COVID ile mücadelede aynı hataya ikinci kez düşmemek için

COVID-19 salgınının ilk dalgası sırasında geçen yaz başında Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın açıklamalarında karşımıza çıkan temalardan biri “Kara görüldü ama deniz durulmuş değil. Yakalanmaktan kaçınacağımız olası dalgalar var” sözlerinde ifade buluyordu.

Haberin Devamı

Gerçekten de salgının seyri, Koca’nın dikkat çektiği tehlike yönünde bir akış izlemiştir. Başlangıçta mayıs ayında vaka rakamlarının düşme eğilimine girmesi iyimserliğe yol açmıştı. Ancak yaz başında normalleşmeye geçişle birlikte açıklanan sayılarla ilgili çelişkiler bir belirsizliği beraberinde getirdi. Ardından sonbaharda ikinci dalganın tırmanmasına tanıklık ettik.

Bakanın benzetmesinden hareket edersek, gemi bir türlü karaya yanaşamadığı gibi, olası dalgalara yakalanıp kendisini yeniden açık denizde ters akıntıların ortasında sürüklenirken bulmuştur.

NORMALLEŞMEYE SÜRATLİ GEÇİŞ SALGINI TIRMANDIRDI

Türkiye’nin ikinci dalgaya yakalanmasının, başka faktörler de rol oynamakla birlikte, ağırlıklı olarak normalleşmeye yaz aylarında süratli bir şekilde geçilmesinden kaynaklandığını söylemek hata olmaz. Mayıs ayı ortasına doğru AVM’lerin açılması adımından sonra normalleşmeye geçiş tarihi olarak 1 Haziran tarihi esas alınıyor. Nitekim bu tarihte 827 olan günlük vaka sayısı, normalleşmenin hemen ardından 15 Haziran’a gelindiğinde birden 1.592’ye yükselmiştir. Yani, vakalar iki hafta içinde neredeyse iki katına çıkmıştır.

Haberin Devamı

Sonrasında haziran sonuna doğru vaka sayıları yeniden düşüşe geçince bu tablo değişmişti. Oysa bunun kamuoyundan saklanarak başvurulan bir yöntem değişikliği sonucu, testi pozitif çıkan bütün vakalar değil sadece semptomlu hasta sayılarının açıklanmaya başlanmasından kaynaklanan bir yanılsama olduğu çok sonradan anlaşıldı. Vaka sayıları, yeniden resmen açıklandığı 25 Kasım tarihinde birden 28 bin 351 gibi bir eşiğe çıkınca işin ciddiyeti gecikmeli olarak daha kuvvetli bir şekilde algılandı.

Son haftalarda salgınla ilgili rakamlarda gözlenen düşüşle birlikte normalleşmeye doğru harekete geçilmesi yolunda muhtelif kesimler tarafından yapılan bazı çağrılara bakınca, geçen yaz ve sonbaharda yaşanan tecrübelerden gerekli derslerin çıkartılmadığı sonucuna varıyoruz.

SON KISITLAMALAR VİRÜSÜ BASKILADI

Bu değerlendirmeyi yaparken önce Türkiye’nin pandemiyle mücadelesinde içinde bulunduğumuz ocak ayının son haftası itibarıyla nerede durduğumuzun bir fotoğrafını çekmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Özellikle 30 Kasım tarihinde hafta sonu sokağa çıkma yasağı başta olmak üzere uygulamaya konan kısıtlayıcı önlemlerin virüsün baskılanması anlamında gerçekten ciddi bir etki icra ettiğini teslim etmeliyiz.

İkinci dalgada 8 Aralık tarihinde zirve yaparak 33 bin 198’e çıkan günlük vaka sayısı önceki gün itibarıyla 5 bin 277’e ye kadar inmiştir. Aynı tarihte (8 Aralık) 6 bin 593 olan semptom gösteren günlük yeni hasta sayısı da önceki gün 684’e gerilemiştir.

Buna karşılık düşüş yönelişi vefat sayılarında bir hayli geriden geliyor. İkinci dalgada resmi rakamlarda bir günde en çok can kaybının duyurulduğu tarih 23 Aralık’tı. Bu tarihte 259 vefat raporlanmıştı. Önceki gün bildirilen vefat sayısı ise 140’tır.

Haberin Devamı

Bütün bu rakamlar bize uygulamaya konan kısıtlayıcı önlemlerin sonuç getirdiğini anlatıyor.

GEÇEN NİSAN AYI EŞİĞİNE GELDİK

Bu arada, gelinen noktayı geçen ilkbahardaki birinci dalgayla kıyaslamak da fikir verici olabilir. Birinci dalgada salgının en sert vurduğu dönem nisan ayının ortasıydı. En yüksek vaka sayısı 11 Nisan’da 5 bin 138 olarak raporlanmıştı. En yüksek günlük vefat sayısı da 19 Nisan tarihinde 127 kayıpla kayda geçmişti.

Bu yönüyle bakıldığında, önceki gün açıklanan 5 bin 277 vaka sayısı birinci dalganın zirveye çıktığı noktaya çok yakındır. Bir başka anlatımla, son vaka sayılarını baz aldığımızda, aslında birinci dalganın geçen nisan ayında en kötü seyrettiği dönemdeki eşikteyiz. Bu da rakamların düzelmesine rağmen işin ciddiyet derecesine işaret eden uyarıcı bir faktör olmalıdır.

Haberin Devamı

AŞI FAKTÖRÜ DE DEVREYE GİRİYOR

Kuşkusuz, salgının bundan sonraki seyrinde normalleşmeye geçişle ilgili kararlar alınırken vaka sayılarının yanı sıra aşı kampanyasının seyri de bir faktör olarak denkleme girecektir.

Kabul edelim ki, bu başlıkta da henüz daha yolun başındayız. Ayrıca, başlangıçta kamuoyuna taahhüt edilen miktarın gerisinde bulunuyoruz. Sağlık Bakanı Koca, 25 Kasım tarihinde yaptığı bir açıklamada Çin Halk Cumhuriyeti’nde üretilen “Sinovac” aşısı için “Aralık ayında asgari 10 milyon olmak üzere ama 20 milyonu hedefliyoruz. Ocak ayında 20 milyonda sorun yok. Şubat ayında da 10 milyon olmak üzere 50 milyon doz için sözleşme imzalandı” demişti.

Haberin Devamı

Bakan, daha sonra 25 Aralık tarihinde BioNtech’in mRNA aşısı için de –mart ayı sonuna kadar- 4.5 milyon dozluk bir anlaşma imzalandığını bildirmişti.

İhtiyaç duyulan miktar, Koca’nın 9 Aralık tarihli açıklamasına göre üç aylık zaman dilimi içinde 100 milyon dozdur. Herkese iki doz yapıldığı dikkate alındığında, en azından ilk aşamada 50 milyon kişinin yani toplumun yaklaşık yüzde 60’ının aşılanmasının hedeflendiği anlaşılıyor.

Açıklanan bu takvim içinde 20 milyon hedefi konan geçen ay 30 Aralık tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti’nden yalnızca 3 milyon doz aşı gelmiştir. Yine toplam 20 milyon doz hedefi konan bu ay içinde dün sabah itibarıyla Çin’den 6.5 milyonluk ikinci parti teslimat yapılmıştır. Böylelikle teslim alınan aşı dozu toplamı 9.5 milyona ulaşmıştır.

AŞIDA DÜNYADA NEREDEYİZ?

Hedeflerin gerisinde kalmakla birlikte, ilk partinin tesliminden sonra iki haftaya yaklaşan inceleme döneminin ardından ülke genelinde sağlık personelinin tümüne ilk doz aşı yapılmış ve sonraki aşamada yaşlıların aşılanmasına geçilmiştir.

Peki aşılamada dünya nerede duruyor? Türkiye’nin bu sıralamadaki yeri nerede?

Oxford Üniversitesi bünyesinde hazırlanan “https://ourworldindata.org/covid-vaccinations” veri tabanındaki sıralamaya bakıldığında Türkiye dün öğle saatleri itibarıyla 1.24 milyon dozla dünyada dokuzuncu geliyordu. Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinde dün akşam aşı sayısında 1.3 milyon eşiği geçilmişti.

Türkiye’nin üzerinde birinci olarak ABD (20.54 milyon doz), Çin Halk Cumhuriyeti (15 milyon), Birleşik Krallık (6.82 milyon), İsrail (3.62), Birleşik Arap Emirlikleri (2.49), Almanya (1.63), Hindistan (1.58) ve İtalya (1.37 milyon) yer alıyor.

Türkiye’yi İspanya (1.17), Fransa (1.03), Rusya (1 milyon) ve Kanada (801 bin) izliyor.

Burada önemli olan bir gösterge, yapılan aşı dozu sayısının nüfus içindeki oranıdır. İsrail’in her 100 kişi için 41.77 doz, BAE’nin her 100 kişi için 25.15 doz ve Birleşik Krallık’ın ise 10.05 doz aşı yaptığı ortaya çıkıyor. Türkiye, bu sıralamada Bahreyn, ABD, Danimarka, Slovenya, İspanya, İrlanda, İtalya, Almanya ve Fransa’dan sonra 13’üncü geliyor. Türkiye’de 100 kişiye düşen tek doz aşı oranı 1.48.

Türkiye’nin en azından Avrupa sıralamasında yerini yukarı doğru çıkarabilmesinin yolu aşı kampanyasının temposunu hızlandırmasından geçiyor. Aynı zamanda kalan aşı ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorusunun yanıtının da bir an önce açıklık kazanması gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları