Paylaş
Başbakan, yaptığı konuşmalarda bazen uluslararası kurumlara, bazen ülkelere, bazen de doğrudan uluslararası şahsiyetlere içerik olarak kuvvetli eleştiriler yöneltiyor. Eleştirilerinde çoğunlukla muhataplarına yüksek ses perdesine çıkarak ağır bir dille yüklenirken, daha az oranda bu üslup yerini kontrollü iğnelemelere bırakabiliyor.
Ama bütün konuşmalarının ortak bir noktası var. Başbakan, çattığı, dokundurduğu muhataplarının neredeyse hepsine neyi nasıl yapmalarını gerektiğini söyleme konumunda görüyor kendisini. Bu arada muhataplarına sıkça “ey...” diye başlayarak ve “sen...” diye ikinci tekil şahıs öznesine dönük bir hitapla seslenmesi de Başbakan’ın üslubunun artık yerleşmiş özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.
Ağustos ayında, özellikle de son iki haftası içindeki açıklamalarını esas aldığımızda Başbakan’ın bu tutumuna işaret etmek üzere verebileceğimiz en çarpıcı örneklerin bazılarını şöyle özetleyebiliriz:
“EY NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ...”:
Başbakan Erdoğan’ın hedef tahtasında dünyanın en saygın kurumlarından biri olan Nobel Barış Ödülü de var. Erdoğan, bu ödülden “Hani Nobel Barış Ödülü falan derler ya...” diye söz ediyor. Eleştirisi, öncelikle Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı görevi sırasında dünya barışına yaptığı katkılardan dolayı 2005 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Mısırlı Muhammed el Baradey’den kaynaklandı. Başbakan, El Baradey’in Kahire’deki askeri darbe sonrası kurulan hükümette görev almış olması nedeniyle Nobel’e kızgın: “Şimdi ben Nobel’e sesleniyorum. Ey Nobel, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki, bu barış ödüllerini dağıttığın kişiler, askeri darbe yapanların yanında yer alıyor...” Nobel’in 2011 yılı barış ödülünü verdiği Yemenli insan hakları savunucusu Tevekkül Karman’ın Mısır’a girişine darbeci generaller tarafından izin verilmemesi yine kızdırıyor Erdoğan’ı ve Nobel Barış Ödülleri’ni suçlamasına yol açıyor: “Yine sesleniyorum, sen nasıl barış ödülleri dağıtıyorsun ki, işte Kerman, Mısır’a girmek istedi, bak Mısır’a sokmadılar. Kapıdan geri çevirdiler. Hani? İki yerde iki ayrı tuzak. O da Nobel Barış Ödülü almış, o da almış. Peki şu ana kadar ortaya koyduğunuz tavır nedir? Hiçbir tavırları yok.” Erdoğan’ın bakışına göre, Nobel Barış Ödülü komitesinin buradaki “tavırsızlığı”, bu kuruluşun “adamına göre muamele” anlayışı içinde davrandığının işaretiydi. (8 Ağustos/İstanbul)
“EY BM GÜVENLİK KONSEYİ...”:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Erdoğan’ın ağustos ayındaki konuşmalarında en çok yüklendiği uluslararası organ oldu. Başbakan, hem Suriye hem de Mısır’daki darbe karşısında hareketsiz kaldığı için neredeyse her konuşmasında BMGK’ye çattı, “Şimdi ben diyorum ki, ey Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, sen ne işe yararsın, sen ne için kuruldun” diye seslendi. Erdoğan, bu arada, BM’nin reforme edilmesi yolundaki eski taleplerini de tekrarladı, hatta daha ileri giderek “BM’de bir direniş ortaya konulmasını”, “diğer ülkelerin kendi BM’lerini kurmalarını” talep etti. Erdoğan, ayrıca “Yüz bin insan öldürülüyor, nerede bu BM Güvenlik Konseyi? Sesi niye çıkmıyor? Zevk alıyorlar...” şeklindeki hitabındaki “zevk alıyorlar” suçlaması, BMGK’nin daimi 5 üyesi açısından hazmedilmesi kolay olmayacak ölçüde ağır bir suçlamaydı. (26 Ağustos/Rize-Pazar)
“BATI, SINAVDA KAYBETTİN...”:
Erdoğan’ın son dönemde en sert eleştirileri kategorik olarak Batı dünyasına gidiyor. Özellikle askeri müdahalenin ismi “darbe” olarak konmadığı için Batı dünyasına çok tepkili Başbakan. Bu nedenle geçen ay “AB kendi ilkelerini ayaklar altına aldı. AB müktesebatını okusunlar” diyerek açıkça AB’yi hedef almıştı. Son haftalarda ise düzenli bir şekilde “Batı’nın demokratik ilkelere sahip çıkmak açısından inandırıcılığını kaybettiği” tezini işledi. Kahire’deki darbeyi Batı açısından bir “test” olarak gören Erdoğan, geçen hafta Rize’de bu testin kendi açısından sonucunu da açıkladı: “Batı, bu testi de kaybetti. Bu imtihanı da kaybetti. Peki bu aşamadan sonra hangi yüzle demokrasiden, evrensel değerlerden, insan hak ve özgürlüklerinden bahsedeceksiniz?” (26 Ağustos/Rize-Çayeli)
OBAMA’YA: “TAM İSTEDİĞİM GİBİ DEĞİL”:
Başbakan’ın hayal kırıklığı yaşadığı uluslararası şahsiyetlerden biri de dostluğuna büyük önem verdiği ABD Başkanı Barack Obama. Başbakan, Batı’ya ne kadar ağır bir dille yüklense de, ABD söz konusu olduğunda daha kontrollü bir yazılıma geçiyor ama eleştiri oklarını Obama’ya göndermekten de geri kalmıyor. Örneğin, Obama’nın Kahire’deki 14 Ağustos katliamı karşısında aldığı tutumu değerlendirirken aynen şunları söyledi: “Tam istediğim gibi değil. Bir tavır değişikliği var ama ben daha güçlü bir tavır beklerdim. Mesela şu ‘Mursi seçimi kazanmıştır ama’ dendiği anda orada demokrasiyle çelişme başlıyor. Demokrasinin aması olmaz. Olmamalı...” (17 Ağustos/Türkmenistan dönüşü açıklamalar)
“BEYAZ SARAY’A (OBAMA’YA) NE OLUYOR?”:
Erdoğan, geçen hafta Kahire’deki darbenin arkasında İsrail’in olduğunu ileri sürmesi üzerine Beyaz Saray’ın kendisini isim vererek “kuvvetle kınadığını” açıklaması karşısında tepkisiz kalmadı. Aslında burada perdenin arkasındaki muhatabı yine Başkan Obama’dan başkası değildi. Gelgelelim, sözünü esirgememekle birlikte, sertlikten kaçınan, gerilimi tırmandırmayacak bir ayar içinde ifade etti tepkisini Başbakan ve şöyle dedi: “Üzüldüm. Çünkü bunun muhatabı Beyaz Saray değildi. Çünkü ben burada Amerika’yı ifade etmedim. Ben burada İsrail’i ifade ettim. Peki Beyaz Saray’a ne oluyor da Beyaz Saray bunu konuşuyor? Beyaz Saray bunu dillendirmemeliydi. Beyaz Saray böyle bir şeyi konuşmamalıydı. Eğer bunu konuşması gereken varsa İsrail konuşmalıydı. NATO’da bir ortağın, bir diğer ortağa böyle bir yaklaşımı yakışık almadı”. (24 Ağustos/Rize)
“ALMAN MEDYASINA DİKKAT”:
Başbakan Erdoğan Batı dünyasına kızarken son dönemde özellikle de Gezi Parkı direnişi sonrasında kendisine karşı eleştiri dozunu arttıran Batı medyası da bu söylemden payını alıyor. Erdoğan’ın “Batı medyası bize hiçbir zaman olumlu bakmamıştır. İstisnalar olmuştur ama geneli böyle. Ne ülkeme ne partime yönelik hiçbir zaman olumlu bakmamışlardır” şeklindeki sözlerinde bunu görmek mümkün. Ancak Erdoğan’a göre, olumsuzluğun asıl merkezinde yer alan Alman medyasıdır: “Özellikle Alman medyası bu işin önemli aktörlerinden biri olmuştur”. (17 Ağustos/ Türkmenistan)
Başbakan, yalnızca Batı’ya kızmıyor. İslam dünyası da artan oranda Erdoğan’ın eleştiri oklarına hedef oluyor. Yarın da projektörlerimizi Batı’dan Doğu’ya, doğru çevirelim.
Paylaş