Paylaş
Uluslararası alanda saygınlığıyla tanınan beş hukukçudan oluşan grubun, Türkiye’nin BM’nin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni “ihlal” ettiği yolundaki görüşünün şekillenmesinde bu mikrofon meselesi de rol oynuyor.
* * *
Balyoz sanıkları, 12 Eylül 2012 tarihinde BM’nin bu organına yaptıkları başvuruda, hak ihlali iddialarına ilişkin şikâyetlerini sıralarken, duruşma salonuna mikrofon yerleştirilip avukatlarla konuşmalarının dinlenmesinin söz konusu sözleşmenin ihlali olduğunu ileri sürüyor.
BM kuruluşu, Türk hükümetine gönderdiği bir yazıyla, başvurucuların şikâyetlerini ileterek bunlar hakkındaki görüşünü soruyor. Bu çerçevede, BM’ye giden yanıtı hazırlayan Adalet Bakanlığı’nın mikrofon meselesinde nasıl bir tutum alacağı sorusu gündeme geliyor.
BM raporunun 13’üncü sayfasında yer alan (77) numaralı paragrafa göre, Türk hükümeti mikrofon konusundaki suçlamayı reddetmemiş.
Bakın, raporun bu bölümünde ne deniliyor:
“Hükümet, duruşma salonunun her bir tarafına yerleştirilen mikrofonların davalar sırasında avukatlarla sanıklar arasında gizli kalması gereken iletişiminin dinlenebilmesini mümkün kıldığı yolundaki şikâyeti reddetmemiştir.
Bunun sonucu, sanıklar, Siyasi ve Medeni Haklara İlişkin Sözleşme’nin 14’üncü maddesinin üçüncü paragrafının (B) bendinin ihlalini oluşturacak şekilde mahkeme salonunda avukatlarıyla gizli kalacak bir şekilde iletişim kurabilme hakkından mahrum bırakılmıştır.”
AK Parti hükümetinin 2003 yılında kapsamlı bir siyasi reform paketinin parçası olarak TBMM’den geçirerek Türkiye’nin taraf olmasını sağladığı bu sözleşmenin ilgili bölümü, “Herkes savunmasını hazırlayabilmek ve kendi seçtiği avukatla temas edebilmek için yeterli zaman ve kolaylıkların tanınması hakkına sahip olacaktır” hükmünü taşıyor.
BM organı, mahkeme heyetinin bu hükmün ihlaline yol açtığı kanaatindedir.
* * *
BM Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’nun kanaatinin şekillenmesinde mikrofon meselesi gibi rol oynayan faktörlerden bir diğeri, davanın konusu olan darbe planı iddiaları hakkında 2003 yılının Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’ın tanıklıklarına başvurulmamış olmasıdır. Bu konu da yine mikrofon meselesi gibi adil yargılanma hakkına dönük iddialarla ilgili bölümde değerlendiriliyor.
Çalışma grubunun raporunda, “Hükümet, yanıtında, savunmanın -biri darbeyi önlediği ileri sürülen- iki kilit tanığın dinlenmesi yolundaki talebinin mahkeme tarafından reddedildiğine karşı çıkmamaktadır” deniliyor.
Tam bu noktada çok ilginç bir ayrıntı, daha doğrusu pürüzlü bir nokta var raporda. Buna göre, (paragraf 32) hükümet BM’ye gönderdiği resmi yanıtta, Orgeneral Aytaç Yalman’ın 2 Eylül 2012 tarihinde Hürriyet’te çıkan mülakatında “plan seminerinin emirlerine aykırı olarak yapıldığını belirttiğini” bildirmiştir.
Görüleceği gibi, İstanbul’daki mahkeme Yalman’ın tanık olarak çağırma talebini reddederken, hükümet Orgeneral Yalman’ın verdiği bir gazete mülakatı üzerinden Birinci Ordu’daki plan seminerinin “emirlere aykırı olduğu” tezini işliyor. Gelgelelim arşivlere göre, Yalman, Hürriyet’ten Tufan Türenç’e verdiği bu mülakatta bu konuda şunları söylemiş:
“Emirlerime aykırı olarak yapılan bu seminer kasetlerinin kimler tarafından sızdırıldığı kadar kasetlerin içinde konu ile ilgisi olmayan bigünah silah arkadaşlarımın isimlerinin kimler tarafından yazdırıldığının ortaya çıkarılması önemlidir kanaatimce.”
Burada Yalman’ın “emirlerine aykırı yapılan” ifadesiyle “seminerin yapılmasını” mı, yoksa “konuşmaların kasede alınmasını” mı kastettiği biraz belirsizlik gösteriyor.
* * *
Her halükârda BM Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu’nun Türk hükümetinin bu izahatından da tatmin olmadığı anlaşılıyor.
Sonuçta, BM organının, İstanbul Özel Yetkili 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nin Balyoz davasında Orgeneral Özkök ve Orgeneral Yalman’ı dinlememe yolundaki tutumunu, gerçeğin ortaya çıkarılması açısından önemli bir eksiklik olarak gördüğünü söyleyebiliriz.
BM raporunu tartışmaya yarın da devam edeceğiz.
BM raporunun
Paylaş