Paylaş
TÜRKİYE'nin, doğu komşusu Ermenistan'la Amerikan Kongresi üzerinden yaşadığı sorunu doğru teşhis edebilmek için Ermenistan Cumhuriyeti'nin kuruluşunun biraz öncesine gitmek gerekiyor.
Berlin Duvarı'nın 1989 sonunda yıkılması ve Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girmesinin ardından Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti, 23 Ağustos 1990 tarihinde ünlü bağımsızlık bildirisini kabul eder.
Bildirinin 12. maddesi şöyledir:
‘‘Ermenistan Cumhuriyeti, 1915'te Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan'da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir.’’
Ermenistan, resmen bağımsızlığını, bildirinin yayınlanmasından yaklaşık 1 yıl sonra ilan etmiştir. Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991 tarihinde aldığı bağımsızlık kararında, ‘‘Ermenistan bağımsızlık bildirisine sadık kalacağını’’ taahhüt etmiştir.
Ardından 1995 yılında kabul edilen anayasada, yine 1990 bildirisine atıf yapılarak, Ermenistan'ın ‘‘bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı’’ bir anayasa hükmü olarak kayda geçirilmiştir.
Görüleceği gibi, ‘‘soykırım’’ın tescili, Ermenistan'ın bağımsızlık bildirisinde, parlamentonun bağımsızlık kararında ve anayasa metninde bir ulusal hedef olarak gösterilmiştir.
Türkiye açısından Ermenistan'la ilişkilerin yürütülmesindeki temel güçlük bu noktada beliriyor. Türkiye, karşısında tarihin hesaplaşmasını yapmak isteyen, bunu var oluş nedeni olarak tanımlayan bir devletle karşı karşıya bulunuyor.
* * *
Türkiye'ye karşı ılımlı çizgisiyle tanınan Levon Ter-Petrosyan'ın cumhurbaşkanlığı döneminde, Ermenistan'ın bağımsızlık bildirisindeki bu hedefe ulaşmak için enerjik bir politika izlediği söylenemez.
Ancak, 1998 ilkbaharında Taşnakların desteğindeki Robert Koçaryan'ın iktidara gelmesiyle birlikte işin rengi değişmiş, Ermenistan, ‘‘diaspora’’daki nüfuzlu Ermenileri devreye sokarak, soykırım tezinin Batı parlamentolarında kabulü yönünde büyük bir seferberliğe girişmiştir.
ABD Kongresi'nde bu hafta oylanması beklenen ‘‘soykırım’’ tasarısı, işte bu seferberliğin bir sonucudur.
Türkiye, karar kabul edildiği takdirde, tercihini kendisiyle çatışma yönünde kullanan Ermenistan'ı bu siyasetinden caydırmak için elindeki kuvvetli kartları kullanmakta kendisini serbest hissedecektir.
Ancak Türkiye'nin Ermenistan'a göstereceği tepkiyi şekillendirirken, bir noktada gerçekçi olması gerekiyor. Ermenistan'ın bağımsızlık bildirisinde yer alan bir hedeften en azından káğıt üstünde vazgeçmesi beklenmemelidir.
Bir yandan Erivan üzerindeki baskı icra edilirken, bir yandan da Ermenistan'ın tarihe bakışı konusunda manevra yapabilmesine imkán tanıyacak bir açılım da düşünülebilir.
Bunun yolu, ilişkileri tarihin ipoteğinden kurtarabilmek için Ermenistan'ı, her iki tarafın tarihle ilgili tezlerini masaya koyacakları bilimsel çerçevedeki bir zemine çekmek olabilir.
Paylaş