Paylaş
“Tüm dürüst Mısırlıları ve Arapları bu ülkeyi istikrarsızlaştırma çabalarına karşı tek yürek, yek vücut olmaya çağırıyorum...”
Şimdi projektörlerimizi bu açıklamanın hemen 24 saat sonrasında cumartesi günü Bursa’ya, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla burada düzenlenen kentsel dönüşüm projesi törenine çevirelim. Kürsüde Başbakan konuşuyor:
“Kardeşlerim, sizlerin şahsında dünyaya sesleniyorum, Batı’ya, Körfez’e, İslam dünyasına sesleniyorum... Şu anda oradaki şehitleri terörist ilan edenler var.”
Devam ediyor Başbakan: “Ellerinde silah olmadığı halde meydanlarda ‘Ben oyumun namusunu istiyorum’ diyenler var ama onlara terörist olarak hitap edenler var. Ben de diyorum ki, şu anda Mısır’da devlet terörü icra edilmektedir. Bu devlet terörünü alkışlayanlar, onlarla aynı izi süreceklerdir.”
***
Yine bir gün öncesine, Kral Abdullah’ın açıklamasına dönelim. Şunları da söylemiş Kral: “Mısır’ın içişlerine karışarak fitneyi ateşlemeye çalışanlar karşısında Mısır’la birlikte duruyoruz...”
17 Ağustos, Bursa’dayız. Erdoğan, kürsüden şöyle diyor:
“Hem Türkiye içinde hem dünyada, Türkiye’nin Mısır’la ilgileniyor olmasından rahatsız olanlar var. Türkiye de sussun, Mısır’a sırtını dönsün, katliamı görmesin, darbeyi görmesin, ilkelerini ayaklar altına alıp, vicdanını çiğneyip, sessiz kalsın istiyorlar.”
***
Erdoğan’ın konuşmasında çarpıcı bir nokta daha var. Başbakan, sözü darbeden sonra Mısır’a yardım musluklarının hemen açılmasına getiriyor ve şöyle devam ediyor:
“Mursi yönetimine Türkiye ve Katar’dan başka destek veren ülke olmadı. Mursi, ne Batılı ülkeler ne İslam ne de Körfez ülkelerinden destek görmedi. Bu ikiyüzlülük niye, nereye kadar? Darbe yönetimine, darbeyi yaptıktan sonra 16 milyar dolar hemen destek geldi. Şimdi soruyorum darbe yönetimine: 16 milyar dolar desteği verenler, bana sorarsanız onlar darbe yönetiminin ortaklarıdır, çünkü kişi arkadaşlarıyla beraberdir. Söyle bana arkadaşını, söyleyeyim sana kim olduğunu.”
Hatırlanacağı gibi, darbeden hemen sonra Mısır’daki askeri rejime ilk yardım musluğuna açan başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleri olmuştu. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin toplam yardım taahhüdü 12 milyar doları buluyor. Bu miktarın büyük bölümünün Suudi Arabistan’dan gelmesi bekleniyor.
Dolayısıyla Erdoğan’ın Bursa’daki açıklamasının adresi de açıkça Körfez ülkeleri, öncelikli olarak da Suudi Arabistan. Özetle Erdoğan, Suudi Arabistan’ı herkesin anlayacağı şekilde tarif ederek, “darbecilerin ortağı” olmak, “ikiyüzlü davranmak” ve “terörü alkışlamakla” suçluyor.
***
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine dönük salvolar Başbakan’la sınırlı değil. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de önceki gün Twitter üzerinden merkezi Suudi Arabistan’da bulunan İslam İşbirliği Teşkilatı’nı (İİT) ve kuruluşun Genel Sekreteri Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Kahire’deki darbe ve zulüm karşısında sessiz kalmakla suçlarken şöyle diyor:
“Teşkilat bugünlerde sesini yükseltmeyecek de ne zaman yükseltecek? Yoksa herkes teşkilatta parası kadar mı etkin? Yoksa general Sisi’ye giden paralarla İİT’nin suskunluk kaynağı aynı mı?”
Suudi Arabistan’ın bu örgüte önemli bir destek sağladığı hatırlandığında, Çelik’in yönelttiği sorular üzerinden bu ülkeyi parasal gücünü kullanarak örgütü susturmakla suçladığı sonucuna varabiliriz.
Ama galiba Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın önceki gün Kanal 24’te sarf ettiği şu sözler çok daha büyük bir kopmanın habercisidir:
“Ortadoğu’da krallıklar var. Bütün krallar darbeci Sisi’nin ve arkadaşlarının arkasında. Neden? Çünkü ‘Mısır’da demokrasi, insan hakları, hürriyet, eşitlik ve adalet anlayışı başarılı olur, halkın iradesiyle iktidarlar değişir ve refah oluşursa, bir gün bizim halklarımız da biz de Mısır gibi olalım derse, bizim tahtımız, tacımız ne olur’ diyen monarşik yönetimler var.”
***
Böylelikle, Körfez bölgesi dahil Ortadoğu’daki bütün monarşilerin kralları tahtlarını, taçlarını kaybetmekten korkan şahsiyetler olarak takdim edilmiş oluyor Türk hükümetinin önemli bir üyesi tarafından. Buradaki mesaj Körfez’in yanı sıra Ürdün ve Fas gibi ülkelere de gidiyor.
Yapılan bütün bu açıklamaların ortak anlamı, özellikle Körfez’deki krallıkların bugüne dek Ankara nezdinde yararlandıkları eleştirilmezlik, dokunulmazlık perdesinin AK Parti hükümeti tarafından kaldırılmış olmasıdır. AK Parti liderliği, iktidara geldiği ilk günden bu yana azami saygıyla yaklaştığı kraliyet ailelerine artık ağır ifadelerle çatmakta, suçlamalar
yöneltmektedir.
Bu açıklamaların Türkiye’nin söz konusu ülkelerle ilişkilerinde ciddi bir hasara yol açmaması düşünülemez. AK Parti hükümeti, Türkiye’nin bölgede pek çok aktörle arasının açık olduğu, giderek yalnızlaştığı bir dönemde karşısına aldığı ülkelere Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu’nun bütün krallıklarını da eklemiştir.
Paylaş