Paylaş
Akçakale Jandarma Komutanlığı’ndan saat 13.40’ta havalanan helikopterlerden ikisi Türk, ikisi ABD ordusuna aitti. Askerler, birlikte bindikleri helikopterlerden sınırın Suriye tarafında PKK/YPG’nin tahkimatlarına dönük bir buçuk saat süren bir keşif faaliyeti yürüttü. Daha önce de bir kez ortak kara denetimi faaliyeti icra edilmişti.
İki NATO müttefiki ülkenin askerlerinin ortaklaşa yürüttükleri bu mesai, Fırat’ın doğusunda Suriye sınırı boyunca kurulması tasarlanan ‘güvenli bölge’ için Türkiye ile ABD arasında başlatılan işbirliğinin yerleşmekte olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyor.
Türkiye ile ABD arasında ortak devriyenin gerçekleştirildiği geçen pazartesi günü Ankara, Rusya ve İran cumhurbaşkanlarını ağırlamaktaydı. Suriye üzerinde işbirliği yapmak üzere oluşturulan Astana formatı çerçevesinde 2017 Kasım ayından bu yana Türkiye, Rusya ve İran cumhurbaşkanlarının bir araya geldikleri liderler zirvelerinin beşincisiydi bu toplantı.
Bu zirveden sonra yayımlanan ortak bildiri her üç ülkenin ‘Fırat’ın doğusu’na bakışlarıyla ilgili bir hayli kuvvetli bir içerik taşıyordu. Şöyle ki, önce bildirinin ikinci maddesinde “Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğüne ... olan kuvvetli taahhütleri” vurgulanıyor, ardından “kim tarafından gerçekleştirildiğine bakılmaksızın hiçbir eylemin bu ilkelere halel getirmemesi gerektiğinin altı çiziliyor”.
Bildirinin dördüncü ve beşinci maddeleri, spesifik olarak ‘Fırat’ın doğusu’na ayrılmış. Dördüncü maddede Suriye’nin toprak bütünlüğü, bir kez daha ve bu kez Suriye’nin kuzeydoğusu bağlamında vurgulanıyor:
“Devlet başkanları: Suriye’nin kuzeydoğusundaki durumu ele almışlar, bu bölgede güvenlik ile istikrarın ancak ülkenin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde sağlanabileceğini vurgulamışlar ve bu doğrultuda çabalarını koordine etmede anlaşmışlardır.”
Bildirinin en can alıcı bölümü beşinci maddede karşımıza çıkıyor. “Bu bağlamda” (yani Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü bağlamında) diye başlıyor beşinci madde ve şöyle devam ediyor:
“Gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri dahil olmak üzere, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş; Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçlayan ve komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir.”
Kimdir bu kararlılığı ifade edenler? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani... ‘Özyönetim teşebbüsleri’ ifadesini PYD/YPG’nin bu bölgedeki özerk yönetimi olarak okumalıyız.
Şimdi kritik soruya gelelim. Peki, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratmaya çalışan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçlayanlar kimler olabilir?
Herhalde bu sorunun öncelikli yanıtı, Suriye’deki DEAŞ terör tehdidi ile mücadele ettiği gerekçesiyle Fırat’ın doğusunda askeri varlığını sürdüren, bu çerçevede PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG ile sahada askeri ittifak kurmuş olan ve bu ittifakı sürdürme kararlılığını taşıyan ABD’den başkası değildir. İkinci sıraya da PYD/YPG konabilir.
Zaten pazartesi günü düzenlenen basın toplantısında Ruhani ve Putin, açıkça ismini geçirerek ABD’nin Fırat’ın doğusundaki askeri varlığına kuvvetli itirazlarını dile getirmişlerdir. Putin ABD’nin askerlerinin burada bulunmasını “yasadışı” diye nitelendirirken, Ruhani ABD’yi “Suriye’yi parçalamaya çalışmakla” suçlamıştır.
Erdoğan ise açıklamalarında doğrudan ABD’nin Suriye’deki askeri varlığına değinmemiş, “Suriye’nin dörtte birinin bölücü örgütün işgali altında olduğunu” söylemiş, ayrıca Suriyeli mülteciler için bu bölgede ‘güvenli bölge’ kurma hedefini anlatmıştır.
Şimdi yeniden ortak bildirideki tespitlere dönelim ve bu tespitleri yazının girişindeki görüntüyle birlikte değerlendirelim. Türkiye, bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğüne sahip çıkmakta ve bu bağlamda üçlü bildiride ismini geçirmeden ABD’ye tavır almaktadır. Ancak Türkiye, bunu yaparken aynı zamanda Suriye’nin kuzeyinde ABD ile askeri işbirliğine gitmektedir.
ABD ile yürütülen denetlemelerin PKK uzantısı PYD/YPG tehdidinin sınırdan uzaklaştırılması ve bu şekilde Türkiye’nin güvenliğine katkı sağlaması anlamındaki işlevi inkâr edilemez. Buna karşılık, bu işbirliği için kurulan ve tasarlanan askeri mekanizmalar, örneğin daimi olması arzulanan Türk-ABD ortak üsleri ABD’nin kalıcı bir biçimde Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi sürecine de kapıyı aralamaktadır.
Görüleceği gibi, Suriye’nin toprak bütünlüğü savunulurken uygulamada bunun aksi yönünde fiili sonuçların ortaya çıkması riskinin bulunduğu inkâr edilemez. İktidarın Esad rejimiyle normalleşmeye kapıyı kapalı tuttuğu hesaba katıldığında, Suriye krizine süratle kalıcı bir siyasi çözüm bulunmadığı takdirde Türkiye’nin Suriye politikasındaki bu açmazın aşılabilmesi güç görünüyor.
Paylaş