GEÇEN cumartesi günü, 2 Temmuz 1993 tarihinde 35 insanın diri diri ateşe verildiği Madımak katliamının 18’inci yıldönümüydü ve daha önceki yıllarda düzenlenen anma törenlerinde hiç tanık olmadığımız bir durumla karşılaştık.
1994 yılında birinci yıldönümünde düzenlenen ilk anma töreninden bu yana Alevi grupların otelin önüne kadar gelmesine her seferinde izin verilirken, bu yıl verilmedi. Ayrıca polis, otelin bulunduğu sokağın girişine kurduğu barikatı aşmak isteyen göstericilere oldukça sert bir şekilde, biber gazı ve cop kullanarak karşılık verdi.
ALEVİLER NEYE TEPKİLİ?
Alevi kuruluşları, katliama sahne olan binadaki yeni düzenlemeye de tepkili. Binanın yakın zamana kadar olduğu gibi bir kebapçı ve otel olarak işletilmesi yerine, kamulaştırılarak hem çocuklar için bir bilim merkezi hem de bir katının olayda ölenlerin anılarının yaşatıldığı bir salona dönüştürülmesi, kuşkusuz eskiye kıyasla olumlu bir gelişmedir. Ancak Alevi kuruluşlarının önemli bir bölümü, bu binanın bir utanç anıtı ya da müzesi olarak düzenlenmesini talep ediyor. Ayrıca, anma salonundaki bir ayrıntı da Alevileri ciddi şekilde rahatsız etmiştir. Bu ayrıntı, 1993’te binayı ateşe veren grubun içinde yer alan ve olayı dağıtmak isteyen güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu ölen iki göstericinin isimlerinin de Madımak’taki yangının “kurban”ı olan 35 ölünün isimlerinin yanına konmuş olmasıdır.
Yangında ölen şair Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok, bu düzenlemeye isyan etmiş ve bu durumda babasının ismini taşıyan plaketin salondan kaldırılmasını talep etmiştir. Olayda ölen bir başka şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan da tepkilidir. Her ikisi, önümüzdeki günlerde babalarının isimlerinin salondan çıkartılması için yargı yolu da dahil olmak üzere bir dizi girişimde bulunacaktır.
TEK BİR MİLLETVEKİLİ
Bütün bu olayların Alevi camiası açısından oldukça sancılı bir şekilde geçen bir seçim kampanyasının hemen ertesine denk gelmesi sıkıntıyı daha da artırıyor. 2011 seçim kampanyası, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından sıkça kürsüden telaffuz edildiği ve her seferinde meydandaki kalabalıklardan “yuh” seslerinin yükseldiği görüntülerle de hatırlanacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın seçimden sonra balkondan yaptığı “helalleşme” çağrısına Alevi camiasının büyük bir bölümünün olumlu bir karşılık vermesi çok kuşkulu gözüküyor. Bunun nedeni, Alevilerin seçim meydanlarında rencide edilmiş olmasıdır.
AK Parti’nin seçim stratejisinde Alevilerden uzaklaşma işareti olarak görülebilecek başka adımlar da atılmıştır. Örneğin, milletvekili başvuruları değerlendirilirken Alevi kökenli aday adaylarının şansı pek yaver gitmemiştir. Bilindiği kadarıyla, 327 kişilik AK Parti grubunda tek bir Alevi vardır: İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit. Bu milletvekili, geçen dönem de TBMM’de görev yapmıştı.
Bu arada, TBMM’nin 23’üncü döneminde Alevilerin haklarına ilişkin dosyayı kuvvetli bir şekilde takip eden Reha Çamuroğlu’na yeniden milletvekilliği perspektifinin verilmemiş olması, Alevilerle AK Parti arasındaki önemli bir köprünün atılmasına yol açmıştır.
ÖNYARGILAR AŞILABİLİR Mİ?
Birbiri ardına gelen bu olumsuzluklar, bizi geçen dönemde Devlet Bakanı Faruk Çelik’in koordinasyonunda yürütülen Alevi Çalıştayları süreci sonrasında hazırlanan raporun akıbetinin ne olacağı sorusuna getiriyor.
Alevi kuruluşları tarafından çok yetersiz olduğu gerekçesiyle tepki toplamış olsa da, bu rapor yine de sorunun varlığını kabul etmesi bakımından önemli bir “ilk”tir. “Toplumda önyargı ve dışlama stratejileriyle oluşturulmuş bir Alevi algısının bulunduğunu” teslim etmesi, “bu algının dönüştürülmesi” gereğini vurgulaması, bu raporun en dikkat çekici saptamalarından biridir.
Alevi raporu masada mı kalacaktır yoksa söz konusu önyargıların dönüştürülmesi yolunda adımlar atılabilecek midir?
Bu soruların yanıtları boşlukta olduğu gibi, seçim döneminde. kendileriyle ilgili önyargıların tırmandığını gözleyen, kendilerini daha çok dışlanmış hisseden Alevilerin duygusal planda yaşadıkları kırılmanın nasıl onarılabileceği de meçhuldür. Hükümetin Kürt açılımının ardından Alevi açılımının da benzer şekilde belirsizlik içinde olduğu söylenebilir.