Paylaş
Mehmet Ali Birand bu gruba giren gazetecilerdendi. Yarım yüzyılı dolduran gazetecilik kariyerinde Türk basınına bir dizi başlıkta niteliksel anlamda sıçramalar yaptırmış bir isimdir Birand.
Birand’ın gazeteciliğini değerlendireceksek, 1971-91 yılları arasında tam 20 yıl süren Milliyet’in Brüksel muhabirliği dönemiyle başlamamız gerekiyor. Türk basınında merkezden görevlendirilerek yerleşik çalışmak üzere yurtdışına gönderilen ilk gazetecilerden biridir.
* * *
Birand’ın Brüksel muhabirliği döneminde üstlendiği görevin hakkını fazlasıyla verdiğini, çok parlak bir mesai çıkarttığını, bu kentteki yabancı gazeteci ordusu içinde en önemli isimlerden biri olarak sivrildiğini, Türk basınını uluslararası lige çıkarttığını vurgulamalıyız. Brüksel’den çok büyük haberlere imza atmıştır. 12 Eylül darbesinin ardından Orgeneral Kenan Evren’in Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne vetosunu kaldıran ünlü Rogers Planı’nı kabul ettiğini duyurduğu özel haberi bu alandaki klasiklerinden biridir.
NATO ve Ortak Pazar merkezlerinin bulunduğu Brüksel’de konumlanması, ona Türkiye’nin hem Batı dünyasıyla siyasi ve askeri işbirliğini hem de Avrupa’nın ekonomik ve siyasi entegrasyonu ile inişli çıkışlı ilişkilerini, işin kalbinin attığı bir yerden izleme ve öğrenme imkânını vermiştir. Sonuçta 1974 Kıbrıs müdahalesinden Amerikan silah ambargosuna, 12 Eylül darbesinden AB’ye tam üyelik başvurusuna ve buradan soğuk savaşın sona örmesine kadar uzanan bir süreçte Türkiye’nin Batı dünyası ile ilişkilerini yakından gözlemiştir. 1980’li yıllarda Milliyet adına Moskova’ya da akredite olması, dış politikaya bakışını çok yönlü bir perspektife oturtmuştur.
Teknoloji ve haberleşme imkânlarının bugünkü gibi gelişmediği, özel TV kanallarının olmadığı bir dönemde, Batı dünyası ile Türk kamuoyu ve karar vericileri arasındaki iletişimde tek kişilik bir köprü olmuş, Türkiye’nin ufkunu açmıştır.
Birand, Brüksel’de bir müesseseydi. Türkiye’nin Brüksel’de NATO Daimi Delegesi, Ortak Pazar Daimi Delegesi ve Belçika hükümeti nezdindeki büyükelçisi olmak üzere üç büyükelçisi bulunur. Onun olduğu dönemde Türkiye Brüksel’de, Birand ve 3 büyükelçi olmak üzere toplam 4 kişi tarafından temsil edilirdi.
* * *
Birand bir gazetenin sayfalarına, bir köşenin sınırlarına sığabilecek bir gazeteci değildi. Bu noktada kariyerinin ikinci önemli basamağı olan televizyon gazeteciliği devreye girdi. Özel kanallar serbest bırakılmadan önce 1980’lerin ortalarında TRT’de başlattığı “32’nci Gün” programı devlet televizyonunun statik ve protokolün belirleyici olduğu habercilik kalıplarına alışmış Türk izleyicisi açısından büyük bir devrimdi. Bu programda dünyanın pek çok önemli liderini konuk etmesi, uluslararası kulvardaki gazetecilik çabasının bir uzantısıydı.
Birand’ın 1990’lı yılların başında Brüksel’den dönüşü, Türkiye’de özel TV’lerin patlama yaptığı bir döneme denk düştü. Bu dönemde köşe yazarlığına ek olarak özel kanallarda televizyon gazeteciliğinin yerleşmesi ve ileri götürülmesinde, hem yönetici, hem anchorman, hem de belgeselci olarak öncü isimlerden biri olmuştur.
Bu dönemde ekip çalışması içinde hazırladığı belgesel dosyaları da Birand’ın kariyerinin bir diğer önemli boyutunu gösteriyor. Bu mesaiyi 1960 ihtilalinden 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a kadar yakın tarihimizle ilgili pek çok çalışma tamamlıyor.
Birand’ın gazeteciliğinin yine çok önemli bir yönü, gazetecilerin kitap yazması geleneğini verimli bir şekilde sürdüren bir isim olmasıdır. Birand, Brüksel muhabirliği döneminden itibaren tanıklığını iddialı ve hacimli kitaplara tahvil edebilmiştir. “Diyet”, “Bir Pazar Öyküsü”, “12 Eylül” ve Türkiye’de ordunun kapılarını aralayan ilk kitap olan “Emret Komutanım” şimdiden Türk gazeteciliğinin klasikleri arasına girmiştir. Birand, gerek belgeselleri gerek kitapları ile çok az gazeteciye nasip olan zengin bir külliyat bırakmıştır kendisinden sonra gelecek kuşaklara ve tarihçilere.
* * *
Birand’ın televizyon gazeteciliğine en önemli katkılarından biri, yetiştirdiği isimlerdir. Pek çok yetenekli genç ismi bulup, önlerini açan, onlara şans tanıyan bir yönetici olmuştur. Bugün televizyon kanallarında kendisini kabul ettirmiş çok sayıda ismin gerisinde Birand’ın izlerini bulmak mümkündür. Bu haliyle Mehmet Ali Birand bir “okul”dur aynı zamanda.
Bir diğer çok önemli vasfı, gerek yazılı basında gerek televizyonda ezberleri bozan bir gazeteci olarak kendisini kabul ettirmiş olmasıdır. Hiçbir tabu tanımamış, dokunulmazlık taşıyan, el yakan konuların, dosyaların üzerine çekinmeden cesaretle gidebilmiştir. Türkiye’deki demokratik tartışma zemininin sınırlarının genişletilmesinde, bu zeminin çok sesli hale gelmesinde öncü bir rol oynamış, bu çerçevede ağır bedeller de ödemiştir.
Tabii, ondan söz ederken eşi Cemre Birand’ın bu öyküdeki belirleyici rolüne değinmemek Birand’ı çok eksik anlatmak olur.
Bir gazeteci olarak bütün yaptıklarını bir araya getirdiğimizde, hepsinin tek bir insanın yaşam serüveni içine sığmış olması bile olağandışı gözüküyor. Bu haliyle aslında tek bir hayata sığmayacak kadar büyük ve dolu yaşamıştır Mehmet Ali Birand.
Hayatı boyunca hep haber atlatmış, bir tek ölümü atlatamamıştır...
Paylaş