Paylaş
AYM’nin bu kararı, 2016 başında Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusunda terörle mücadele operasyonları sırasında sokağa çıkma yasakları ve çatışmaların durdurulması için devlet güçlerine eleştirel bir dille çağrıda bulunan akademisyenlerin durumunu konu alıyor. AYM, bu yöndeki bildiriyi imza atanların mahkûm edilmesinde ‘hak ihlali’ görmüştür.
Bildiri 11 Ocak 2016 tarihinde ilk açıklandığında 1.128 akademisyenin imzasını taşırken, bu sayı daha sonra katılanlarla birlikte aynı ayın sonunda 2 bin 212’ye ulaşmıştı.
*
İlginç olan, AYM üyelerinin bu kararda 8 lehte, 8 aleyhte olmak üzere ikiye bölünmesi, ancak eşitlik halinde başkanın oyu iki oy sayıldığından, başkan Prof. Zühtü Arslan’ın ‘hak ihlali’ yönündeki oyunun dengeyi ihlale çevirmiş olmasıdır.
AYM kararının önemi, bildirinin içeriğinin “tek yanlı” ve “Toplumun büyük çoğunluğu bakımından kabul edilemez” bulunmasına, ifade edilen görüşlerin “paylaşılmadığı”nın vurgulanmasına karşılık, yine de imzacıları cezalandırmanın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünün ihlalini oluşturduğu hükmüne varılmasıdır.
*
AYM kararı iktidar ve iktidarı destekleyen çevrelerde eleştirilere yol açmıştır. En sert eleştirilerden biri “Hainlerle ilgili hak ihlali kararı verenler maşeri vicdanda vebal altındadır” diyen MHP Lideri Devlet Bahçeli’den gelmiştir. Bahçeli, “mahkemelerin AYM kararına riayet etmemesinin adaletin ruhuyla çelişmeyeceğini” belirterek, mahkemelerin karara uymamaları beklentisini de açıklamıştı. (8 Ağustos)
Ve eylül ayı başında yeni adli yılın açılmasıyla birlikte, bütün gözler barış imzacılarıyla ilgili yüzlerce davaya bakmakta olan mahkemelerin AYM kararının ardından nasıl bir uygulamaya yönelecekleri sorusuna çevrilmişti.
Buradaki ilginç bir nokta, AYM’nin kararında “Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve ihlal kararı verilmesinin nedenlerini gideren Anayasa Mahkemesi’nin belirttiği ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir” denilmiş olmasıydı. AYM, mahkemelerin bundan sonraki aşamada beraat kararı vermeleri gerektiğini hatırlatıyordu.
Ayrıca, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Hürriyet’ten İpek Özbey’e mülakatında “Bireysel başvuru hakkını açan AK Parti hükümetidir. Kararı tasvip etseniz de etmeseniz de Türkiye bir hukuk devletidir, Anayasa Mahkemesi kararı herkes için bağlayıcıdır” diye konuşması bu tartışmalar çerçevesinde altı dikkatle çizilen bir açıklama olmuştu. (9 Eylül)
*
Geride bıraktığımız haftalarda İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Kocaeli ve Düzce gibi birçok ilde mahkemelerden yargılanan barış akademisyenleri hakkında AYM içtihadı doğrultusunda seri beraat kararları çıktığına tanıklık ediyoruz.
Bazı durumlarda mahkemelerin duruşma tarihini beklemeden de beraat kararları aldıkları anlaşılıyor.
Bu kararların arka planında duruşma savcılarının mahkemelere standart bir şekilde beraata hükmedilmesi yolunda verdikleri mütalaalar da rol oynuyor. Söz konusu mütalaalarda, “AYM’nin suça konu bildirinin imzalanmasını ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdiği, bildirinin imzalanması nedeniyle cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasının ifade özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilebileceğinin vurgulandığı” belirtilerek, şöyle deniliyor:
“Sanık üzerine atılı eylemin ilgili AYM kararı gereği suç oluşturmayacağı görülmekle (...) sanık hakkında beraat kararı verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”
Dikkat çekici olan bir husus, bütün beraat hükümlerinin AYM kararından sonra verilmesidir.
Bu arada, mahkemelerden daha önce çıkmış olan mahkûmiyet kararlarını istinaf mahkemelerinde benzer bir akıbetin beklediğini tahmin etmek mantığın gereğidir.
*
Barış akademisyenlerinin hazırladıkları ‘www.barisicinakademisyenler.net’ web sitesinde yer alan güncelleştirilmiş bilgilere göre, mahkemeler tarafından haklarında beraat kararı verilmiş olan imzacıların sayısı dün itibarıyla 262’ye çıkmıştı.
Toplam 2 bin 212 imzacı arasında haklarında dava açılmış olan akademisyenlerin sayısı 811’dir. Bunlar arasında geçen dönem zarfında ceza almış olan sanıkların sayısı 204’tür. Bunların 164’ünde ‘hükmün açıklanmasını geri bırakılması’na, 4’ünde ise ertelemeye karar verilirken, 36 sanık mahkûm edilmiştir. Buna karşılık toplam 811 sanıktan 345’i hakkındaki davalar sürmektedir.
Şimdi kritik soruya gelelim. Bildiriye imza attıkları için kanun hükmünde kararnamelerle görevlerine son verilen akademisyenlerin hakları nasıl iade edilecektir? Maruz kaldıkları mağduriyetler nasıl giderilecektir? AYM içtihadı çerçevesinde mahkemeler suçsuz olduklarına karar verdiklerine göre, görevlerine iade yolunun açılması da hukukun gereği değil midir?
Paylaş