Paylaş
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, bu açıklamayı 16 Ocak 2002 tarihinde Washington’da Başkan George W. Bush ile görüşmesinden sonra Milliyet’ten meslektaşlarımız Derya Sazak ve Fikret Bilâ’ya yapmıştı.
Bu ziyaretin önemi, Türk tarafının Bush yönetiminin Irak’a askeri müdahalede bulunma kararlılığını Beyaz Saray’da birinci ağızdan duyması olmuştu.
*
O dönemin gazete arşivlerine kısaca göz atmak, ABD’nin Irak’a dönük müdahale planlarının Türkiye ile ABD arasındaki diyalogda çok geniş bir yer tuttuğunu, bu çerçevede Türkiye’nin ABD’ye bu ülkeye savaş açmaması yolunda kuvvetli uyarılarda bulunduğunu görmek açısından yeterlidir.
Ecevit’in 2002 başında, yani 2003 yılı mart ayındaki Amerikan müdahalesinden 1 yıl kadar önce yaptığı uyarı, askeri seçeneğin “bir felakete yol açacağı” tehlikesine dikkat çekmektedir.
“Felaket olur” uyarısında Ecevit’in tehlike çanları çaldığı ihtimal, bugün Irak’ta gerçeğin kendisi olarak karşımızda asılı duruyor. Irak’ta ülkenin her seferinde biraz daha fazla istikrarsızlığın içine batmasına neden olan her hadise, yıllar önce yapılmış uyarıların bugün sahada ne kadar haklı çıktığını gösteriyor.
İran’ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin geçen cuma günü Bağdat’ta ABD tarafından öldürülmesi ve öncesinde yine Bağdat’ta ABD Büyükelçiliği’nin Şii gruplar tarafından basılması gibi bu suikastı tetikleyen olaylar, Irak’ta ABD Başkanı Bush’un 2003’teki müdahalesinden bu yana sürmekte olan istikrarsızlığın vardığı en son ve muhtemelen en tehlikeli aşamadır.
Irak, ABD’nin 2003’teki askeri müdahalesinin sonucu olarak, bugün darmadağın olmuş, yeniden bir araya getirilebilmesi pek mümkün olmayan kaotik bir ülke görüntüsü içinde bir meçhule doğru yol almaktadır. Bu süre zarfında kaç insanın öldüğü bile bilinemiyor. Yalnızca yüz binlik sayısal kümeler içinde farklılaşan muhtelif tahminler var.
*
İlginçtir ki, Türkiye’nin savaş öncesinde ABD’ye yaptığı uyarılardan biri, bugün Irak’ta yaşanan gerçekliğin çok önemli bir boyutunun doğru bir tahminine dayanıyordu. Bu uyarının konusu, savaş nedeniyle Saddam Hüseyin rejimi çöktüğü takdirde bu gelişmenin İran’ın, Irak ve buradan bütün bölge üzerindeki nüfuzunun yayılmasının önünü açabileceği değerlendirmesiydi.
Bu görüş, Türkiye’nin İran ile ilişkilerinin hassasiyeti nedeniyle hiçbir zaman kamuoyu önünde telaffuz edilmedi. Ama kapalı kapıların arkasında kuvvetle vurgulanan bir konuydu. Buna göre, Irak’ta çoğunluğu Şii nüfusun (yüzde 60) oluşturduğu hesaba katıldığında, ağırlıklı olarak, Sünni kadrolara dayanan, kendisi de Sünni kökenli olan Saddam Hüseyin’in kurduğu rejimin çöküşü, İran’ın bu ülkedeki etkisini arttırabilmesine yol açabilirdi.
Amerikalılar, Saddam Hüseyin’i devirdikten sonra Irak’ta Şii realitesinin büyüklüğü ile karşı karşıya geldiler. Rejimin çökmesinden sonra birçok yerleşimde Şii din adamlarının başında bulunduğu, silahlı muhafızları da olan komitelerin güvenlik ve trafiğin yanı sıra belediye hizmetlerini de üstlenmeye başlamaları, Irak’taki yeni iktidar merkezinin habercisiydi. Amerikalıların Şii realitesinin Irak’taki derinliği ve örgütlenme yeteneği karşısında yaşadıkları şaşkınlık, o tarihte ABD basınında sıkça işlenmekteydi. Söz konusu haberler, bu satırların yazarının 25 Nisan 2003’te kaleme aldığı ‘Irak’ta ABD Destekli İslam Devrimi’ başlıklı bir yazıya da konu olmuştu.
*
Ankara’nın ABD’ye savaş öncesindeki uyarısı ‘Yapmayın’ mesajını esas alıyordu. Ancak ABD’nin Irak’a gireceğinin kesinleştiği noktada, Ankara’dan yapılan bir başka kuvvetli uyarı, müdahale halinde başta ordu olmak üzere Irak’taki kurumların bütünüyle ortadan kaldırılmaması beklentisini içeriyordu. Kurumsal yapı tahrip olduğu takdirde bütün devlet mekanizmasının çökeceği, bu durumun Irak’ı yönetilebilir olmaktan çıkaracağı, ülkeyi büyük bir istikrarsızlığın içine iteceği vurgulanmıştı.
Ancak ABD, bu gibi telkinleri de önemsememiş ve Irak’ı işgaliyle birlikte Baas kadrolarını tümüyle tasfiye etmeye öncelik vermiştir. Bürokrasiyle birlikte kurumların çökmesi, bugünkü kaotik ortamın önünün açılmasında önemli bir etken olmuştur. Sonradan DEAŞ’ın kuruluşu aşamasında eski Baas kadrolarından gelen katılımlar da bu çerçevede hatırlatılabilir.
ABD’nin Irak’a yerleşmesinden ne kadar rahatsızlık duysa da, İran’ın ABD’nin Saddam Hüseyin’i devirmesini yine de dışa vurulmayan bir memnuniyetle karşıladığını tahmin etmek güç değildir. Bugün Irak’ta siyasi nüfuz açısından başat aktör konumundadır İran... Ve ABD ile açık bir çatışma içindedir bu ülkede.
ABD son hadiseden sonra vatandaşlarını can havliyle bir an önce Irak’tan çıkartmaya çalışırken, Ecevit’in yirmi yıl önceki “Yapmayın, felaket olur...” uyarısını bugün hatırlayan Amerikalı var mı acaba?
Paylaş