Paylaş
Başbakan, önceki akşam TRT’de çıktığı haber programında Abdullah Öcalan hakkındaki son kararı nedeniyle AİHM’ye verip veriştirdi.
“Dikkat edin, bakın şimdi ortalık Türkiye’de karıştırılıyor. İşte AİHM bölücü terör örgütünün başıyla alakalı bir karar alıyor” diye söze girdi Başbakan ve ekledi:
“Ülkemizi sadece karıştırmaya yönelik. Böyle hassas bir dönemde yaptıkları açıklamanın hiçbir doğru dürüst yanı yok... Yalan yanlış bir rapor. Öyle şey olmaz.”
Başbakan, hızını alamadı ve açıklamalarının bir başka bölümünde şöyle konuştu:
“Yani bu yenilir yutulur bir şey değil ki. Yani bitmiş, her şey ortada. Bu onların beklentileri istikametinde bir netice olmaz, o ayrı mesele. Yani biz tabii gerekçelerini görmek isteriz ama yani ben şahsen AK Parti iktidarı döneminde biz onların böyle beklentilerini istediklerini uygulamaya koyamayız. Çünkü bu iş bitmiştir. Yani bu ülkede on binlerce insanın kanına girmiş bir örgüt var ve onun başı durumunda olan kişi ağırlaştırılmış müebbet hapisle mahkûm olmuş ve ondan sonra kalkacaksınız siz orada, çünkü onların bir eli yağda bir eli balda... Böyle bir şey yok. Böyle bir kararı alamazsın. Böyle bir kararı da AK Parti iktidarından uygulamasını isteyemezsin. Kusura bakmasınlar...”
* * *
Başbakan’ın bu açıklaması birçok nedenden dolayı problemli. Birincisi, komplocu bir bakışı yansıtıyor. Erdoğan, kararın gerisinde AİHM’nin “ülkemizi karıştırmaya yönelik” tutumunun bulunduğunu söylüyor. Bu sözler, Avrupa’nın en saygın yargı kurumuna yöneltilmiş çok ağır bir suçlama.
Kaldı ki, bu komplocu bakışın gerçeklerle örtüşen bir tarafı da yok. Erdoğan’ı dinleyen biri, AİHM’nin bu kararı salt Öcalan nedeniyle verdiği kanaatine varabilir. Oysa kararın dayandığı gerekçelere bakmak, Erdoğan’ın açıklamalarının boşlukta olduğunu anlamak bakımından yeterli.
AİHM, bu kararında Öcalan nedeniyle yeni bir içtihat getirmiş değil. Mahkeme, yalnızca müebbet hapis konusunda geçen yaz geliştirdiği bir içtihadını tekrarlamakla yetiniyor. Bu içtihadın gerisinde İngiltere’de müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan üç seri katilin AİHM’ye yaptıkları şikâyetin hikâyesi yatıyor.
* * *
Şikâyet sahiplerinden birisi 46 yaşındaki demiryolları sinyalizasyon görevlisi Douglas Gary Vinter. 1996’da bir demiryolu işçisini öldürdükten sonra dokuz yıl hapis yatmış. Vinter, hapisten çıktıktan sonra evlenmiş ve 2008 yılında ikinci cinayetinde karısını boğarak öldürmüş.
Jeremy Bamber, 1985 yılında 25 yaşındayken üvey babasını, annesini, kız kardeşini ve onun altı yaşındaki ikizlerini öldürmüş.
Üçüncüsü ise İngiltere’nin en ünlü seri katillerinden sinema salonu sahibi 74 yaşındaki Peter Moore. “Siyah elbiseli katil” olarak bilinen Moore 1995 yılında dört kişiyi bıçaklayarak öldürmüş.
Katillerin üçü de İngiliz mahkemeleri tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış. Üçü de, aldıkları müebbet hapis cezasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muameleyi” yasaklayan üçüncü maddesine aykırı olduğu iddiasıyla farklı tarihlerde AİHM’ye başvurmuş. AİHM, başvuruları birleştirerek tek dosya halinde incelemeye almış.
AİHM’nin yedi yargıçtan oluşan Dördüncü Dairesi, 17 Ocak 2012 tarihinde 4’e 3 oyla başvuruları reddetmiş. Katiller, bunun üzerine kararı AİHM’nin Büyük Dairesi’nde temyiz etmiş. Büyük Daire, 9 Temmuz 2013 tarihinde 16’ya 1 aldığı bir kararla (Vinter ve diğerleri/Birleşik Krallık) Dördüncü Daire’nin kararını bozmuş ve şikâyette “ihlal” vermiş. Büyük Daire, müebbet hapis cezasının Sözleşme ile uyumlu olabilmesi için muhakkak A) Belli bir süre sonunda cezanın gözden geçirilmesi ve B) Gelecekte tahliye olasılığına açık olması gerektiğine hükmetmiş.
* * *
AİHM’nin bu kararı, Avrupa hukukunun müebbet hapis cezalarında yeni bir anlayışa doğru evrildiğini gösteriyor.
Öcalan’ın avukatları da AİHM ‹ye benzer bir şikâyette bulunmuştu. AİHM, Öcalan’ın aynı içerikteki şikâyetini değerlendirirken geçen temmuz ayında ortaya koyduğu yeni içtihadı tekrarladı. Mahkeme, gerekçede geçen yıl İngiliz seri katillerle ilgili aldığı (Vinter/Birleşik Krallık) kararına atıf yapıyor. AİHM’nin benzer şikâyetlerde bundan sonra alacağı kararlar da farklı olmayacak.
Hal böyleyken Başbakan’ın “Böyle bir kararı alamazsın. Böyle bir kararı da AK Parti iktidarından uygulamasını isteyemezsin. Kusura bakmasınlar...” şeklindeki sözlerinin de fazla bir hükmü yok. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46’ncı maddesi şöyle diyor:
“1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkemenin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler.
2. Mahkemenin kesinleşmiş kararı, kararın uygulanmasını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.”
Tabii Başbakan Erdoğan’ın Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sisteminden çıkarmak gibi bir niyeti varsa, o ayrı bir tartışma konusu...
Paylaş