Paylaş
Yargıya gittiğinde adaletin tecelli etmediğini, uğradığı haksızlığın giderilmediğini düşünen ve iç hukuk yollarını tükettikten sonra Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurabilen vatandaşlar, önümüzdeki pazartesi gününden itibaren artık bu şikâyetlerini Strasbourg’dan önce Ankara’daki Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) iletmek durumunda kalacak.
Strasbourg’a, ancak AYM sürecini geçtikten sonra, burada da olumsuz bir sonuç aldıkları takdirde gidebilecekler.
AYM, AİHM’NİN ROLÜNÜ ÜSTLENİYOR
Bu gelişme 12 Eylül 2010 tarihindeki referandumda kabul edilen anayasa değişikliği paketinin getirdiği ve o dönemde Türk kamuoyunda ne yazık ki hak ettiği ölçüde tartışılamayan bir düzenlemenin sonucudur.
Referandumda Anayasa’ya eklenen hükümde şöyle deniliyor: “Herkes, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
Anayasa’nın bu hükmü 23 Eylül 2012 tarihinde, yani pazar günü yürürlüğe giriyor.
Düzenleme, AYM’ye vatandaşların şikâyetlerini AİHM gibi Sözleşme çerçevesinde inceleme ve sonuçlandırma görevini yüklüyor. AYM, diğer görevlerinin yanında AİHM’nin işlevini de üstleniyor.
Bu ne anlama geliyor?
AİHM ADALETİN GÜVENCESİ
Bu hafta sonu tarihe karışacak olan uygulamada, haksızlığa uğrayan bir vatandaş -örneğin karakolda dayak yediği ya da haksız yere tutuklandığı için- önce mahkemede dava açarak hakkını aramakta, mahkemede aleyhinde bir karar çıktığı takdirde bunu Yargıtay’da temyiz etmekte, haksızlık burada da düzeltilmediği takdirde bireysel başvuru hakkından yararlanarak Strasbourg’daki AİHM’ye şikâyette bulunabilmekteydi.
AİHM inceleme sonunda Türkiye’nin Sözleşme’yi ihlal ettiği yolunda karar verirse, bu mahkûmiyet kararıyla vatandaşın adalet arayışı da olumlu bir sonuca bağlanıyor. İhlal kararlarının ardından, Türkiye’de yeniden yargılama yoluna da gidilebiliyor. AİHM, çoğunlukla mağduriyetin telafi edilmesi için bir tazminat cezasına da hükmediyor.
Burada vatandaşlar açısından -aslında- tazminattan çok daha değerli bir kazanım söz konusu. Devlete karşı hakkını arayan bir vatandaş, Türkiye’de olmasa bile bireysel başvuru mekanizması yoluyla Avrupa hukuk sistemi içinde hakkını elde edebiliyor, adalet için verdiği mücadeleyi kazanabiliyor.
Türkiye gibi yargı alanında ağır sorunların yaşandığı, yargıya güvenin yüksek oranlarda seyretmediği bir ülkede, Strasbourg, adaletin güvencesi haline gelmiştir.
STRASBOURG YOLU ÖTELENİYOR
Bu hak kayboluyor mu? Hayır, ama kullanılabilme imkânı gecikiyor. Çünkü, vatandaşlarla AİHM’nin arasına AYM giriyor.
Vatandaş, Strasbourg’a AYM’de olumsuz bir sonuçla karşılaştıktan sonra gidebileceği için Strasbourg’a giden yol uzamış, ötelenmiş olmaktadır. Burada ne kadar gecikme olacağı tümüyle AYM’nin çalışma temposuna bağlıdır.
Anayasa Mahkemelerinin bireysel başvurular için AİHM’den önce yetkili kılınması bugün Avrupa’da pek çok ülkede uygulanan bir modeldir. Ancak hak ihlallerinin yaygın olmadığı, ayrıca yargının süratli, etkin ve tarafsız bir şekilde işlediği ülkelerde bireysel başvuru hakkının kullanılması ihtiyacı zaten büyük ölçüde ortadan kalkmaktadır.
Ancak Türkiye gibi hem hak ihlallerinin sistematik yaşandığı, hem de yargının kendisinin ciddi sorunlara sahne olduğu ya da bizzat sorun üretebildiği bir ülkede, bireysel başvuru hakkı vatandaşlar açısından hayati önemde, vazgeçilemeyecek bir güvencedir. Dolayısıyla, Avrupa ülkelerinde sakınca yaratmayan bir model, ne kadar iyi niyetle yola çıkılırsa çıkılsın, Türkiye’de tam ters sonuçlara yol açabilir.
Bütün mesele, Anayasa Mahkemesi’nin AİHM’nin işlevini gerçekten yerine getirip getiremeyeceği, ayrıca aynı titizlikle ve objektif çizgide hareket edip edemeyeceği sorularında düğümleniyor.
Bu sorulara yarın yanıt arayalım.
Paylaş