Paylaş
Bu kararı birçok boyutuyla değerlendirebiliriz. İstinaf mahkemesinin Türkiye’de basın özgürlüğünü doğrudan ilgilendiren bir davada duruşma yapma, savunmayı dinleme ihtiyacı duymadan dosya üzerinden karar alması eleştiriye en çok açık yönlerinden yalnızca birisidir.
Ayrıca, kamuoyunu geniş bir şekilde meşgul eden bu davada önemli bir bölümü son derece tartışmalı delillere dayanan suç isnatlarının olduğu gibi kabul edilmiş olmasının hukuken yarattığı problemli durum ayrıca yapılacak bir değerlendirmenin konusudur.
*
Bugünkü yazıda üzerinde durmak istediğimiz konu, mahkûmiyet kararlarındaki 5 yıllık ceza sınırının temyiz sürecinin işleyişinde sanıklar açısından yarattığı izah edilmesi güç durumdur.
Nedir buradaki mesele? En basit anlatımıyla, Cumhuriyet davasında 5 yıldan az ceza almış olan sanıklara temyiz yolu kapalı olarak yeniden hapishane yolu görünürken, 5 yılın üstünde hapis cezası almış sanıklar bakımından Yargıtay’a temyiz hakkının açık bulunmasının yarattığı çelişkidir.
*
Meseleyi anlatabilmek için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ‘Temyiz’ başlığı altındaki 286’ncı maddesine bakmamız gerekiyor. Bu madde, istinaf mahkemesi aşamasında alınan kararlardan sonra hangi dosyaların ikinci bir temyiz aşaması için Yargıtay’a gidebileceğini, buna karşılık hangi dosyalara Yargıtay kapısının kapalı olduğunu düzenliyor.
Buna göre 286’ncı maddenin ikinci fıkrasının (a) bendi şu hükmü taşıyor:
“İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları (...) temyiz edilemez.”
Bir başka anlatımla, birinci derece mahkeme bir sanığı beş yıl ya da daha az bir hapis cezasına çarptırır ve istinaf mahkemesi de bu hükme yapılan itiraz hakkında ‘esastan ret’ yönünde bir karar alırsa, artık bu tasarrufu Yargıtay’a götürebilmek mümkün değil. Sanık hakkındaki hüküm kesinleşmiş oluyor. Ama 5 yıl 1 ay hapis cezası almış bir sanık, hakkındaki hüküm kesinleşmediğinden pekâlâ Yargıtay’a gidebiliyor.
*
Bu karar ışığında İstanbul’daki istinaf mahkemesinin Cumhuriyet gazetesi kararına göz atalım. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Nisan 2018 tarihinde bu davadaki 18 sanıktan Bülent Yener, Günseli Özaltay ve Turhan Günay hakkında beraat kararı verirken, Ahmet Kemal Aydoğdu’yu ‘Silahlı terör örgütü üyesi olma’ suçundan mahkûm etmişti. Mahkeme, kalan 13 sanığı ‘Silahlı terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etme’, bir sanığı ise (Emre İper) “Terör örgütü propagandası yapma’ suçundan cezalandırmıştı.
Davada mahkûm olan 15 sanığa verilen cezaların dökümü şöyledir:
Ahmet Kemal Aydoğdu (halen tutuklu) 10 yıl, Akın Atalay 7 yıl 13 ay 15 gün, Ahmet Şık 7 yıl 6 ay, Murat Sabuncu 7 yıl 6 ay, Aydın Engin 7 yıl 6 ay, Orhan Erinç 6 yıl 3 ay, Hikmet Çetinkaya 6 yıl 3 ay, Bülent Utku 4 yıl 6 ay, Güray Öz 3 yıl 9 ay , Önder Çelik 3 yıl 9 ay, Musa Kart 3 yıl 9 ay, Hakan Kara 3 yıl 9 ay, Mustafa Kemal Güngör 3 yıl 9 ay, Emre İper 3 yıl 1 ay 15 gün, Kadri Gürsel 2 yıl 6 ay.
*
İstinaf mahkemesi, bu mahkûmiyet kararlarına yapılan itirazı esastan reddedince, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 286 maddesinin ikinci fıkrası yürürlüğe girmiş oldu. Bu durumda 5 yıl sınırının üstündeki Aydoğdu, Atalay, Şık, Sabuncu, Çetinkaya, Engin ve Erinç (toplam 7) hakkındaki mahkûmiyet kararları -onanmakla birlikte- Yargıtay’a itiraz yolu açık olduğundan kesinleşmedi.
Buna karşılık, Utku, Öz, Çelik, Kart, Kara, Güngör, İper ve Gürsel (toplam 8) hakkındaki mahkûmiyetler onanarak kesinleşti. Bu ikinci gruptakilerin hepsi daha önce hapis yatmıştı. İkinci gruptaki sanıklara bu durumda değişen sürelere yayılan kalan cezalarını tamamlamak üzere yeniden hapishane yolu görünmüş bulunuyor. Ancak ilk gruptaki sanıklar açısından -tutuklu Aydoğdu hariç- böyle bir risk bu aşamada gündemde değil.
Bu noktada şimdiden hesaba katılması gereken bir ihtimal, Yargıtay’ın ilk gruptaki sanıklar hakkındaki cezalarla ilgili ‘bozma’ kararı vermesi halinde meselenin iyice içinden çıkılmaz bir görüntü kazanabilecek olmasıdır.
*
Neresinden bakılırsa bakılsın Yargıtay’a temyize gidebilmek açısından getirilen ölçütün uygulamada yasada amaçlanmamış olan büyük bir adaletsizliğe yol açtığı aşikardır.
Konunun Anayasa Mahkemesi’ne taşınması sorunun aşılması açısından en etkili çıkış yolu olarak görünüyor.
Paylaş