Paylaş
Programın solundaki “ara” bölmesindeki boşluğa “Afyon Ataköy Köyü” yazıp “enter” tuşuna basınız. Türkiye’nin görüntüsü yakınlaşmaya başlayacak ve kısa bir süre sonra bir yerleşim biriminin uydudan çekilmiş görüntüsü ekranda netleşecektir.
Ataköy’ün batıya doğru hemen bitişiğinde, yarımay şeklinde birbirine paralel giden yollar ve bunların üzerinde belli aralıklarla dizilmiş küçük yapıların bulunduğu bir yerleşkeyi hemen fark edebilirsiniz. İşte burası 500. İstihkam Ana Depo Komutanlığı Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlası’dır. Geçen hafta çarşamba gecesi çoğu vatani görevini yapmakta olan, 4’ü astsubay ya da uzman çavuş rütbesindeki 25 vatandaşımız hayatını burada kaybetmiştir.
UZMAN OLMAYA GEREK VAR MI?
Görüntüye baktığınızda evlerin hemen karşısındaki silah depolarını görebilirsiniz. Patlamadan sonra ortalığa saçılan bombaların bir bölümü de Ataköy ve çevresine saçılmıştır. Felaket daha büyük olabilirdi.
Yapılan bir hesaplamaya göre, patlamanın olduğu depoyla, çevrede bu depoya en yakın ev arasındaki mesafe 67 metredir.
Bir silah deposunun, bir sivil yerleşim merkezinin bu kadar yakınında olması doğru mudur? Bu sorunun yanıtı için asker ya da patlayıcı uzmanı olmaya gerek yoktur. Muhakemesi yerinde herhangi bir sade vatandaş da bu yakınlığı doğru bulmayacaktır.
Cephanelik Afyon kent merkezinin 5 kilometre kadar güneyindedir. Doğusu ve güneyden sivil yerleşimlerle çevrelenmiş, bu şekilde kente eklemlenmiştir.
Belli ki, bu cephanelik 1937 yılında inşa edilirken kent merkezinin biraz uzağında bir kışla olarak tasarlanmıştı. Ancak sonradan Afyon’un gelişimi içinde kentin sınırları cephaneliğin nizamiyesine kadar dayanmıştır.
Orduya ait bir silah deposu, sivil yerleşim merkezlerinin ne kadar yakınında olabilir? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönergeleri içinde bu konuda getirilmiş olan kurallar nelerdir?
Bu kurallar kentsel gelişme sonucu aşınırsa, bu durumda depoların kentin uzağına çekilmesi gerekmez mi? Kamuoyuna bu konuda tatmin edici açıklamaların yapılması gerekiyor.
HANGİ TEHDİDE KARŞI 285 BİN BOMBA?
Ayrıca, yaklaşık 285 bin el bombasının hangi tehdide karşı bir ihtiyaç olarak yakın zamana kadar ülkenin batısında Susurluk’ta depolanmış olduğu ve ardından geçici bir düzenlemeyle Afyon’a intikal ettirildiği de merak uyandıran başka bir sorudur.
Patlamanın nedeni, bizi bir diğer tartışma konusunun içine çekiyor. Dünyanın bütün ordularında bomba taşıma ve depolama faaliyetleri bir kaza olasılığını sıfıra indirmeyi hedefleyen sıkı kurallar içinde yürütülür.
Eğer sabotaj değilse, patlamanın yönergelere aykırı bir kural hatası sonucu meydana geldiğini kabul etmek durumundayız.
Bu takdirde Afyon’da yaşanan facia, TSK gibi çok büyük iddialar taşıyan bir ordunun iş yapma ölçülerine, profesyonelliğine ciddi derecede gölge düşüren, kurumun kendisini ciddi bir şekilde gözden geçirme gereğinin altını çizen bir durum ortaya çıkarıyor.
ÖLÜLER ÜZERİNDEN KRİZ YARATMAK
Bir de meselenin TSK dışında sivil alanı ilgilendiren yönleri var. Aradan neredeyse bir hafta geçtiği halde, cesetler patlamada parçalandığı için kimlik teşhisi işlemleri henüz sonuçlandırılamamıştır. Teşhis, ölen askerlerin yakınlarından alınan DNA örneklerinin cesetler ve gövdeden kopan parçalarla kıyaslanması yoluyla yapılabilmekte, bu da zaman almaktadır.
Bütün bir ülkenin, 25 insanın ölümünün acısını hissetmesi gereken bir dönemde, bu olay üzerine medyada, kamu yönetiminde ve siyaset alanında yürümekte olan tartışmalar, çekişmelere sıkça hâkim olan hava ve üslubun düzeysizliği, ölülerin hatıralarına ciddi bir saygısızlık oluşturuyor.
Şimdi yine Google Earth’ten “Ankara Adli Tıp Kurumu Keçiören” yazıp tıklayabilirsiniz. Görüntü başkente kayacak ve karşınıza bir bina çıkacak. Ölen askerlerimizin teşhis işlemleri süren parçalanmış cesetleri işte o binada duruyor. Aileleri, cenazelerini alabilmek için günlerdir o binanın kapısında bekleşiyor. Yas tutabilmek için gerekli hasletleri yitirmiş bir ülkenin ruh hali bugünlerde o binanın kapısında asılı duruyor.
Paylaş