Gezi kararı sonrasında gözler şimdi AİHM’nin yeni kararında

İstanbul’daki 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Gezi davasında Osman Kavala’yı ağırlaştırmış müebbet hapis cezası, çoğunluk sivil toplum yöneticilerinden oluşan diğer yedi sanığı ise 18’er yıl hapis cezasına çarptırmış olmasının yankıları süredursun, projektörler bir kez daha Strasbourg’a, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) önümüzdeki dönemde Kavala dosyasıyla ilgili olarak vereceği yeni karara doğru çevriliyor.

Haberin Devamı

Buradaki dikkat çekici bir gelişme, kararını vermesinden önce AİHM ile bir tarafta Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliği, diğer tarafta Adalet Bakanlığı arasında Kavala dosyasıyla ilgili olarak kritik bir yazışma sürecinin yürütülmekte olmasıdır.

İstanbul’da, geçen pazartesi günü açıklanan mahkeme kararının hemen öncesinde Adalet Bakanlığı’nın AİHM’ye gönderdiği resmi yanıt davanın seyriyle bir dizi ilginç unsur içeriyor.

BAKANLAR KOMİTESİ ’İHLAL PROSEDÜRÜ BAŞLATINCA

Bilindiği gibi AİHM, İkinci Daire’nin 10 Aralık 2019 tarihinde aldığı, daha sonra 11 Mayıs 2020 tarihinde Büyük Daire’den geçerek kesinleşen Kavala kararında Türkiye’ye iki maddeden ihlal verdi.

Bunlardan birincisi, kendisinin tutuklanmasının“Başvuranın bir suç işlediğine dair makul şüphenin yokluğu” nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Özgürlük ve Güvenlik Hakkı”na ilişkin 5’inci maddesinin ihlali olarak görülmesiydi.

Haberin Devamı

Mahkeme, Türkiye’nin ayrıca AİHS’nin “Hak ve özgürlüklere bu sözleşme hükümleriyle izin verilen kısıtlamalar, öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz” şeklindeki 18’inci maddesini de ihlal ettiğine karar verdi. Çıkan bu ihlal, anlam olarak Türkiye’nin AİHS’nin tanıdığı bir yetkiyi kullanırken iyi niyetle davranmadığı yolundaki bir hükmü de içeriyor.

Kararda, zaten Kavala’nın tutuklanmasının kendisinin “susturulması” gibi bir amaç taşıdığı kanaati belirtilerek, bunun insan hakları savunucularının çalışmaları üzerinde de “caydırıcı bir etki yaratacağı” ifade ediliyor.

AİHM kararının önemi, aynı zamanda Kavala’nın tahliye edilmesini de talep etmesiydi. Tahliye olmayınca, AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi’nin siyasi kanadı Bakanlar Komitesi hassas bir mekanizmayı harekete geçirdi. Komite, geçen şubat ayında bağlayıcı olan AİHM kararlarını uygulama yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle Türkiye hakkında AİHS 46’ncı maddede düzenlenen “İhlal Prosedürü”nü başlattı.

Komite, ardından AİHM’ye Türkiye’nin AİHM kararını uygulama yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususunda değerlendirmesini sordu. AİHM, dosya üzerindeki incelemesini sonuçlandırarak görüşünü Komite’ye bildirecek. AİHM Bakanlar Komitesi’ne uygulama yükümlülüğünün yerine getirilmediği yönünde görüş bildirdiği takdirde, ilgili ülkeye (Türkiye) yaptırım uygulanması gündeme geliyor. Yaptırımların derecesine Bakanlar Komitesi, yani Avrupa Konseyi’ne üye devletler karar veriyor.

Haberin Devamı

İNSAN HAKLARI KOMİSERİ MİJATOVIC’İN ELEŞTİRİLERİ

AİHM, bu konuda yapacağı değerlendirmede esas almak üzere geride bıraktığımız günlerde hem Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatoviç hem de Adalet Bakanlığı’ndan görüş aldı. Mijatovic’in görüşleri oldukça eleştirel bir içerik taşıyor.

İnsan Hakları Komiseri, öncelikle, Türkiye’nin AİHM’nin Kavala kararının uygulandığı, çünkü Kavala’nın AİHM’in ihlal kararına yol açan TCK/312’deki “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçundan 18 Şubat 2020 tarihinde beraat ettiğini ama sonrasında bir başka iddiadan, TCK/328’deki “Siyasi ve askeri casusluk” suçundan tutuklu olduğu şeklindeki tezine karşı görüş bildiriyor.

Haberin Devamı

Avrupa Konseyi yetkilisi, AİHM’nin kararını verirken, TCK/328 altında casusluğa ilişkin delilleri de incelediğini ve bu delillerde de “şüphe nedeni bulamadığını” anlatıyor. Mijatovic, tutuklamalarda dosyada zaten var olan eski delillerin suçu yeniden nitelendirmek için kullanılması kabul görürse, bu durumun “sonsuz bir tutukluluk halinin devamına izin vermek anlamına geleceğini” belirtiyor.

Komiser, bir noktaya daha dikkat çekiyor. Gezi davasının geçen 4 Mart’ta yapılan duruşmasında savcılık, sunduğu nihai mütalaada, Kavala ve diğer sanıklar hakkında yalnızca hükümeti devirmeye teşebbüs suçuna ilişkin TCK/312’den ceza talep etmiştir.

Savcı, mütalaasında Kavala’nın iki yıldır tutuklu kalmasına gerekçe oluşturan casusluk suçundan ceza istememiştir. (Zaten Kavala geçen pazartesi günü bu suçtan beraat etmiştir.) Komisere göre, “Bu durum, casusluk suçlamasının yalnızca başvurucunun tutuklu halinin devamı amacıyla yapıldığı sonucunu desteklemektedir.

Haberin Devamı

CUMHURBAŞKANI’NIN ELEŞTİRİLERİ DE HATIRLATILIYOR

Değerlendirmenin bir başka noktası, Avrupa Konseyi yetkilisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da 30’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin Kavala ve diğer sanıklar hakkında 18 Şubat 2020 tarihinde verdiği beraat kararını “derhal ve açıkça” eleştirmiş olmasını hatırlatmasıdır. Komisere göre, Cumhurbaşkanı’nın mahkeme kararına dönük eleştirileri, Türkiye’ye AİHS 18’inci maddeden verilen hak ihlali kararına yol açan dinamiklerin başvurucu açısından sürdüğünü gösteriyor.

Bu bağlamda Mijatovic tarafından vurgulanan bir diğer önemli husus, “Başvurucu hakkında beraat kararı veren üç yargıcın Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından derhal disiplin soruşturmasına tabi tutulmasıdır.

Haberin Devamı

ADALET BAKANLIĞI: ‘CUMHURBAŞKANININ BEYANLARI YARGIYA MÜDAHALE SAYILAMAZ’

AİHM, İnsan Hakları Komiseri’nin bu görüşlerini geçen 7 Nisan tarihinde Türkiye’ye iletmiştir. Adalet Bakanlığı da 19 Nisan 2022 tarihinde, yani geçen hafta salı günü bu değerlendirmeye yanıtını AİHM’ye göndermiştir.

Adalet Bakanlığı, yanıtında AİHM’nin 2019 yılında Türkiye hakkında verdiği ihlal kararının “Hükümeti devirmeye teşebbüs” suçunu düzenleyen TCK/312 maddesi ile ilgili olduğunu, oysa Kavala’nın Mart 2020’den bu yana TCK/328’deki “casusluk” suçlamasından tutuklu olduğunu bildiriyor. Bakanlık, bu çerçevede Kavala’nın 2020 Mart ayı sonrasındaki tutukluluğunun AİHM kararının kapsamı dışında olduğu tezini savunuyor. Bakanlığın görüşünde, ayrıca Kavala’nın AİHM kararına yol açan TCK/312’deki suçlamadan tahliye edildiği (18 Şubat 2020) vurgulanıyor.

Adalet Bakanlığı’nın yazısının en kritik kısmı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dönük eleştirilere verilen yanıtta ortaya çıkıyor. Bu bölümde önce “Siyasi yönleri de olan mahkeme kararlarının kamuoyundaki tartışmalara konu olabileceği, bu durumun yargıya müdahale olarak görülemeyeceği” belirtiliyor. “Masumiyet karinesi ilkesinin öncelikle yürütme tarafından gözetildiği” de kaydediliyor.

Daha sonra, “Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere siyasiler tarafından kamuoyunda ön plana çıkan davalarda verilen hükümlerle ilgili yapılan beyanlar yargı bağımsızlığına müdahale olarak nitelendirilemez” deniliyor. Ayrıca, “Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarının yargı bağımsızlığını etkilediği yolundaki görüşlerin gerçeği yansıtmadığı” da belirtiliyor.

Bakanlığın değerlendirmesinin dikkat çekici bir başka yönü, ülkenin önde gelen siyasi şahsiyetleri tarafından birçok vesileyle insan hakları ve yargının bağımsızlığı konusunda yüksek düzeyde siyasi mesajların verildiğinin ifade edilmesidir. Bu çerçevede 12 Nisan 2022 tarihinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Türkiye’nin AİHM kararlarını uyguladığı yolunda bir açıklamada bulunduğu da hatırlatılıyor.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Bütün bu yazışmalardan sonra İstanbul’daki 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, geçen pazartesi günü Gezi davasındaki mahkûmiyet kararlarını açıklamıştır. Mahkûmiyetler TCK/312’den verilmiştir. Sonuçta AİHM ile yapılan yazışmaların hemen ertesinde yeni bir durum şekillenmiştir.

Örneğin, 19 Nisan tarihli yazıda Kavala’nın TCK/312’ten tahliye edildiği söylenirken, bu kez çıkan farklı yöndeki bir kararla Kavala TCK/312’den mahkûm olmuştur. Kavala, Adalet Bakanlığı’nın yazısında kendisinin tutukluluk gerekçesi olarak gösterilen casusluk suçlamasından da beraat etmiştir.

Ortaya çıkan tablo karşısında AİHM’nin taraflardan yeniden görüş isteyip istemeyeceği hususunda bu aşamada bir açıklık yoktur. Ankara, bundan sonraki aşamada Kavala’nın artık tutuklu değil, “hükmen tutuklu” olduğunu, yeni bir durumun belirdiğini savunabilir. AİHM de bir ihtimal olarak mahkumiyet kararlarına konu olan delil dosyasını 2019’da zaten detaylı bir şekilde incelemiş olduğunu ve kuvvetli şüphe nedeni görmediğini belirtebilir.

Özetle, önümüzdeki günlerde de bu dosyayla yaşamaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları