Doğruysa dinleme skandalı çok vahim

HÜKÜMETE yakın Star ve Yeni Şafak gazetelerinin dünkü manşetleriyle ortaya attıkları dinleme skandalı, uzun bir zaman Türkiye’nin gündemini meşgul edeceğe benziyor.

Haberin Devamı

Ek belgelerle teyidinin yapılması halinde, çok büyük büyük bir dinleme skandalıyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.
Bu haberlerde, İstanbul’da görevli özel yetkili iki savcının 2011 yılından bu yana “Selam” adlı bir terör örgütünü soruştururken, dosyanın kapsamını genişletmek suretiyle toplam yedi bin kişiyi mahkeme kararıyla dinlemeye aldığı ileri sürülüyor.
Buna karşılık, suçlanan savcıların iddiaları reddetmesi kamuoyu açısından kafa karıştırıcı bir tablo yaratıyor.

***

İddiaların düşündürücü tarafı, dinlenen insan sayısının yüksekliği kadar, farklı dünya görüşlerine mensup insanların, örneğin hükümet üyeleriyle hükümet muhaliflerinin hep birlikte aynı örgüt kapsamına sokulmuş olmasıdır. Dinlenenler arasında bakanlar, siyaset, bürokrasi, basın ve üniversite dünyasından, hatta cemiyet hayatından tanınan pek çok isim var.
Bu gazetelerin, dinlenenlerin isimlerini içeren bir listeyi yayımlamış olması iddiaların ciddi bir nitelik taşıdığına işaret ediyor. Ancak açıklık kazandırılması gereken pek çok nokta var. Haberlerde dinleme faaliyetinin 2011 yılında başladığı belirtiliyor. Listedeki yedi bin kişi topluca başlangıçtan itibaren mi dinlenmiştir, yoksa bu dinleme faaliyeti yıllara yayılarak kademeli bir şekilde mi yapılmıştır? Bu husus haberlerde net değil. Keza “önleyici (istihbari) dinleme” mi yapıldığı yoksa bunun delil toplamaya dönük “adli dinleme” faaliyeti mi olduğu da belli değil.

***

Öne sürüldüğü gibi yasal bir dinleme faaliyeti söz konusu ise yapılacak bir inceleme ile bu faaliyete ilişkin olguların savcılık, mahkeme ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB) kayıtları üzerinden belgelenebilmesi mümkündür.
Dinleme faaliyetinin başlayabilmesi için önce savcının talepte bulunması, hâkimin bu talebi onaylaması, TİB’in bu onayı inceleyip hat açması ve ardından fiili dinlemenin adli kolluk (bu olayda polis) tarafından yapılması şeklinde yürüyen dört aşamalı bir süreç söz konusu.
Üstelik bir kez yapılan bir işlemden söz etmiyoruz. İstihbari dinlemede -bir yıllık dinlemeden sonra- üçer aylık, adli dinlemede
ise -altı aydan sonra- birer aylık sınırsız uzatma alınabiliyordu hâkimden. (Adli dinlemede yeni yasayla altı ay sınırı getiriliyor.)
Bu durumda, dinlemede olan binlerce insan için bu uzatma prosedürlerinin -mantıken- yüzlerce, belki de binlerce defa tekrarlanmış olması gerekir. Bunun sonucu devlet sisteminin işleyişi içinde her bir işlem kayda alınmış olmalıdır.

***

Bu bağlamda düşündürücü gördüğümüz noktaların altını çizelim. Savcıların bir terör örgütünü soruşturma bahanesiyle yola çıkıp, siyasetçileri, bürokratları ve gazetecileri dinlemeye aldıklarını varsayalım bir an için.
Soru 1: Savcıların kötü niyetli olduğunu varsaydığımızda, hâkimlerin bu kadar yaygın ve tutarsız bir dinleme faaliyetindeki problemli durumu fark edip bu duruma bir son vermeleri gerekmez miydi?
Soru 2: Varsayalım hâkimler de savcılarla paralel bir anlayış içinde hareket ediyorlar, o zaman TİB’in bu duruma müdahale etmesi gerekmez miydi?
Burada özellikle TİB’in rolünü büyüteç altına yatırmamız gerekiyor. Çünkü bu kurum, Türkiye’de telefon dinlemelerdeki başıbozukluğa bir son vermek, bu faaliyetleri hukuka uygun bir sisteme oturtmak üzere denetleyici bir üst organ olarak kurulmuştu AK Parti hükümeti tarafından 2005 yılında.
Mevcut sistemin işleyişinde hâkimin savcıdan gelen dinleme talebine onayı tek başına yeterli olmuyor. Bu onayın ardından TİB Başkanlığı’nda bir dizi işlemin yapılması ve ardından “hattın açılması” gerekiyor. Ancak TİB’in teknik dairesinin bu işleme geçmeden önce TİB’in hukuk servisinin de dosyayı görmesi gerekiyor. TİB’in gelen dinleme başvurularına itiraz hakkı da bulunuyor yönetmelikler çerçevesinde.

***

Görüleceği gibi, sistemin tasarımında aslında bir dizi emniyet supabı var. Ancak bu olayda bütün bu supaplara rağmen binlerce ilgisiz insan terör örgütüyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle gerçekten dinlenebilmişse, bütün güvencelerin kâğıt üstünde kaldığını, her türlü istismara açık laçka bir yapının her bir tarafa yayılmış olduğu sonucuna varmamız gerekiyor.
Ayrıca, iddialardan biri de bazı dinleme izinlerinin eksik isimlerle alındığıdır. Doğruysa, kontrol makamı olan TİB’in böyle bir uygulamaya göz yummaması gerekirdi.
Ortaya atılan bütün bu iddialar hafife alınmayacak, son derece vahim bir tabloya işaret ediyor. Bu haberler hakkında kamuoyunun tatmin edici bir şekilde aydınlatılması, sorumlularla ilgili gerekli soruşturmaların ivedilikle yürütülmesi ve gerçeklerin tam bir berraklık içinde ortaya konması elzemdir.

Yazarın Tüm Yazıları