Erdoğan-Putin buluşması en zor zirvelerden biri olacak

Projektörler bugün Rusya’nın Soçi kentinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya lideri Vladimir Putin arasında gerçekleşecek görüşmeye çevrilmiş durumda.

Haberin Devamı

Bu zirvenin öncesinde İdlib’de Türkiye ile Rusya arasında yaşanan gerilimin arkasında ne yatıyor? Rusya’nın son dönemde İdlib’de sistematik bir şekilde yoğunlaştırdığı hava saldırılarının yarattığı basınç ortamında yapılacak bu zirveden ne çıkabilir? Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin Erdoğan’ın ifadesiyle “pek hayra alamet gitmediği” bir dönemde, Putin bu durumu Türk muhatabıyla ilişkisinde nasıl değerlendirmek isteyebilir?

Bütün bu soruların yanıtlarına geçmeden önce sahadaki durumu anlamamız gerekiyor. Bunun için öncelikle Türkiye’nin akademik düzeyde İdlib dosyasındaki en önemli uzmanlarından olan Doç. Serhat Erkmen’in bu konuda kaleme aldığı ve geçen pazar günü Terörizm ve Radikalleşme ile Mücadele Araştırma Merkezi’nin web sitesinde yayımlanan “Rusya’nın İdlib Saldırılarını Anlama Kılavuzu” başlıklı çalışmasına başvurabiliriz.

Erdoğan-Putin buluşması en zor zirvelerden biri olacak

Haberin Devamı

SADECE EYLÜL AYINDA 208 SALDIRI

Doç. Erkmen, bu çalışmasında açık kaynaklardan yararlanmak suretiyle, Rusya’nın İdlib’de yürüttüğü hava saldırılarının sayısal dökümünü vererek beliren yoğunlaşmayı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Bunu yaparken Rusya’nın savaş uçaklarıyla düzenlediği harekâtları esas almış, ayrıca sınırlı sayıdaki füze saldırılarını da dahil etmiş. Bu arada, Türkiye ile Rusya arasında Moskova’da imzalanan 5 Mart 2020 tarihli İdlib Mutabakatı’ndan sonra Esad rejiminin İdlib’de hava gücü kullanmadığını da hatırlatıyor.

Erkmen’in dikkat çektiği bir nokta, 2020 yılındaki mutabakattan sonra aynı yıl içinde Rusya’nın İdlib’de toplam 50 dolayında saldırı gerçekleştirmesine karşılık, 2021 yılında 25 Eylül’e kadar olan dönemde, yani geçen cumartesi gününe kadar, -tespit edilebilen- 444 saldırının meydana gelmiş olmasıdır. Bu saldırılardan 360’ı son üç ay zarfında icra edilmiş. Erkmen, geçen temmuz ayıyla birlikte hava saldırılarının bir artış yönelişine girdiğini belirtiyor. İçinde bulunduğumuz eylül ayında saldırıların sayısında büyük bir sıçrama kaydediliyor. 1- 25 Eylül tarihleri arasında toplam 208 saldırı.

Haberin Devamı

Rapordaki bu verilere bakarak, dünyada bütün dikkatlerin Afganistan’a çevrildiği bir dönemde, Rusya’nın hesaplanmış bir hamleyle İdlib’deki saldırıları tırmandırarak, eylül sonundaki Erdoğan-Putin buluşması öncesi bir gerilim atmosferi yaratmak istediğini söylemek mümkün.

RUSYA M-4 OTOYOLUNUN KONTROLÜNÜ TALEP EDEBİLİR

Doç. Erkmen’in altını çizdiği önemli bir husus var. Özellikle ağustos ayıyla birlikte saldırılar Halep’i Lazkiye’ye bağlayan M-4 otoyolunun güneyindeki Cebel Arbain ve Cebel Zaviye bölgelerine odaklanmış. Bu noktalar M-4 hattını kontrol eden hakim alanlardır.

Vurulan hedeflerin analizinde ise silahlı grupların kullandığı mağaralar, tüneller, başta Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) olmak üzere yine bu grupların kullandığı komuta merkezleri ön plana çıkıyor. Bununla birlikte, Ruslar sağlık merkezleri ile yerlerinden edilmiş insanların barındığı büyük kampları da hedef almıştır.

Haberin Devamı

Bu tür hava saldırılarının pazarlık masasında kritik kazanımlar elde etmek için diplomatik müzakerelerin bir parçası olarak kullanması, Rusya’nın daha önce de başvurduğu bir yöntem. Kremlin, bu saldırılarla muhatabına, yani Ankara’ya mesaj göndermiş oluyor.

Ancak Doç. Erkmen, bu kez saldırıların yoğunluğuna baktığında, gelinen noktada hava saldırılarının diplomatik bir araç olmaktan çıkıp, “askeri bir operasyon öncesi safhaya geçildiği” şeklinde okunmasının daha doğru olacağını söylüyor. Buradan yola çıkarak, bugünkü zirvede Putin’in İdlib’de M-4 otoyolunu kontrol etme talebini gündeme getirebileceğini, istediğini alamadığı takdirde bir süre sonra M-4 karayolu merkezli bir çatışmanın gerçekleşebileceği savını ortaya atıyor.

Haberin Devamı

EDAM’A GÖRE, İDLİB HAREKÂTI BAŞLADI

İdlib’deki gelişmeleri değerlendirebilmek açısından başvurabileceğimiz bir başka kaynak da Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Güvenlik ve Savunma Programı Direktörü Dr. Can Kasapoğlu’nun başkanlığındaki ekibin yine açık kaynak verileri üzerinden yaptığı bir başka çalışma.

Bu çalışma, -resmen ilan edilmemekle birlikte- Moskova’nın İdlib Harekâtı’nın “başlamış olduğu” tezini işliyor. Dr. Kasapoğlu, harekâtın artık diplomatik bir baskı aracı olmanın ötesinde, “Kremlin’in Suriye’ye ilişkin jeopolitik vizyonunun bir sonucu olduğunu” belirtiyor.

Bu çalışmanın ilginç bir yönü, EDAM ekibinin 20-25 Eylül tarihleri arasında yani geçen hafta pazartesi-cumartesi arasındaki altı günlük süre içindeki Rus hava taarruzlarının dağılımına ilişkin hazırladığı haritadır. Raporun yazarları, operasyonların jeostratejik hedefi ve sıklet merkezinin M-4 karayolunu kontrol altına almak üzere kurgulandığını vurguluyorlar. Gerçekten de yazımızda yer verdiğimiz bu haritaya bakıldığında, saldırıların İdlib’de geniş bir alana yayılmasına karşılık, özellikle M-4’ün hemen altındaki bölgede daha belirgin bir yoğunlaşma göze çarpıyor.

Haberin Devamı

RUSLAR TSK’NIN ÜSLENDİĞİ BÖLGEYİ HEDEF ALIYOR

Rusya’nın hava saldırılarının yoğunlaştığı bu noktaların aynı zamanda İdlib’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de kuvvetli tahkimat yaptığı, çok sayıda irili ufaklı üste mevzilendiği bir bölge olduğunu hesaba kattığımızda, işler birden ciddiyet kazanıyor. Bazı durumlarda Rus bombardımanının hedeflemede TSK unsurlarının bulundukları noktalara bir hayli yaklaştığı anlaşılıyor.

TSK’nın İdlib’de bulundurduğu asker sayısının büyüklüğü konusunda açık kaynaklarda 12 bin ile 15 bin arasında değişen rakamlara rastlamak mümkün. Daha önce Astana sürecinde TSK’nın İdlib’de tesis ettiği 12 gözlem noktasındaki birlikler de 2020 mutabakatı sonrasında M-4’ün güneyi ve kuzeyine çekilip tahkim edilerek sahada yeniden konuşlandırılmış bulunuyor. TSK’nın üslendiği, silahlı muhalefetin de sahada olduğu bu bölge, M-4’ün güneyinde 20 kilometre kadar bir derinliğe inebiliyor.

Haritada Rusların geçen hafta vurduğu en güneydeki Kansafra yerleşiminin kuzeydeki M-4 karayoluna uzaklığı 15 kilometre kadar. Rus ve Suriye savaş uçaklarının 27 Şubat 2020 tarihinde 34 Türk askerini şehit ettikleri Balyun ise Kansafra’nın 4 kilometre kadar kuzeydoğusunda yer alıyor.

Sonuçta TSK’nın M-4’ün güneyi ve kuzeyindeki askeri üsleriyle oluşturduğu hat, Esad ordusunun kuzeye doğru ilerlemesinin önünde muhtemel bir göç dalgasını da önleyecek caydırıcı bir set işlevi görüyor.

LAVROV’DAN ANKARA’YA HTŞ ELEŞTİRİSİ

Rusya ve rejimin stratejisi, son dört yıl içinde kuzeye doğru kademe kademe ilerleyerek silahlı muhalefeti Türkiye sınırına doğru sevk etmek üzerine kuruldu. Burada kritik bir nokta, M-4 karayolunun henüz ulaşıma açılmamış olmasıdır. Erdoğan ile Putin arasındaki 17 Eylül 2018 tarihinde Soçi’de varılan mutabakatta, Halep’i Lazkiye’ye bağlayan bu karayolunun güvenliğinin sağlanması ve trafiğe açılması kararlaştırılmıştı. Ancak mutabakatın bu maddesi aradan geçen üç yıla rağmen hayata geçirilebilmiş değil.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da geçen cumartesi günü düzenlediği basın toplantısında, söz konusu mutabakatın aynı zamanda İdlib’deki terörist unsurlarla terörist niteliği taşımayan silahlı muhalefetten ayrıştırılmasını öngördüğünü, ancak Türkiye’nin bu yönde üstlendiği taahhüdü yerine getirmediğini belirterek, Ankara’ya açık bir eleştiri yöneltmişti. Lavrov, HTŞ’nin BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla terörist olarak tanındığını, buna rağmen İdlib’in bu terör örgütünün hakimiyeti altında olduğunu söylemişti.

Rusya’nın Türkiye’yi bu başlıklarda eleştirmesine karşılık, Türkiye de Rusya’nın hava saldırılarıyla Soçi Mutabakatı’ndaki ateşkes taahhüdüne uymadığını söylüyor. Nitekim Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, önceki gün bu mutabakatı hatırlatarak, “Biz, bu anlaşma çerçevesindeki esaslara uyuyoruz. Ancak son zamanlarda özellikle hava taarruzlarında bir artış oldu. Bunun mutabakat muhtırasına uygun olmadığını da söyledik” diye konuştu. Türk tarafının beklentisi, İdlib’de yeniden ateşkes rejimine dönülmesidir.

PUTİN ABD’YE TEPKİLİ ERDOĞAN’A NASIL DAVRANIR?

Görüleceği gibi, iki taraf da zirveden önce birbirini mutabakata uymamakla suçluyor. İşte taraflar bu zıt pozisyonlar üzerinden bugün Soçi’de karşı karşıya geliyorlar. Muhtemelen M-4 karayolunun akıbeti ve HTŞ’nin İdlib üzerindeki kontrolü masadaki iki hassas başlık olacak.

Bundan önce İdlib’e ilişkin gerek 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı gerek bunu tamamlayan 5 Mart 2020 tarihli Moskova Ek Protokolü, Rusya’nın sahadaki ağır saldırıları sonrasında yapılan zirvelerde ortaya çıkmıştı. Öncesinde yaşanan bütün gerilimlere karşılık, bu zirvelerde her seferinde masada ipler kopmadan Erdoğan ile Putin arasında bir uzlaşı noktası şekillenmişti. Bugünkü zirveyle ilgili değerlendirmelerde geçmişten gelen bu kalıbı not etmek gerekiyor.

Tabii, bugünkü görüşmenin Erdoğan’ın New York gezisi sonrasında ABD ile ilişkilerin kötü bir seyre girdiği çok dikkat çekici bir zamanlamada gerçekleştiğini de vurgulayalım. Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin soğumasını kendisi açısından stratejik bir kazanç olarak gören Putin’in, böyle bir dönemde bu yönelişi bozabilecek bir çıkıştan uzak duracağı tahmin edilebilir. Ancak Soçi’de şekillenebilecek yeni bir uzlaşının, iki tarafın İdlib’e ilişkin birbirinden oldukça uzak pozisyonları arasında nasıl bir dengeyi yansıtacağını kestirmek yine de güç.

Her halükârda bugünkü Soçi buluşmasının ikisi arasındaki en zor zirvelerden biri olacağı aşikâr.

Yazarın Tüm Yazıları