Paylaş
Erdoğan, aslında kendisinden duymaya yabancı olmadığımız bir bakış açısını tekrarladı. “Ülkemizin tarihinin her döneminde uluslararası operasyonlara maruz kaldığını” söyledi ve “Bugün de aynı durumun devam ettiğini anlamak için öyle çok derin analizlere ihtiyaç yoktur” dedi.
Galiba konuşmasının en kritik bölümü tam bu noktada karşımıza çıktı. Şöyle dedi Cumhurbaşkanı:
“Bu defa da ülkemizi, suç örgütleri üzerinden hem içeride hem uluslararası alanda kıskaca almak ve bundan siyasi sonuçlar üretmek peşindeler. Türkiye’de sosyal kaos denemeleriyle, terör örgütleriyle, darbe girişimleriyle, ekonomik tuzaklarla başarılamayan değişimin, siyasete müdahaleyle yapılacağını söyleyenlerin olduğunu hepiniz biliyorsunuz.”
Bir sonraki cümlede ise isim vermeden CHP’nin sıkça tekrarladığı erken seçim çağrılarını kastederek, “Ortada makul, mantıklı, sahici hiçbir sebep olmadığı halde erken seçim teranesi tutturanların sufleyi nereden aldıkları açıktır” diye konuştu. Bu ifadesiyle CHP’nin erken seçim talebinin aslında dışarıdan kaynaklandığını söylemiş oluyor Erdoğan.
SİYASETE MÜDAHALE YAPILACAĞINI SÖYLEYENLER KİM OLABİLİR?
Bu tespitten sonra “Türkiye’de değişimin siyasete müdahale ile yapılacağını söyleyenlerin” kim olduğu sorusuna yanıt arayabiliriz.
Erdoğan “Hepiniz biliyorsunuz” dediğine göre sır olmaması gereken bir durum söz konusudur. Bu da bizi tahmin olarak, ABD Başkanı Joe Biden’ın
17 Ocak 2020 tarihinde henüz aday olduğu sırada The New York Times gazetesinde yayımlanan ve geçen yaz AK Parti ve aynı zamanda CHP çevrelerinde de kendisine tepki gösterilmesine yol açan ünlü demecine götürüyor.
Biden, bu demecinde Erdoğan’la ilgili bir dizi olumsuz değerlendirmede bulunduktan sonra Türkiye’de “muhalefeti desteklemeleri gerektiğini” söylemişti. Bir hedef olarak muhalefetin “Erdoğan’ı yenebilecek duruma gelmesi”nden söz eden Biden, “Ama darbe ile değil, seçimle...” diye eklemişti.
Erdoğan da 11 Aralık’taki bir demecinde Biden’ın bu sözlerine atıfla, “Biden beni iyi tanıyan birisi. Ben de onu iyi tanıyorum ama bir kez bir açıklaması oldu, ben cevap dahi vermedim. Şimdi böyle bir şey siyasiler arasında asla tevessül edilmeyecek bir konudur” diyerek meseleyi kapatmak isteyen bir tonda konuşmuştu.
Böyle konuşmasına karşılık, Biden’ın bu sözlerinin izlerinin, önceki gün Erdoğan’ın daha çok parti tabanına ve iç kamuoyuna yönelik söyleminde isim vermeden ama teşhis edilebilir şekilde karşımıza çıktığını belirtmeliyiz.
Cumhurbaşkanı’nın 15 Temmuz darbe girişimini zaten doğrudan ABD’nin FETÖ üzerinden bir müdahalesi olarak gördüğü biliniyor. Her halükârda Erdoğan’ın önceki günkü konuşmasının bu bölümü kamuoyunun geniş bir kesimi tarafından büyük ölçüde ABD’ye sorumluluk atfeden bir çıkış olarak değerlendirilmiştir.
ABD İŞ DÜNYASINA: BIDEN GÖRÜŞMESİ YENİ DÖNEMİN HABERCİSİ
Cumhurbaşkanı, önceki gün öğleyin partisinin grup toplantısına bu şekilde hitap ettikten sonra akşam saat 18.30 sularında da Türkiye’de yatırımı bulunan ABD merkezli şirketlerin üst düzey yöneticileriyle düzenlenen bir çevrimiçi toplantıya katıldı. Bu toplantının konusunu ise Türkiye ile ABD arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin, yeni yatırım imkânlarının geliştirilmesi hedefi oluşturuyordu.
Erdoğan’ın konuşmasının önemli bir başlığı ABD ile siyasi ilişkilerin geleceğine ilişkin verdiği iyimser mesajdı. Cumhurbaşkanı, “Başkan Biden’ın 1915 olayları hakkında yaptığı açıklama ilişkilerimize ilave yük getirse de, NATO zirvesinde gerçekleştireceğimiz görüşmenin yeni dönemin habercisi olacağına inanıyorum” diye konuştu.
Türkiye ile ABD arasında uzun yıllara dayanan köklü, çok boyutlu müttefiklik ilişkisini önemsediklerini vurgulayan Erdoğan, “Zaman zaman yaşanan fikir ayrılıklarına rağmen ortaklığımız ve müttefiklik ilişkilerimiz her türlü badirenin üstesinden gelmeyi başarmıştır” diye ekledi.
Bu sözleri, yaşanan bütün sorunlara rağmen Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile yakın bir çalışma ilişkisi kurma arzusunu gösteriyor. Erdoğan, S-400 anlaşmazlığının kilitlenmesi, ABD’nin Suriye’de PKK uzantısı YPG’ye verdiği desteğin sürmesi gibi sorunlarla zaten ağırlaşmış olan gündeme rağmen, Biden ile bu diyaloğu tesis edebildikleri takdirde söz konusu meselelerin pekâlâ aşılabileceğini düşünüyor.
Erdoğan, Biden’ın geçen
24 Nisan’da “Ermeni soykırımını anma” mesajı yayımlamasının yol açtığı tepkilerin ardından 26 Nisan’da ABD ile ipleri koparmayan kontrollü bir tepki vererek, şöyle demişti:
“Türkiye olarak tüm samimiyetimizle ABD ile de ve AB ile de eşit ve adil şartlarda birlikte çalışmak, beraber yol yürümek istiyoruz. (NATO zirvesindeki) görüşmede bu konuları yüz yüze değerlendirerek yeni bir dönemin kapılarını aralayacağımıza inanıyorum. Muhatabımızla iki ülke ilişkilerini zehirleyen konuları bir kenara bırakarak, artık bundan sonrasına bakmamızı sağlayacak bir anlayış birliğine varmayı umuyoruz.”
Erdoğan’ın önceki akşam ABD iş dünyasının üst düzey isimlerine verdiği mesaj aynı doğrultuda olmuştur. Aslında bu mesaj, iş insanları üzerinden 14 Haziran’da Brüksel’de yapılacak görüşme öncesi Beyaz Saray’a da gönderilmiştir.
KARŞILIKLI TIRMANMANIN ERTESİNDE
Son mesajlar, İsrail ile Hamas arasındaki son savaş sırasında Ankara-Washington ekseninde karşılıklı olarak tırmanan gerilimin hemen ertesine rastlıyor. Erdoğan, 17 Mayıs’ta bir konuşmasında ABD Başkanı Biden’ın İsrail’e silah satışına onay verdiğini hatırlatarak, “Sayın Biden, sözde Ermeni soykırımında Ermenilerin yanında yer aldı. Şimdi de ciddi manada orantısız bir şekilde Gazze’ye saldıran ve yüz binlerce insanın şehadetine vesile olan bu olayda da ne yazık ki siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz. Bunu söylemeye bizleri mecbur ettiniz” ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan’ın bu sert çıkışı yapmasından iki gün sonra (19 Mayıs) bu kez ABD Dışişleri Bakanlığı, kendisinin aynı konuşmada İsrail’i eleştirirken kullandığı bazı ifadelerin “antisemitik” bir içerik taşıdığını ileri sürerek, bu durumu “kuvvetle kınadıklarını” açıklamıştı.
Görüleceği gibi, iki tarafın da açıklamalarında, söylemlerinde karşılıklı olarak kullanılan ağır ifadelerin izleri bütün sıcaklığıyla duruyor. Aynı zamanda özellikle Ankara cephesinde dolaylı eleştirilerle birlikte yeni bir dönemi başlatmaya dönük sıcak mesajlar da var.
Bu tabloya bakıldığında, ilişkilerin zaten yüklenmiş olduğu gerilim ve farklı yönlerde giden mesajların yol açtığı soru işaretleri ışığında, 14 Haziran’da yapılacak Erdoğan-Biden görüşmesinin yeni bir dönemin kapısını açıp açmayacağı önümüzdeki günlerin dış politikadaki en kritik sorusudur.
Paylaş