Paylaş
“ABD Dışişleri Bakanlığı ve Gizli Servis, Anayasa Mahkemesi’nin göstericilerin büyükelçiliklere yakın mesafede protestoda bulunma hakkına onay veren kararının Washington D.C.’deki yabancı temsilciliklerin güvenliğinin sağlanmasını daha da güçleştireceği hususunda kaygılarını belirtti.”
Bu haber, ABD Anayasa Mahkemesi’nin (Supreme Court) başkent Washington D.C.’deki büyükelçiliklerin önünde düzenlenen protesto gösterileriyle ilgili aldığı bir kararın sonuçlarını tartışıyor.
ABD YÜKSEK MAHKEMESİ’NİN KARARI
Yüksek mahkeme, 1988 yılında aldığı bu kararla, 1938’den beri yürürlükte olan ve Washington D.C.’de büyükelçiliklerin önünde gösteri yapmayı yasaklayan bir yasayı ABD Anayasası’nın tanıdığı ifade özgürlüğüne aykırı bularak iptal etmiş.
Bu yasa, Washington D.C.’de yabancı diplomatik temsilciliklerin önünde düzenlenecek gösterilerin, bu binaların 500 feet (150 metre) uzağında yapılmasına dönük bir sınırlama getiriyormuş. Yasanın bir diğer hükmü de bu gösterilerde yabancı hükümetleri itibarsızlaştıran işaretlerin taşınmasını yasaklıyormuş.
ABD’de sivil hakları savunan kuruluşlar, uzun yıllar yürüttükleri bir kampanyayla büyükelçiliklerin önünde protesto hakkına getirilmiş olan bu sınırlamaların anayasanın tanıdığı ifade özgürlüğünü engellediği görüşüyle meseleyi Anayasa Mahkemesi’ne kadar taşımışlar. Yüksek mahkemenin, “barışçıl gösterilerin engellenmesinin ifade özgürlüğünün ihlali olacağı” görüşüyle aldığı bu karar, sivil hak savunucularından o yıllarda Sovyet Büyükelçiliği önünde gösteri yaptıkları için sıkça tutuklanan Sovyet Yahudilerine kadar çok geniş bir kesim için büyük bir zafer olarak görülmüş.
GİZLİ SERVİS NEDEN PANİKLEDİ?
Washington Post gazetesindeki haber, ABD Dışişleri Bakanlığı ve koruma işlerinden sorumlu Gizli Servis (Secret Service) yetkililerinin yüksek mahkemenin bu kararı nedeniyle büyük bir tedirginlik yaşadıklarını anlatıyor. Bunu yaratan, kararın ardından göstericilerin büyükelçiliklerin hemen önüne kadar gelip toplanmaya başlamaları olmuş. Kuzey Kore Büyükelçiliği’ndeki bir davete giden dönemin ABD Dışişleri Bakanı George Shultz’un arabasına büyükelçiliğin önünde yumurta atılması yaşanan paniği zirveye çıkarmış.
Haberde, Washington D.C. polis teşkilatı yetkililerinden Isaac Fulwood’un yeni uygulamanın nasıl olacağı konusunda standartlar belirlemeye çalıştıkları aktarılıyor. Fulwood, “Amerikan halkının özgürlüğüyle yabancı ülkeleri temsil eden insanların güvenlik ihtiyaçları arasında bir denge bulmamız gerekiyor” diye konuşuyor.
Daha da çarpıcı olan, Gizli Servis sözcüsü William Corbett’in açıklaması. “Yabancı temsilcilikleri koruyan mensuplarımız uluslararası sonuçlara yol açacak anlık kararlar almak zorundalar” dedikten sonra eklemiş: “Temsilcilerimiz arkalarında yabancı bir ülkenin toprağı ile önlerinde de potansiyel olarak tehdit yaratan bir grup bulacak. Arada bir tampon bölge yok. Gizli Servis olarak mensubumuzun burada iyi bir durumda olduğunu düşünmüyoruz” diye konuşuyor.
Bu arada Washington D.C. polis yetkilisi Fulwood bir başka endişeyi dile getiriyor: “Bu karar, büyükelçiliklerin içindeki diplomatların panikleyerek kestirilemeyecek tepkiler vermesi tehlikesini de yarattı” diyor.
GÖSTERİ ÖZGÜRLÜĞÜNÜN SINIRLARI FARKLI OLUNCA
Bundan yaklaşık 30 yıl önce ABD makamlarının yaptıkları bu tartışma geçen ay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Washington D.C.’ye yaptığı ziyaret sırasında Türk Büyükelçiliği’nin konutu önünde yaşanan hadisenin doğru bir çerçeve içinde anlaşılıp değerlendirilmesi açısından önem taşıyor.
ABD Anayasa Mahkemesi’nin içtihadı çerçevesinde -barışçıl olduğu, şiddet içermediği sürece- göstericilerin Washington D.C.’de yabancı büyükelçiliklerin önünde toplanmalarının, hatta yabancı ülkenin itibarını rencide eden işaretler taşımalarının önünde hiçbir yasal engel bulunmuyor.
Türk ve ABD makamlarının bu olayla ilgili olarak aynı dalga boyunda buluşamamalarının temel nedeni, meselenin bu boyutunun yeterince anlaşılmamasından kaynaklanıyor. Türk tarafı, ABD topraklarındaki bir hadiseye Türkiye’deki ölçüler ve uygulamalar üzerinden yaklaşırken, Amerikan tarafı da kendi anayasal çerçevesi içinde hareket ediyor.
Türkiye’de gösteri yapma özgürlüğüne getirilebilen sınırlamalar ve bu konuda yerleşmiş polis pratiklerinin sertliği ile ABD’de bu özgürlüğün sınırlarının genişliği arasında neredeyse bir uçurum var.
Bu, kolay kolay kapatılabilecek bir uçuruma da benzemiyor.
Paylaş