Paylaş
Washington, trilyonlarca dolar kaynak akıttığı, çoğu Afgan vatandaşı olmak üzere on binlerce insanın öldüğü bu savaştan -doğru dürüst bir çıkış stratejisi bile oluşturmadan- çekilirken, önceki gün Kabil Havalimanı’ndan havalanan son askeri nakliye uçağı ABD’nin Afganistan’daki yenilgisini simgeliyordu.
NEREDE HATA YAPILDI?
Kuşkusuz, Afganistan’da yaşanan yalnızca ABD değil, bütün bir Batı dünyasının da yenilgisidir. Batı, bir büyük ittifak halinde Afganistan’a gitmiştir. Örneğin NATO, doğrudan kurumsal kimliğiyle bu savaşa angaje olmuştur. Dolayısıyla, yirmi yıl süreyle sergilenen çabanın nafile bir şekilde sonuçlanmasının nedenlerini yalnızca ABD değil, bütün Batı dünyası da değerlendirmek, bunun üzerinde fikir imal etmek durumundadır.
Zaten daha şimdiden Washington D.C.’den Avrupa başkentlerine kadar yayılan düşünce kuruluşlarında, dış politika çevrelerinde “Nerede hata yapıldı?” sorusu üzerinde kuvvetli bir tartışma başlamış bulunuyor. Önümüzdeki aylarda, yıllarda bu tartışmanın çok daha canlı bir şekilde süreceğinden emin olabiliriz.
Galiba yaşanan tecrübenin ışığında meselenin şu kısmını görebilmek için dış politika ya da siyaset bilimi uzmanı olmak gerekmiyor. Yabancı bir ülkede askeri gücün üstünlüğüne dayanan kısa süreli başarılar sağlansa bile, sahadaki bu kazanımları uzun vadede koruyabilmek, aynı zamanda ülkeyi, kurumlarını köklü bir şekilde dönüştürmeye kalkışmak pek mümkün olmuyor.
MODERN TOPLUM İNŞA HEDEFİ GERÇEKÇİ MİYDİ?
Pek çok farklı etnik aidiyetin bir arada var olduğu, uluslaşma sürecini tamamlayamamış, okuma yazma oranının nüfusun yarısından az (yüzde 43) olduğu, geleneksel aşiret yapılarının gücünü koruduğu, on yıllardır süren savaşlar ve terör hadiseleri içinde savrulmuş bir ülkeden söz ediyoruz.
İşte böyle bir ortamda elinizde sihirli bir değneğin olduğunu varsayarak kısa bir zaman içinde modern toplum kurumları inşa edebilmek zannedildiği kadar kolay değilmiş.
Sarf edilen çaba ne kadar iyi niyetli olsa da, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, seçimler, demokrasi, yönetişim gibi değerleri, ilkeleri, kurumları geleneksel bir toplum yapısına yerleştirmekte ciddi güçlükler var.
Bu çerçevede Afganistan’da bugün girilen sürecin en üzücü tarafı, geçen yirmi yıl içinde kadınların hakları, kız çocukların eğitimi alanında sağlanan kazanımların kaybedilip geriye dönüş yaşanması ihtimalidir.
ABD AÇISINDAN AHLAKİ SORUN
Amerikan toplumu çekilme kararının isabet derecesiyle ilgili kendi içinde hangi muhasebeyi yaparsa yapsın, bir de dünyanın geri kalan bölümünün bu hadisede özellikle çıkış aşamasındaki hareket tarzı nedeniyle ABD hakkında yürütmekte olduğu bir muhasebe söz konusudur. İnsanların zihinlerine kazınan görüntüler ABD’nin uluslararası alandaki prestiji ve güvenilirliğinde büyük bir hasara yol açmıştır. Bu sahneler artık ABD algısının, markasının tamamlayıcı parçalarıdır.
Bu noktada ABD açısından her şeyden önce ahlaki bir sorun var. ABD yönetimi, geçen yirmi yıl içinde ona güvenerek sahada kadrolarıyla işbirliği yapmış olan on binlerce Afgan vatandaşını Taliban’ın insafına bırakıp, arkasına bakmadan çekip gitmiştir.
Yaşanan hadise, bir süper gücün kendi çıkarları ağır bastığında vicdani bir rahatsızlık duymadan herkesi ortada bırakabileceği konusunda ibretlik bir olaydır. Bu yönüyle bundan böyle ABD’nin elini tutma konusunda herkesin bir değil, iki kez düşünmesi gerektiği hususunda yeteri kadar uyarıcı olmalıdır.
BAŞKAN BIDEN’IN İNANDIRICILIK SORUNU
Burada çok temel bir açmazla karşılaşıyoruz. ABD, bir yandan en önemli küresel güç konumuyla dünyadaki meselelerle ilgili kuvvetli tutumlar alıyor, başka ülkeleri, müttefiklerini de bu yönde tutum almaya davet ediyor. Gelgelelim kendi iç siyasi süreçleri ve bunun bir türevi olarak karar alma mekanizmasının işleyişindeki iniş çıkışlar, hem Trump hem de Biden dönemlerinde tanıklık ettiğimiz üzere, ABD’nin üstlendiği taahhütleri bozmasına, değiştirmesine neden olabiliyor.
Her seçim sonrasında ABD başkanlarının kendilerine göre değişen hesaplarıyla siyasi çıkarları, yeni yönetimlerin bütün politikaları yaz boz tahtasına çevirmeleri, çok aktörlü karmaşık karar alma yapısı, bu ülkenin uzun dönemli, istikrarlı, sürekliliği olan politikalar izlemesi önünde ciddi bir engeldir.
Bu açıdan bakıldığında, Başkan Joe Biden’ın Avrupa ile ilişkileri toparlayıp birlikte yeni bir başlangıç yapma hedefinden söz ettiği bir sırada, Afganistan’dan müttefikleriyle doğru dürüst istişare etmeden apar topar çıkışı, Avrupa kıtasında herkesin ABD’ye güvensizlik duymasına yol açacaktır, açmaktadır.
Bu davranış, Demokrat Başkan’ın ABD’nin liberal demokrasi değerlerini koruma, otoriter rejimlerle mücadele etme yönündeki iddialı dış politika hedeflerine de zarar verecektir. Kendisine dönük inandırıcılık meselesi, bundan sonra nereye giderse gitsin, bir hayalet gibi Biden’ın peşinden ayrılmayacaktır.
HAVALİMANI ÇALIŞTIRAMAYAN ÜLKE YÖNETEBİLİR Mİ?
ABD, Afganistan’daki savaşı terörle iç içe geçmiş bir kimliğe sahip, katı bir şeriat yorumuna bağlı köktendinci bir örgüte karşı kaybetmiştir. Bu yenilginin altını çizdiği bir ironi var. Şöyle ki dünyanın en büyük süper gücü karşısında bugün muzaffer konumda olan örgüt, yani Taliban, bir havalimanı çalıştırabilecek, uçakları indirip kaldırabilecek teknik beceriden yoksundur. Bu nedenle başka ülkelerden teknik yardım arayışı içindedir. Bu çerçevede Katar ve Türkiye’nin adı geçiyor.
Salt havalimanının işletilmesi bağlamında karşımıza çıkan bu sorun bile, simgesel olarak aslında Taliban döneminde ülkenin genel yönetiminde Afganistan’ı ne kadar büyük bir belirsizliğin ve kargaşanın beklediğini gösteriyor.
Taliban, şimdi bütün bir ülkeyi yönetmek durumundadır. Merkez bankasının idaresinden sağlığa, oradan ülkenin temel hizmetlerinin görülmesine kadar bir ülkenin yönetilmesinin gerektirdiği bütün işlevlerin sorumluluğunu üstlenecektir. Örneğin, artık COVID-19’a karşı etkin bir mücadele yürütmek gibi bir görevi var. Bütün bu ivedi sorunlara katı şeriat tefsirinin yeterli olmayacağı dünyevi çözümler bulması gerekecektir.
DÜNYA KENDİSİNİ NEYİN BEKLEDİĞİNİ BİLMİYOR
Asıl sorun şurada. Uluslararası camia, önümüzdeki dönemde kendisini Afganistan’da nelerin beklediğini bilmiyor. Geleceğe baktığımızda, yalnızca olumsuz senaryolar ağır basıyor.
Belirsizliklerden birincisi, değindiğimiz üzere Taliban’ın genel ülke yönetimi anlamında sergileyeceği zihniyetle ilgilidir.
Daha önemlisi, her şeyden önce Taliban’ın insanların yaşam hakkı, insan hakları, kadın hakları, özellikle kız çocukların eğitimi konusunda alacağı tutumlar uluslararası camianın duyarlı kesimlerinin bakışı açısından belirleyici olacaktır. Bu alanlarda rahatsız edici vakaların yaşanması, ülkeden bu yönde görüntülerin yayılması, dünyanın Afganistan’la işbirliğini de olumsuz yönde etkileyecektir.
Bir diğer sıkıntılı düzlem, terör olaylarının da dizginlenemeyeceği muhtemel bir iç çatışma ortamının ülkeyi kaplaması halinde, bu ülkenin geçmişte olduğu gibi bütün dünya için -ABD’nin Taliban’a savaş açtığı 2001 yılında olduğu gibi- yeniden büyük bir istikrarsızlık bölgesine dönüşmesi potansiyelidir.
Afganistan, bütün bu yönleriyle önümüzdeki yıllarda uluslararası camiayı artan ölçüde meşgul etmeye devam edecektir. Endişe ederiz ki, dünya bakımından çok sıkıntılı, sancılı, yorucu bir dönemin parantezi henüz açılıyor Afganistan’da.
Paylaş