Erdoğan’dan siyasette ahlak kriterleri (II)

DENİZ Baykal’la ilgili iddialar ortaya atılınca parti örgütünü “bu tartışmanın dışında kalınması” konusunda uyaran Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sonradan bu politikadan vazgeçip Baykal’a özel hayatı üzerinden yüklenmesi, eski CHP Genel Başkanı’nın “hükümet komplosu” suçlamasına bir tepki olarak ortaya çıkmadı.

Baykal’ın 10 Mayıs’ta bu suçlamada bulunmasından çok kısa bir süre önce Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bu iddiaları Baykal’a ve CHP’ye karşı siyasi malzeme olarak kullanacağının ilk işaretini vermişti.
BAŞLAMA VURUŞU ARINÇ’TAN
Arınç, “Ben şahsen Sayın Baykal’dan ve orada mevcut olduğu iddia edilen hanımefendiden ‘Böyle bir şey kesinlikle yoktur’ açıklamasını çok kısa da olsa bekliyorum. ‘Bu montajdır, kesinlikle ilişkimiz olmamıştır’ derlerse ben bundan büyük bir memnuniyet duyacağım. Sayın Baykal’ın özel hayatında eşine sadakati noktasında büyük bir memnuniyet içinde olacağım” diye konuşmuştur.
Arınç’ın aynı açıklamasında “Bir insanın mahremine ilişmemek lazım” girizgâhından sonra “Böyle bir kasedin varlığı bizleri derinden üzmüştür. Bu bakımdan Sayın Baykal’a büyük geçmiş olsun diyorum” diye eklediğini de hatırlatmakla yetinelim.
Görüleceği gibi, Arınç bir hükümet üyesi olarak siyasi yarış içinde olduğu ana muhalefet liderinin özel hayatına müdahil hale gelerek, Baykal’dan bu konuda açıklama talep etme hakkını kendisinde görebilmektedir. Arınç’ın başlama vuruşundan sonra Başbakan Erdoğan bu çizgiyi daha da tırmandırmış, Baykal’ın iddiaları yalanlamadığını dikkat çekerek, durumu “ahlaki bulmadığını” söylemiştir. Erdoğan, ardından buna benzer durumlar partisinde yaşanırsa sorumluları “ihraç talebiyle disiplin kuruluna sevk edeceğini” açıklamış, ayrıca Baykal’ı milletvekilliğinden istifaya davet etmiştir.
ÇELİK’E GÖRE UTANÇ VERİCİ
Arınç-Erdoğan ikilisinin yürüttüğü bu çizgiye, sonradan (15 Mayıs) iktidar partisinin Genel Başkan Yardımcısı olarak Hüseyin Çelik de katılmıştır. Çelik, “Esasen Sayın Baykal, bu pişkin tavrıyla toplumumuzun hassasiyetlerini, ailenin kutsallığını ve Türk toplumunun değer yargılarını hiçe sayan bir aymazlık içindedir. Şayet kendisine izafe edilenler doğruysa, bunun utanç ve mahcubiyetiyle hem kel hem fodul tavrı içerisinde olmamalı ve bir kahraman edasıyla ortalıkta dolaşmamalı” diye konuşmuştur.
Bütün bu açıklamaları yan yana getirdiğimizde, kendi ahlaki ölçüleri üzerinden başkalarının özel hayatlarına karışma, onları sigaya çekme hakkını kendinde gören koyu muhafazakâr bir anlayışın dışa vurduğunu söyleyebiliriz. Erdoğan’ın “Ev kendi evi değil” sözü, tersinden okunduğunda “Kendi yatak odasının dışına çıkanın gözünün yaşına bakmam” uyarısını içeriyor aslında.
Türkiye benzer bir tartışmayı 2004 yazında da yaşamış ve Türk Ceza Kanunu (TCK) taslağı görüşülürken Erdoğan’ın ısrarı üzerine metne zinanın suç olarak tanımlanıp yaptırıma bağlanması yolunda açık bir hüküm de konmuştu.
KOPENHAG KRİTERLERİ’NE TERS
Erdoğan’ın bu konuda çok kuvvetli görüşleri var. Başbakan, o dönemde yaptığı açıklamalarda “aldatmaları ortadan kaldırmak” amacıyla hareket ettiğini, bu adımın “insanlık onurunu” kurtarmaya yönelik olduğunu belirtmişti. Burada altı çizilmesi gereken nokta, Erdoğan’ın kendisine “aldatmaları ortadan kaldırmak” gibi bir ahlaki misyon yüklemiş olmasıdır.
Gelgelelim o dönemde Avrupa Birliği’nden “zina TCK’da olursa tam üyelik müzakerelerinin açılmayacağı” yolunda ağır bir uyarı gelince Erdoğan geri adım atmış, iktidarları döneminde bu konunun TCK’da olmayacağı güvencesini vermiş, böylelikle talebinin Kopenhag Kriterleri’ne uygun olmadığını kabullenmişti.
Şimdi geldiği “eşini aldatanları partiden atmak” noktasının, bu açıdan AB kriterlerine pek uygun olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Ancak eşini aldatan partililerin ihracı gibi durumlar yaşanırsa, AB’nin burada nasıl bir tutum alacağı şu aşamada kestirilemez.
Ayrıca, eşlerini aldatan siyasetçiler disiplin kurullarına verilecekse, buradaki kriterlerin yalnızca iktidar partisinin milletvekilleri değil belediye başkanları, il ve ilçe yönetimleri dahil olmak üzere ülke çapındaki binlerce yöneticisi bakımından da geçerli olacağı tahmin edilebilir.
Bu çerçevede özellikle Doğu’da sıkça rastlanan çokeşlilik gibi durumların -siyasette karşılaşıldığı takdirde- istisna görmemesi esas olmalıdır.
Yazarın Tüm Yazıları