Paylaş
Bu konuşma, Türk siyaset literatüründe muhtemelen “Kızgın demiri soğutmak” deyimiyle hatırlanacaktır. Cumhurbaşkanı, bu deyimi “Seçim tartışmalarının geride bırakılarak ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere Türkiye’nin asıl gündemine odaklanılmasının şart olduğunu” belirtirken kullanmıştır. Erdoğan, “Dönem kızgın demiri soğutma, musafahalaşma (el sıkışma), kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi yeniden perçinleme dönemidir” diyor.
*
Erdoğan’ın konuşmasının bütününe hâkim olan tema, seçim ortamında yaşanan gerilimlerin artık geride bırakılması gereğine yaptığı vurguda karşımıza çıkıyor. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı’nın kullandığı şu ifadenin altı özellikle çizilmelidir:
“Hiç kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden siyaset yelpazesindeki herkesle Türkiye ortak paydasında buluşmanın mücadelesini veriyoruz.”
Ve finale doğru bu konuşmanın bir diğer tartışılan başlığı “Türkiye ittifakı” kavramı ile karşılaşıyoruz: “Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde, siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak 82 milyon hep birlikte Türkiye ittifakı olarak hareket etmeliyiz.”
Erdoğan, konuşmasında ana hatlarıyla hem beka meselesinde hem de bütün toplum kesimlerini ilgilendiren ekonomik ve sosyal sorunların çözümü için geniş bir işbirliği zemini ihtiyacına işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu hitabında genel hatlarıyla tansiyonu aşağı çekmek isteyen bir bakışın hâkim olduğu aşikar.
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Nisan’daki bu hitabından sonra MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin hafta sonunda (20 Nisan ve 21 Nisan) partisinin Antalya’daki İl Başkanları ve Belediye Başkanları Toplantısı’nda yaptığı iki konuşma siyasetin gündemine girdi.
Bu konuşmaların en çok iz bırakan noktalarından biri Bahçeli’nin Erdoğan’ın ‘Türkiye ittifakı’na ilişkin sözlerine verdiği karşılıktır.
Bahçeli, 21 Nisan konuşmasında İstanbul Belediyesi’ndeki son gelişmeleri ve yeni yönetimin belediyenin veri tabanının incelenmesiyle ilgili mahkemeden dönen girişimini hatırlattıktan sonra “Bu gelişmeler karşısında Türkiye ittifakından bahsetmek kafamızdaki soru işaretlerini çoğaltmıştır” ifadesini kullanıyor.
“Bizim ittifakımız cumhurladır. Bizim ittifakımız vatan ve millet sevgisinden erimiş AKP’li kardeşlerimledir” diyen Bahçeli, “cumhur ittifakının siyasi kaygı ve gayelerle kurulmadığını” belirterek şöyle devam ediyor:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye ittifakıyla neyi kastettiğini elbette bilemeyiz. Ancak konunun başta gazeteler ve televizyonlar olmak üzere her zeminde özellikle ‘zillet ittifakı’ tarafından istismar edildiğini görüyor ve çok yakından takip ediyoruz. Bizim bildiğimiz, cumhur ittifakıdır...”
*
Bahçeli’nin her iki konuşmasının bütünü incelendiğinde eleştiri oklarını CHP’ye oldukça sert bir şekilde yönelttiğini, 31 Mart seçimi öncesi AK Parti ile birlikte kullandıkları ‘zillet ittifakı’ söylemini aynen sürdürdüğünü ve yeni dönemde özellikle İstanbul Belediyesi’ne odaklandığını görüyoruz.
Bu konuşmaların en önemli yönü, MHP Lideri’nin ‘cumhur ittifakı’na son derece kararlı ifadelerle sahip çıkmasıdır. Örneğin AA metinleri esas alınırsa, Bahçeli’nin ‘cumhur ittifakı’na 20 Nisan hitabında 20 kez, 21 Nisan hitabında ise 14 kez atıfta bulunması, bu sahiplenmenin ölçüsünü göstermek bakımından kayda değerdir. Önceki akşam partisinin başkanlık divanı toplantısı sonrası yaptığı açıklama da aynı kuvvetli vurguları taşıyor. Bahçeli, “Türk milleti cumhur ittifakına ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne, inanıyorum ki adanmışlıkla, inanmışlıkla sahip çıkacaktır” diyor.
*
Kuşkusuz, yalnızca bu konuşmalardan yola çıkarak ‘cumhur ittifakı’nın geleceğiyle ilgili ileri öngörülerde bulunmak yanıltıcı olacaktır. İki partiyi 2016’dan bu yana işbirliği halinde hareket etmeye yönelten temel siyasi saiklerin değiştiğini düşünmek için bu aşamada bir neden yoktur.
Nitekim Erdoğan’ın CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun uğradığı saldırı sonrası kendisini arayarak ‘Geçmiş olsun’ dileğinde bulunmaması, ayrıca yine dün TBMM’deki 23 Nisan töreninden ayrılırken gazetecilere bu konuda yaptığı açıklamalar, Cumhurbaşkanı’nın ‘cumhur ittifakı’ çizgisi içinde hareket ettiğini gösteren kuvvetli işaretlerdir.
Bununla birlikte, yine de iki liderin 31 Mart sonrasındaki söylemlerinde, üsluplarında dikkat çektiğimiz unsurların belirdiği de bir olgudur, en azından şu ana kadar...
Paylaş