Paylaş
Göstericilere karşı yaygın bir şekilde başvurulan aşırı güç kullanımı, sıkça gazetecilere de yansıtılmaktadır.
Olayların ilk kez patlak verdiği 30 Mayıs’tan bu yana sistematik bir şekilde sürmekte olan, çok sayıda meslektaşımızın yaralanmasına da yol açan polis şiddetinin mağdurlarının dökümünü bir köşe yazısının içine sığdırabilmek mümkün değil. Ancak mağduriyet anlamında zirve noktalarından birinin geçen cumartesi günü Taksim’de meydana gelen olaylar sırasında yaşandığını söyleyebiliriz.
* * *
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) yaptığı döküme göre, cumartesi akşamı Taksim civarında yaşanan olaylar sırasında 13 gazeteci yaralanmış, 2 gazeteci de gözaltına alınmıştır. Cemiyetin açıklamasında basın kartını gösterdiği halde coplanan bir gazetecinin durumuna da dikkat çekilmiştir. Bu, “kasıt” unsurunu gösteren açık bir delildir. Açıklamaya göre, toplam 13 gazeteci içinde plastik mermi isabet ettiği için yaralananlar, biber gazından geçici körlük yaşayanlar, biber gazı fişeği ile çenesinden yaralananlar ve tartaklanıp hakarete uğrayanlar vardır.
Örneğin Milliyet foto muhabiri Yunus Dalgıç polis tarafından tartaklanmış, üstüne TOMA sürülmüştür. Halk TV muhabiri Makbule Cengiz polis tarafından tartaklanmış, kolunda morluklar meydana gelmiştir. Gazeteci Tuğçe Tatari de yere atılıp tartaklanmış, hakarete uğramıştır.
TGC Yönetim Kurulu, açıklamasında, “güvenlik güçlerinin gazetecilerin çalışmasını gaz bombası, plastik mermi ve gözaltı uygulamalarıyla engellemesini” kınamış, basın çalışanlarının görevlerini yapabilmeleri için gerekli koşulların yaratılmasını talep etmiştir. Benzer bir kınama açıklaması da Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) tarafından yapılmıştır.
* * *
Polisin gazetecilere kaba güç kullanması uluslararası alanda da tepki doğuruyor. Tüm dünyada basın özgürlüğü için mücadele veren Paris merkezli Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü de “Gezi Parkı eylemlerinden bu yana yoğunlaşan polis şiddetini” kınayan bir açıklama yayımlamıştır. Örgüt, “Yetkililer gazetecileri hedef almayı sürdürüyor” başlıklı mesajında, cumartesi günkü olayları kınamış, “polisin görevini kötüye kullanmakta ısrar ettiğini” vurgulamıştır.
Meselenin çarpıcı tarafı, olayları izleyen yabancı gazetecilerin durumunun Türk gazetecilerden çok farklı olmamasıdır. İstanbul’da görev yapan dünyanın bütün önde gelen gazete ve TV kanallarının temsilcilerinin ezici çoğunluğunun olaylar sırasında biber gazına, tazyikli suya maruz kaldıklarını söylemek hata olmaz. Bunlar içinde en çarpıcı örneklerden biri New York Times’dan verilebilir. Gazetenin Türkiye’ye yeni atanan Bağdat Bürosu Şefi Tim Arongo’nun Taksim’de hedef olduğu ilaçlı su cildinin tahriş olmasına yol açmıştır. New York Times’in İstanbul muhabiri Şebnem Arsu da Divan Gezi Oteli’nin lobisinden içeri atılan kapsüller de dahil olmak üzere birçok kez biber gazına maruz kalmış, doku defektine bağlı olarak gözünün kornea tabakası zedelenmiş ve iki hafta tedavi görmüştür. New York Times’a fotoğraf geçen Ed Ou da Gezi Parkı’nda fotoğraf çektiği sırada polisin yüzündeki gaz maskesini çıkarması sonucu biber gazı solumak durumunda bırakılmıştır.
Bir başka sorun, yabancı basının sıkça polisin hakaretlerini, kötü muamelesini de tecrübe etmiş olmasıdır. Örneğin, CNN İstanbul muhabiri Ivon Watson, polisin üzerine küfrederek yürüdüğünü bir tweet mesajıyla geniş bir kesime duyurmuştur. Ağır küfrü burada tekrarlamıyoruz.
Bütün bu hareketlerin bıraktığı izlerin, dünya basınında Türkiye hakkında şekillenmekte olan olumsuz bakışı daha da derinleştirdiğini söylemek objektif bir saptamadır.
* * *
Polisin gazetecileri hedefleyen bu uygulamalarının basın özgürlüğüne dönük bariz bir saldırı oluşturduğu izahtan varestedir. TGC ve TGS ortak heyetinin 27 Haziran’da İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya giderek gazetecilere dönük şiddet konusunda dikkatli olunması yolundaki mesajlarının yerine ulaşmadığı 3 Temmuz Cumartesi günü tanık olunan polis acımasızlığında ortaya çıkmıştır.
Bütün girişimlere, eleştirilere rağmen gazetecilerin mağduriyetine yol açan polis şiddetinin azalmak bir tarafa artarak devam etmesi, sahadaki polislere üst makamlardan ciddi bir uyarının gitmediğini gösteriyor. Yukarıdan bir caydırıcılığın gelmemesi, polis tarafından muhtemelen “yeşil ışık” olarak değerlendirilmekte ve gazetecilere “girişmelerine” neden olmaktadır.
İçişleri Bakanı Muammer Güler’ i basına dönük bu saldırılara artık bir son verilmesi için görevini yapmaya davet ediyoruz.
Paylaş