DEAŞ’a dönüşen örgütün bu ülkedeki uzantısı olarak doğmuştur. Dolayısıyla, Culani başlangıc döneminde aslında DEAŞ’ın Suriye’de sahadaki resmi temsilcisidir.
Buna karşılık, Culani’nin liderliğindeki El Nusra, 2013 yılında DEAŞ’tan koparak Eymen el Zevahiri’nin liderliğindeki El Kaide’ye katılmış, ona biat edeceğini duyurmuştur. Zevahiri, aynı yıl El Nusra’nın El Kaide organizasyonun bir parçası olduğunu açıklamıştır.
İÇ SAVAŞIN ÖNDE GELEN AKTÖRÜ
El Nusra 2012’deki kuruluşundan itibaren kısa zamanda cephede Şam, Halep ve İdlib’de bir dizi askeri başarı elde etmiş, örgüt kendisini iç savaşta silahlı muhalefetin en etkili, önde gelen aktörlerinden biri olarak kabul ettirmiştir.
İşte tam bu noktada Suriye’deki muhalefetin Esad’a karşı uluslararası alanda istediği desteği neden yanına çekemediği sorusunun kısmi bir yanıtını da buluyoruz. Daha başından itibaren DEAŞ ve El Kaide gibi örgütlerin Suriye’de sahaya çıkıp silahlı muhalefet hareketinin -tümüne olmasa da- önemli bir kesimine tuğralarını vurmuş olmaları, uluslararası camianın geniş bir kesimini muhalefetten uzaklaştıran bir etki icra etmiş, Beşar Esad’ın lehine işleyen bir eğilimi güçlendirmiştir.
VE ÖZERKLİĞİNİ İLAN EDİYOR
Culani’ye dönelim. Aslında El Nusra’nın Suriye’deki serüveni sürekli değişiklik gösteren ucu açık bir süreçtir. El Nusra’nın, Suriye’deki seyrinde ilk kırılma 2016 yılında örgütün ‘Cephe Fetih el Şam’ adını aldığını açıklamasıyla ortaya çıkmıştır. İsim değişikliği El Nusra’nın El Kaide ile ilişkilerini de tartışmaya açmıştır.
Bir yıl sonra 2017 Ocak ayında daha büyük ölçekteki ikinci kırılma yaşanmıştır. Culani’nin liderliğindeki Cephe Fetih el Şam, daha küçük ölçekteki Ensarüddin Cephesi, Ceyş el Sünne, Liva el Şam ve Nurettin Zengi gruplarıyla birleşerek Heyet Tahrir eş Şam’ı (HTŞ) kurmuştur.
Culani, HTŞ’nin kuruluşu sonrasında yaptığı açıklamalarda El Kaide’nin otoritesini tanımadığını, artık bağımsız bir çizgi izleyeceklerini söylemiştir. İlk başta uluslararası alanda geniş bir kesim, bu değişikliklere şüpheyle yaklaşmıştır. Yanıltma amaçlı taktik hamleler olarak değerlendirilmiştir bu değişiklikler.
Bu çerçevede ABD ve Rusya gibi aktörler ve BM sistemi, HTŞ’yi de El Kaide’nin Suriye şubesi El Nusra’nın uzantısı kabul ederek terör örgütü statüsünde görmeye, bu listede tutmaya devam etmiştir.
HTŞ’DEN KOPAN GRUP
Buna karşılık, 2017 sonrasındaki süreçte El Kaide’ye aidiyeti tartışmasının örgüt içinde ciddi bir çatışmaya yol açtığını, bir grubun HTŞ’den koptuğunu ve 2018’de El Kaide’ye sadakat çizgisini sürdüren Huras el Din’i (HD) kurduğunu görüyoruz. HD, daha küçük ama belli bir etkisi bulunan bir gruptur. HTŞ ile HD farklı çizgilere düşseler de sıkça cephede ortak düşmanları olan Esad ordusuna karşı birlikte savaşmışlardır.
Bunu izleyen dönemde El Kaide lideri Zevahiri’nin Culani’ye tavır aldığını ve Culani’nin de özerk hareket etmeye başladığını gösteren birçok gelişmeye rastlamak mümkün. Üstelik HTŞ, her seferinde küresel cihat gibi bir gündemi olmadığı, yalnızca Suriye’ye ve Esad rejimini devirme hedefine odaklandığı güvencesini de veriyor.
Ancak bütün bu güvenceler HTŞ’nin üzerindeki El Kaide gölgesinin kalkmasına yetmiyor. Yine de bazı uluslararası aktörlerde, özellikle ABD cephesinde son zamanlarda HTŞ’ye karşı daha esnek bir bakışın uç vermeye başladığına da tanıklık ediyoruz.
Meselenin bu kısmını ve HTŞ ile nasıl baş edileceği sorusunu tartışmaya devam edeceğiz.
Paylaş