MİLLİ İstihbarat Teşkilatı Hukuk Müşavirliği’nin, Müsteşar Hakan Fidan’ın İstanbul’daki Özel Yetkili Savcılığa ifade vermesine itiraz etmek amacıyla hazırladığı yazıdaki bir nokta dikkatimi çekti.
MİT’in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği bu yazıda, İstanbul’un görevsizlik ve yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara’ya göndermesi isteniyor. Basına yansıyan haberlere göre, yazıda Ankara’da bu konuda yürümekte olan bir soruşturmadan söz ediliyor. Bu konuda arşivleri biraz karıştırınca, karşıma Oslo süreci içinde PKK ile yapılan gizli görüşmelere katılan bürokratlar hakkında CHP içinden yapılan suç duyurularıyla karşılaştım. BUNU FİDAN’IN YANINA BIRAKMAYACAĞIZ MİT yöneticilerinin PKK heyetiyle yaptığı bu görüşmenin ses kaydı 14 Eylül 2011 tarihinde internete düşünce patlak veren tartışma ortamı içinde bu suç duyuruları nedense dikkatimden kaçmış. Üstelik, Eskişehir CHP Milletvekili Prof. Süheyl Batum, Hakan Fidan ve Afet Güneş hakkında suç duyurusunu açıklamak üzere beraberinde 7 milletvekiliyle birlikte bir basın toplantısı da düzenlemiş. Prof. Batum, bu toplantıda “Bu olayı ne Başbakanının, ne Hakan Fidan denilen MİT Müsteşarının yanına bırakmayacağız. Şehitlerimizin hakkını koruyacağız. Bu ihanettir” demiş. Bu basın toplantısında gazetecilere suç duyurusunun içeriğine ilişkin bir metin de dağıtılmış. Bu metnin dikkat çeken bir noktası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dokunulmazlığına atıf yapılarak “Şerefli, itibarlı bir kişi ise hiç olmazsa bu tahkikatta dokunulmazlığının kaldırılmasını kendisinin talep etmesini beklemekteyiz” denilmiş olması. MİT’ÇİLER İÇİN MÜEBBET HAPİS TALEBİ Ortaya çıkıyor ki, bir suç duyurusu da Bolu CHP Milletvekili Tanju Özcan tarafından yapılmış. Özcan, Bolu’da “Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na Gönderilmek” talebiyle Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı bu başvuruda, “Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğü aleyhinde faaliyette bulunmak, görevi kötüye kullanmak” suçlamalarını yöneltmiş. Dilekçenin son bölümünde, PKK ile yapılan görüşmelerin Türk Ceza Kanunu’nun 302’inci maddesi dahil olmak üzere birçok maddesinin ihlali anlamına geldiği belirtiliyor. TCK’nın bu maddesinde, “Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir” deniliyor. Özcan, geçen çarşamba günü son krizin patlak vermesi üzerine yaptığı açıklamada da “İstanbul’daki özel yetkili savcılığın şüpheli sıfatıyla Başbakanı da davet etmesi gerektiğini düşünüyorum” demiş. CHP’nin ağır toplarından Atilla Kart’ın bu konudaki açıklaması Özcan’dan farklı bir bakışı yansıtmıyor. Kart, “O ifadeye çağrılma, sorumlu ve duyarlı Cumhuriyet savcılıklarının çoktan yapmaları gereken bir görev idi, resen yapılması gereken bir görev idi. Bir soruşturma yapıldığından söz edebilmek için o kamu görevlilerini oraya gönderen siyasi iradeyi de adli anlamda sorgulamak gerekir” diye konuşmuş. CHP ÖZEL YETKİLİ HUKUKA KARŞI DEĞİL Mİ? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son kriz karşısında net bir pozisyon aldığını gösteren bir açıklamasına rastlamadım. Kılıçdaroğlu, daha çok sorular yöneltiyor. Örneğin dünkü açıklaması: “Sayın Başbakan’ın bir an evvel bir açıklama yapması lazım. Ülkeyi yöneten o. Devlet iyi yönetilmiyor, bir kaos ortamı var. Kimin ne yaptığı belli değil. Bir iç hesaplaşma mı var? Bir kavga mı var? Bunların hiç biri belli değil.” Ancak PKK-MİT görüşmeleri geçen eylül ayında internete düştüğünde partili milletvekillerinden farklı bir tukum almış Kılıçdaroğlu. “Terörü bitirecekse gitsinler görüşsünler ama burada farklı bir tablo ortaya çıktı” şeklindeki sözleri, Kılıçdaroğlu’nun suç duyurusunda bulunan partili milletvekillerinden farklı bir yerde durduğunu gösteriyor. Ancak CHP lideri bu milletvekillerini suç duyurusundan vazgeçirmek yönünde bir irade de sergilememiş. Özel yetkili mahkemeler söz konusu olduğunda Oslo sürecinden farklı olarak CHP’nin tutumu çok net. CHP, bu mahkemelerin Türkiye’yi hukuk devletinden uzaklaştırdığını düşünüyor ve kaldırılmasını talep ediyor. Hal böyleyken parti içinden bir kanadın Türkiye’yi kilitleyen son krizde - ve üstelik Kürt sorununa siyasi çözüm arayışlarını ilgilendiren bir bağlamda- özel yetkili savcılar ve polis birimleriyle aynı çizgide durması, CHP açısından ciddiyet ve inandırıcılık ölçüleri içinde izahı olmayan bir çelişkidir.