Paylaş
Refahyol'u iktidardan uzaklaştıran 90 sıcak günün hikâyesi
Herşey, 26 Nisan tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantı salonunda unutulan bir sayfalık notla başladı.
Oysa o gün toplantı sakin ve olumlu bir hava içinde geçmişti. 28 Şubat tarihli toplantıda fırtınalar esmiş, 18 maddelik, muhtıra gibi önlemler paketi kabul edilmişti. Herkes bundan sonraki ilk toplantıda da fırtınalar kopacağını beklerken, 31 Mart'taki MGK'da askerler bu defa sessizliği tercih etmişti.
26 Nisan'daki toplantıda ise Milli Eğitim Bakanı Mehmet Sağlam'ın eğitim reformu konusunda bakanlık olarak hazırladıkları yasa tasarısı hakkında verdiği izahat asker kanatta büyük memnuniyet yaratmıştı.
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hikmet Köksal'ın ‘‘Sekiz yıl kesintisiz mi olacak?'' sorusuna, Sağlam'ın ‘‘Evet, kesintisiz olacak'' karşılığını vermesi ve Başbakan Necmettin Erbakan ile Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in Sağlam'ın açıklamalarına katıldıklarını belli etmeleriyle birlikte, hava yumuşamıştı.
Toplantı bu hava içinde sona ermişti.
Komutanlar ve hükümet üyeleri salondan çıkmış, görevliler her zamanki gibi masaları toplamaya başlamıştı.
Toplantılar MGK Sekreteryası tarafından organize edildiği için, masanın yerleştirme düzeninden, kurul üyelerinin önüne konacak sümen, bloknot ve kaleme kadar her ayrıntının hazırlığı MGK personeli tarafından yürütülüyordu.
Masanın üzerindeki garip belge
Cumhuriyet tarihinin en ilginç köstebek olayını ortaya çıkaran gelişme işte o an başladı. MGK görevlileri, masanın üstünde kalan bloknot ve kalemleri toplarken, ilk bakışta anlam veremedikleri tuhaf bir belge buldular.
Bakanların oturduğu bölümde kağıtların arasından çıkan bu belge tek sayfaydı. Üzerinde kime ait olduğunu gösteren herhangi bir not ya da antet yoktu.
İmzasızdı.
Belgenin kime ait olduğunu kestirmek güç olmadı. Çünkü, kağıdın bulunduğu bölümde kısa bir süre öncesine kadar İçişleri Bakanı Meral Akşener oturmuştu.
İşte Akşener'in unutkanlıkla masada bıraktığı bu kağıt parçasında yer alan hassas bilgiler, devletin tepesine bir yıldırım gibi düşecek ve Ordu-hükümet ilişkilerinde varolan gerilimi iyice tırmandıracaktı.
Akşener'in masada unuttuğu kağıt, yaklaşık iki hafta sonra Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda ortaya çıkartılan Sarmusak skandalına giden sürecin ilk adımıydı.
Şimdi belgenin içeriğine geçelim.
Bu belge, bir Bülent Orakoğlu yapımıydı.
Genelkurmay'ı ziyaret edenlerin listesi
Akşener'in ‘‘yukarıdan'' gelen telkinlerle Mart ayının ortasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı'na getirdiği Bülent Orakoğlu'nun tespit edilen ilk icraatıydı.
Belge, iki bölümden oluşan bir istihbarat notuydu.
Birinci bölümde, Genelkurmay karargahına yapılan önemli giriş çıkışlara ilişkin tespitler yer alıyordu.
Bu tespitlerde, bir dizi plaka numarası ve bu plakaların kime ait olduğuna ilişkin bilgiler, isimler yer alıyordu.
Örneğin, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'ın Genelkurmay karargahına giriş yaptığı, ardından Çankaya Köşkü'ne gittiği, yeniden Genelkurmay'a döndüğü saat saat anlatılmaktaydı.
MİT karargahı da takibe alınmış
Komutanlar, polisin kendilerini gözetlemekte olduğunu ilk kez o gün, yani 26 Nisan tarihinde anladılar ve dehşete düştüler.
Notun ikinci bölümündeki bilgiler daha az vahim değildi.
Emniyet, gözcülerini yalnızca Genelkurmay'ın önüne yerleştirmemişti.
Polis istihbaratı, gözünü ve kulaklarını aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı'na çevirmişti.
Bu bölümde, MİT'e yapılan giriş ve çıkışlara ilişkin tespitler, plaka numaraları, isimler yer almaktaydı.
Orakoğlu, MİT'in Yenimahalle'deki merkezinin giriş kapılarının çevresine de bir gözleme ağı kurmuştu.
Nottan anlaşıldığına göre, MİT'i ziyaret edenler arasında Genelkurmay Başkanlığı'ndan dört temsilci de vardı.
Bu nitelikte bir olay Cumhuriyet tarihinde ilk kez meydana geliyordu. Asli görevi, asayişi koruma ve terörle mücadele olan Emniyet istihbaratı, en önemli önceliğini devletin iki önemli kurumu Genelkurmay ve MİT'i takibe vermişti. Genelkurmay ve MİT'e gelip gidenler polis casuslar tarafından günlük olarak izleniyor, bu ziyaretlerin işaret ettiği faaliyet istihbaratçı gözüyle ‘‘kıymetlendiriliyor'' ve bilgi notu halinde Orakoğlu'na, ondan da Meral Akşener'e iletiliyordu.
Askerler casus polis avına çıkıyor
Akşener'in de bu bilgileri hangi üst makama ilettiğini tahmin etmek hiç de güç değildi. İçişleri Bakanı'nın MGK salonunda unuttuğu istihbarat notu, Genelkurmay ile Milli İstihbarat Teşkilatı arasında bir dizi toplantıya yol açtı.
Bu toplantılarda polis istihbaratının gözetleme faaliyetlerine karşı ne gibi karşı önlemler alınacağı tartışıldı. MGK görevlileri bu notu hemen Genel Sekretere ilettiler. Tabii oradan da Karargah'a...
Akşener'in masasının üzerinde unuttuğu bu not, Genelkurmay Karargahı'nda tam anlamıyla bir şok etkisi yaratıyordu. Komutanlar ilk defa, Emniyet içinden kendilerine yönelik böyle bir istihbarat çalışmasının başlatıldığını öğreniyorlardı.
İlk önlemler daha o anda düşünülmeye başlandı.
Genelkurmay'ın aldığı ilk önlem, Kuvvet Komutanlıkları'nın uyarılmasıydı.
Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanları'na yolladığı bir talimatla, aldığı ‘‘duyumları'' aktararak, giriş ve çıkışlarda çevredeki şüpheli kişilere karşı dikkatli olunmasını istedi. Genelkurmay karargahının çevresinde ‘‘karşı güvenlik önlemleri'' alındı.
Skandalın ikinci perdesinde bu kez casus avı başlayacaktı. Genelkurmay, polis casusların peşine düşmüştü.
Sonuç çok çabuk alındı.
Genelkurmay'ın özel güvenlik birimine mensup sivil giyimli astsubaylar, ertesi hafta karargahı gözleyen bir sivil polis grubunu suçüstü yakaladı.
Askerle polis, karşı karşıya gelmişti.
Olay, biraz itme-kakmaya da sahne oldu. Sivil polisler, oradan tesadüfen geçtiklerini söylediler. Yapılabilecek fazla birşey yoktu. Sivil polisler bırakıldı.
32 EE 330 sivil plakalı bir Mercedes
Buna benzer bir başka olay Mayıs ayının ortalarında Emniyet ile Genelkurmay arasında yeni bir gerginliğe yol açtı. Zırhlı Birlikler Komutanlığı'nın bulunduğu Etimesgut çevresinde dolaşan ‘‘32 EE 330'' sivil plakalı bir Mercedes otomobildeki iki kişinin faaliyeti askeri istihbaratın dikkatini çekti. Ordunun müdahale edeceği yolundaki spekülasyonların tırmandığı günlerdi.
Böyle hassas günlerde Ankara'da herkesin gözü, Türkiye'nin yakın siyasi tarihinde özel bir yeri bulunan Etimesgut'taki zirhlı birliklere çevrilir. Her askeri müdahalede Ankara'ya yönelen tankların paletleri önce burada hareketlenir.
İşte bu iki kişinin birliğin civarında dolaştığı ve sürekli çevredekilere sorular yönelttikleri, içerideki askeri faaliyetlerle ilgili bilgi topladıkları duyumu kısa zamanda askeri istihbarata ulaştı.
Arkadaşlar, hepiniz fişlendiniz
Genelkurmay istihbaratı, yaptığı inceleme sonucu Mercedes'in İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne Asayiş Müdürlüğü'ne ait resmi bir polis taşıtı olduğunu tespit etti. Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne olayı anlatan sert bir protesto yazısı gönderdi.
Genelkurmay'a yanıt verme görevi İstihbarat Başkanı Bülent Orakoğlu'na düştü.
Orakoğlu, yanıtında şikayete konu olan görevlilerin sivil polis olduklarını kabullendi ve şöyle dedi:
‘‘Sizinle bir ilgisi yok. Bazı kanun kaçaklarını arıyorlarmış. Nitekim yakalamışlar...''
Asker kesimde polise dönük güvensizlik had safhasına varmıştı. Komutanlar, polis tarafından gözetlendiklerini biliyorlardı. Polisle asker arasında tam bir sinir savaşı sürüyordu.
Bugünlerde MİT'te düzenlenen bir değerlendirme toplantısına katılan dört yıldızlı tanınmış bir general, toplantıdaki çeşitli bakanlık yetkililerine şöyle demişti:
‘‘Burada olduğunuza göre hepiniz fişlendiniz...''
Salonda bulunan üst düzey bürokratlar MİT tarafından fişlendiklerini zannettiler. Oysa Orgeneralin kastı, içeri girenlerin dışarıdaki polis istihbaratı tarafından fişlendikleriydi.
Orakoğlu'nun ilk icraatı
Henüz onbaşı Sarmusak krizi patlak vermemişti.
Ancak 12 Mart tarihinde Emniyet istihbaratının başına getirilen Bülent Orakoğlu'nun ilk önemli icraatının askeri bir darbeyi önceden haber alabilmek için giriştiği örgütlenme olduğu anlaşılıyordu.
Orakoğlu'nun organizasyonunun yalnızca uzaktan gözleme faaliyeti ile sınırlı olmadığı, bizzat Deniz Kuvvetleri Komutanlığının içine casus soktuğu, sonradan Mayıs ayının ortalarında Onbaşı Kadir Sarmusak skandalının patlak vermesiyle ortaya çıkacaktı.
Onbaşı Sarmusak, Deniz Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığından dışarı çıkardığı belgeleri Orakoğlu'na iletmiş, bu belgeler Akşener ve ardından Çiller üzerinden Başbakan Necmettin Erbakan'a ulaşmış, Erbakan belgeleri Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e götürerek şikayet etmiş, Demirel belgeleri Genelkurmay Başkanı Karadayı'ya vermiş; belgeler son aşamada çıkış yeri olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı karargahına geri dönmüştü.
‘‘Sarmusak skandalı'' patlak verdiğinde, askerler açısından hiç de şaşırtıcı olmamıştı.
Karadayı'nın MGK'daki şikayeti
Nitekim, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı 31 Mayıs tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yalnızca Sarmusak skandalını gündeme getirmemişti. Karadayı'nın konuşmasında pek çok kişinin dikkatinden kaçan şu cümlesi, 26 Nisan'da MGK salonunda bulunan istihbarat notunun bir birikimiydi:
‘‘Bir süredir Genelkurmay ve bazı askeri birliklerimizin polis tarafından gözetlendiği yolunda duyumlarımız var. Bu bizi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Devletin bir kurumunun bir başka kurumunu gözetlemesi devlet açısından kabul edilebilir bir yöntem değildir.''
Başbakan Yardımcısı Çiller ve İçişleri Bakanı Akşener, Orgeneral Karadayı'ya verdikleri yanıtlarda masaya getirdiği hususu inkar edeceklerdi.
Akşener'in önündeki dosya
Görevlilerden biri, masanın üzerinde duran bir dosyaya takıldı. Dosyanın içinde tek sayfalık bir not duruyordu. Altında ve üstünde imza yoktu. Meral Akşener toplantıdan ayrılırken, dosyasını masanın üzerinde unutmuştu.
Subaylar fişlendi
İki bölümden oluşan notta, üst düzey askerlerin dakika dakika hareketleri veriliyordu. Karargah'a kimler girdiyse, MİT'e hangi subaylar gittiyse kayda geçirilmişti.
Esrarengiz Mercedes
Mayıs'ta Zırhlı Birlikler Komutanlığı'nın bulunduğu Etimesgut çevresinde dolaşan ‘‘32 EE 330'' sivil plakalı bir Mercedes otomobildeki iki kişinin faaliyeti askeri istihbaratın dikkatini çekti.
Polis bizi gözetliyor
‘‘Bir süredir Genelkurmay ve bazı askeri birliklerimizin polis tarafından gözetlendiği yolunda duyumlarımız var. Bu bizi fazlasıyla rahatsız etmektedir. Devletin bir kurumunun bir başka kurumunu gözetlemesi devlet açısından kabul edilebilir bir yöntem değildir.''
Paylaş