ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, geçen hafta Türkiye’ye gelmeden önce Washington temsilcimiz Tolga Tanış’ın sorularına verdiği yanıtlarda, Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunlarına da değinmişti.
Biden, bir soru üzerine bu konuda şunları söylemişti:
“Yargılama öncesi uzun tutukluluk süreleri ve gazetecilerle interneti etkileyen ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar gibi konulardaki kaygılarımızı açıklamış bulunuyoruz. Bu alanlarda ilerlemenin yalnızca Türkiye’nin kendisi için değil, aynı zamanda dışarıdaki etkisi açısından da iyi olacağına inanıyoruz.” ABD Başkan Yardımcısı, açıklamasında aynen şöyle devam ediyor:
“Bu (ilerleme), Türk tecrübesini, otoriter sistemlerinin çöküşü sonrasında demokrasinin nasıl inşa edileceğini değerlendirmekte olan yeni hükümetler açısından daha da cazip kılacaktır.” TÜRKİYE’NİN ROLÜ NASIL ARTAR?
Görüleceği gibi, Biden, Türkiye’nin yargı ve ifade özgürlüğü alanında sağlayacağı ilerlemenin Arap Baharı’yla birlikte Ortadoğu’nun büyük bir dönüşüme girdiği bir dönemde Türk modelinin etkisini artıracağı görüşündedir.
Biden, böylelikle Türkiye’nin “içte” bu sorunları aşmasıyla, “dışta” bölgedeki rolünü güçlendirmesi arasında doğrudan bir ilişki kurmuş oluyor.
Biden, geçen cuma günü Ankara’da TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile, cumartesi günü de İstanbul’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmüş, ayrıca aynı gün İstanbul’daki Girişimcilik Zirvesi’ne hitap etmiştir.
Buradaki kritik soru, Türkiye’ye hareketinden önce basın özgürlüğüyle ilgili sorunları demeç şeklinde dile getirmekten kaçınmayan Biden’ın, bu dosyayı ikili temasları sırasında Türk muhataplarına açıp açmadığıdır.
Biden’ın konferansta yaptığı konuşmaya baktığımızda, ekonomik büyüme ve girişimcilik ile özgür düşünce ve demokrasinin güçlenmesi arasındaki ilişki üzerinde geniş bir şekilde durduğunu görüyoruz. Ancak daha çok felsefi bağlamda ifade edilen bu görüşleri Türkiye’deki basın özgürlüğüyle ilgili spesifik sorunlar bağlamında almak mümkün değildir. KAFA KARIŞTIRAN BİR AÇIKLAMA
Bu sorunların Biden’ın ikili temaslarında ele alınıp alınmadığı konusunda biraz kafa karışıklığı yaşanıyor. Bunun gerisinde geçen cumartesi akşamı üst düzey bir ABD’li yetkilinin, İstanbul’da gazetecilerin bulunduğu bir ortamda Biden’ın bu konuları temasları sırasında gündeme getirdiğini söyleyip, “Bölgedeki gelişmeler nedeniyle Türkiye’nin önünde çok büyük bir imkân var. Bu imkânı değerlendirebilmesi Türkiye’nin kendisine bağlıdır. Bunun gerekliliklerinden biri, Türkiye’deki Kürtlerin sisteme entegre edilmesi, diğeri ifade özgürlüğü ile ilgili sıkıntıların aşılmasıdır” şeklindeki konuşmuş olmasıdır.
Gelgelelim, ABD’li yetkilinin bu açıklaması, Biden’ın Türk muhatapları tarafından teyit edilmiyor.
Örneğin TBMM Başkanı’na yakın bir kaynağa göre, Biden’ın Cemil Çiçek ile görüşmesinde yeni anayasa, terör ve Ermenistan protokolleri olmak üzere yalnızca üç konu gündeme gelmiştir. Bir Köşk kaynağına göre, Biden’ın Cumhurbaşkanı Gül’e ile görüşmesinde ise ağırlıklı olarak Irak, Suriye, İsrail ile ilişkiler, terör, Ortadoğu ve Ermenistan protokolleri ele alınmış, basın konuları hiç gündeme gelmemiştir.
Keza Biden’ın Başbakan Erdoğan ile görüşmesine yakın kaynaklar da kuvvetli ifadelerle basın konusunun hiçbir şekilde gündeme gelmediğini aktarıyorlar. ABD NE YAPMAK İSTEDİ?
Sonuçta, üst düzey Amerikalı yetkilinin sözleri ile Türk tarafının aktarımı birbirini tutmuyor. Ayrıca, Beyaz Saray’ın web sitesine konulan bir bilgi notunda Erdoğan görüşmesi çerçevesinde basın konusuna değinilmemiş olması da dikkat çekiyor. Buna karşılık, aynı bilgi notunda, Biden’ın Heybeliada’daki ruhban okulunun durumunu Başbakan’a açtığı belirtiliyor.
Her halükârda bir kafa karışıklığı söz konusu. Türk tarafının aktarımı esas alındığında, Biden’ın Amerika’nın özellikle Irak ve Suriye’de Türkiye’nin desteğine büyük ihtiyaç duyduğu bir dönemde Türk muhataplarını rahatsız edebilecek konuların üzerinde durmamayı tercih ettiği gibi bir sonuca varılabilir. Ancak bu durumda da Heybeliada’daki ruhban okulunun açılmasının ABD açısından Türkiye’deki ifade özgürlüğüyle ilgili meselelerden daha çok önem taşıdığı gibi bir durum ortaya çıkıyor.