Abdi İpekçi’ye karşı görevimiz

ABDİ İpekçi, ölümünden bu yana 31 yıl geçmesine karşılık, bizlere yol göstermeye bugün de devam ediyor.

Haberin Devamı

Milliyet Gazetesi’nde dün yayımlanmaya başlayan ve 1980’li yılların ikinci yarısında Paris’te okumakta olan kızı Nükhet İpekçi-İzet’e göndermiş olduğu mektuplar, bu büyük gazetecinin demokrasi ve özgürlükçülük anlayışını sergileyerek bugünlere de ışık tutuyor.

* İpekçi’nin özellikle, “Sağda ve solda körü körüne angaje olmamış her gerçek aydının kaderi, her iki yandan gelen suçlamalara hedef olmaktır” şeklindeki sözleri, aslında bugün Türk basınına ve düşünce dünyasına hâkim olan bölünmüşlük ve gerginlik ortamı içinde özel bir anlam taşıyor.

TOPLUM VİCDANINDA AÇIK KALAN PARANTEZ

İpekçi’nin ölümünün 31’inci yıldönümü, onun şahsında simgeleşen sağduyu ve uzlaşı çizgisine Türkiye’nin yine çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde gerçekleşti.

Haberin Devamı


*
Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yapılan anma törenlerine 2006 sonrasında düzenli bir şekilde katılmış bir gazeteci olarak gözlemim, bu yılki törenin bundan öncekilere kıyasla hem katılımcı sayısı, hem de basının ilgisi açısından çok daha canlı geçmiş olmasıdır.


Herhalde İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın kısa bir süre önce serbest kalmasının bu durumda önemli bir rolü var. Bir bu kadar, son dönemde İpekçi cinayetinin perde arkasıyla ilgili olarak basında yeniden başlamış olan haber ve tartışmaların yarattığı havanın da etkisini belirtmek gerekir.


*
Özellikle Can Dündar’ın geçenlerde Milliyet’te, İpekçi cinayeti dosyasına bakmış olan yetkili şahsiyetlerle yaptığı konuşmalarla cinayet sonrasındaki ihmalleri, kusurları ve gariplikleri yeni sorularla birlikte sarsıcı bir şekilde bir kez daha kamuoyunun dikkatine getirmiş olması değerli bir gazetecilik çabasıydı.

Bu dizinin de gösterdiği gibi, katilin yakalandıktan sonra sorgulanırken Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından gözaltı için süre uzatımı verilmemesi, gözaltındayken diğer faillerle görüşmesine müsamaha edilmesi, üzerinden çıkan bazı isimlerin incelenmemesi, para hareketlerine bakılmaması gibi hâlâ yanıtı aranan pek çok soru var.

Haberin Devamı


*
Polisten askeri makamlara, yargıdan MİT’e kadar devletin çok geniş bir alanına yayılan bu sorular, Türkiye’nin yakın tarihi üzerinde bir belirsizlik perdesi olarak asılı durmaya devam ediyor.

Kapanmamış bir parantez söz konusu. Bu sorular aydınlatılmadığı sürece Abdi İpekçi cinayeti Türkiye’nin vicdanında açık bir yara olarak kalacak.

TBMM’DE KOMİSYON KURULABİLİR


*
Bu çerçevede soru işaretlerinin dağıtılması için artık yeni bir başlangıç yapılması gerekiyor. Burada kuşkusuz öncelikle basına görev düşüyor. Bu soruları ısrarla gündemde tutarak, unutmadığımızı, unutmayacağımızı göstermeliyiz. Ancak TBMM’de de partiler üstü bir inceleme komisyonu kurularak İpekçi cinayeti ve sonrasındaki gelişmelerin yeniden masaya yatırılması da çok yararlı olur.

Haberin Devamı


TBMM’de böyle bir komisyonda görev almaya talip olacak çok sayıda milletvekilinin çıkacağından şüphemiz yok. Gazetecilerin elde edemeyeceği bilgi ve belgelere bu komisyon kolaylıkla ulaşabilir. Komisyon, bugün devletin farklı birimlerinin arşivlerine dağılmış olan dosyaları, belgeleri tek bir havuzda toplayarak, bunların ışığında o dönemin yetkililerine sorular yönelterek, konuya bütünlük içinde bir bakış geliştirebilir.


*
Komisyonun yararlanabileceği çok sayıda açık kaynak da bulunuyor. Örneğin Belma Akçura’nın geçen yıl yayımlanan “Ağca’nın Derin İlişkileri” başlıklı çalışmasını bu bağlamda özellikle zikretmeliyiz.


Bu yöndeki bir başlangıç, İpekçi cinayeti gibi yakın tarihimizin aydınlatılmayı bekleyen ve çoğu hâlâ faili meçhul kategorisinde kalan diğer büyük cinayetlerinin üzerindeki örtünün kalkması sürecini de tetikleyebilir.

Haberin Devamı

REYTİNGCİLERE DE BİR-İKİ SÖZ


*
Ve son bir söz de Mehmet Ali Ağca ile ilgili bazı tasavvurlar hakkında. Ne yazık ki, bu katilin TV programlarına yarışmacı olarak çıkartılmasının bile düşünülebildiği, konuşulduğu bir ülkenin vatandaşlarıyız.


Reyting uğruna her şeyi yapabilme özgürlüğünü hissedebilen bu cüretkârlığın ulaştığı boyut, ahlak ve vicdan ölçüler açısından artık Türk toplumunun taşıyamayacağı bir noktaya gelmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları