Paylaş
Türk yetkililerin açıklamalarında, her seferinde olumsuz çağrışımlar yüklenerek, AB ve Yunanistan’a dönük kuvvetli eleştirilerle birlikte gündeme getirildi bu harita.
Örneğin, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Bunların niyetini şu Sevilla haritasında görebiliyoruz, her şey bununla başladı...” diye konuşuyor.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da şöyle eleştiriyor bu haritayı:
“Sevilla haritası diye ortaya çıkarılan haritanın da hiçbir geçerliliğinin olmadığını, bunun hakkı, hukuku tanımadığını, burada barış ve istikrara katkı sağlamadığı gibi, bir problem çıkardığını da görmek, anlamak lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, TSK, 83 milyon, yani bizlerin, hiçbir şekilde bu Sevilla haritası veya benzeri bir takım talep ve uygulamalarla adeta kıyılarımıza hapsedilmeyi kabul etmeyeceğimizi herkesin bilmesi lazım.”
Görüleceği gibi, Türkiye’nin resmi bakışında Sevilla haritası, hem Ege’de hem de Doğu Akdeniz’de sorunların temelinde yatan -deyim yerindeyse- bir çıban başıdır.
Peki neyin nesidir bu Sevilla haritası?
*
İspanya’nın Sevilla Üniversitesi beşeri coğrafya bölümünde denizcilik coğrafyası alanında uzman Prof. Juan Luis Suarez de Vivero tarafından hazırlandığı için kısaca üniversitenin adıyla anılıyor bu harita. Geçmişte AB Komisyonu’nun teknik bir birimi tarafından da kendisinden bu konuda bir çalışma istendiği anlaşılıyor. Prof. Vivero’nun biyografisinde danışmanlık yaptığı kurumlar arasında AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu da sayılıyor.
Bu haritanın Ankara’da rahatsızlık yaratması şu nedenden kaynaklanıyor: Harita, Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz’de kıta sahanlığı olarak hak iddia ettiği alan ile Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (KRY) 2004 yılında ilan ettiği ‘münhasır ekonomik bölge’nin sınırlarını AB’nin resmi sınırları olarak kabul eden bir varsayım üzerinden hazırlanmış.
Böyle olunca, Meis Adası’ndan başlayan Yunan kıta sahanlığı güneye doğru Akdeniz’in ortasına kadar iniyor ve Türkiye’ye Antalya körfezi dışında Akdeniz’e bir çıkış imkânı tanımıyor. Keza, harita Türkiye’nin Ege’deki kıta sahanlığını 6 millik karasularıyla sınırlıyor, kalan bölgeyi büyük ölçüde Yunanistan’a bırakıyor.
Bugünkü yazımızı tamamlayan çizimde, Sevilla haritasındaki sınırlar ile Türkiye’nin BM’ye bildirdiği kıta sahanlığı haritası üst üste konulmuştur. Beyaz sınırlar Sevilla haritasına göre Yunanistan ve KRY’nin yani AB’nin deniz yetki sınırlarını, kırmızı çizgi ise Türkiye’nin BM’ye bildirdiği kendi kıta sahanlığı sınırlarını gösteriyor. Sınırların birbirine geçtiği taralı olan alanlar Türkiye’nin kıta sahanlığı teziyle Yunanistan-KRY ikilisinin tezlerinin ne kadar geniş bir alanda çakıştığını çarpıcı bir şekilde gösteriyor.
Gerçi Prof. Vivero, 2007 tarihli haritanın altına ‘varsayımsal ortay hat’ diye bir not düşmüş. Ancak haritada sınırlar görsel olarak bir kez bu şekilde çizilince ve AB Komisyonu’nun bazı teknik birimleri varsayım da olsa söz konusu haritayı kullanınca, bu çizgilerin AB’nin resmi tutumu olduğu algısı zaman içinde birçok çevrede yerleşmiştir.
Burada dikkat çekici bir nokta var. Türk resmi makamları, çok uzun bir zamandır bu haritayı AB’nin tarafgirliğinin bir delili olarak görüp eleştirirlerken, AB bu tartışmalar karşısında genellikle sessiz kalmayı tercih etti, herhangi bir yanıt vermedi. Sonuçta Brüksel cephesindeki sessizlik AB’nin bu haritayı kabullendiği algısının iyice kuvvetlenmesine yol açtı.
*
Brüksel temsilcimiz Güven Özalp’ın Hürriyet’te dün yayımlanan haberi, galiba Sevilla haritası ile ilgili bu algıyı köklü bir şekilde tersyüz etti. Özalp, AB Komisyonu’na AB’nin Sevilla haritası karşısındaki resmi tutumunun ne olduğunu, haritanın AB’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarıyla ilgili hukuki pozisyonunu yansıtıp yansıtmadığını sordu.
Komisyon’dan gelen yanıtta, öncelikle “Kurumlar tarafından hazırlatılan harici raporlar AB’nin resmi belgeleri değildir ve AB için hukuki ve siyasi değeri yoktur” deniliyor.
Komisyon bu yanıtla “dışarıya” hazırlatılmış bir çalışmanın varlığını kabullenmiş oluyor, ancak bunun resmi nitelik taşımadığını vurguluyor. Ama galiba açıklamanın en önemli yönü, bu haritanın AB için hukuki ve siyasi bir değer taşımadığının çok açık bir dille ifade edilmiş olmasıdır.
Aynı açıklamada “Deniz alanlarının sınırlandırılması ve buralardaki kaynakların kullanımıyla ilgili konular ancak iyi niyetle, uluslararası hukuka uygun olarak ve iyi komşuluk ilişkileri doğrultusunda diyalog ve müzakere yoluyla ele alınabilir” deniliyor.
AB, aradan çekilerek Türkiye ile Yunanistan’ın sorunlarını müzakere yoluyla kendi aralarında çözüme kavuşturmaları beklentisini kayda geçiriyor.
Sevilla haritası konusunda Brüksel’den yapılan bu çıkış, dün Ankara cephesinde de memnuniyet yaratmış görünüyordu.
*
Önemli bir noktanın daha altını çizelim. Bu, AB’nin deniz yetki alanlarının belirlenmesi başlığında herhangi bir yetkisinin bulunmamasıdır. AB konularında da çalışan düşünce kuruluşu ‘Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi’nin (EDAM) Başkanı Sinan Ülgen, dün yayımladığı “AB ve Deniz Yetki Alanları” başlıklı analizinde, “AB kurumlarının ancak üye ülkelerin egemenlik devri yaptıkları alanlarda sorumluluk ve yetki sahibi olacaklarına” dikkat çekerek, deniz yetki alanlarının sınırlanmasının AB’ye değil üye ülkelere bırakıldığına dikkat çekiyor. Örneğin, İtalya ile Yunanistan aralarındaki deniz sınırlarını müzakere yoluyla belirlemişlerdir.
Eski bir diplomat olan EDAM Başkanı, şu değerlendirmeyi yapıyor:
“AB’nin Sevilla haritası demek, AB’nin deniz yetki alanlarının paylaşımında bir yetkiye sahip olduğunu kabullenmektir. Oysa AB böyle bir yetkiye sahip değildir. Hatta zaman zaman Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalarda da ifade edildiği üzere tam tersini dile getirmek gerekir. Yani AB’nin bu alanda yetki sahibi olmadığından dolayı, Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu soruna taraf olamayacağını vurgulamak gerekir... AB bu müzakerede bir taraf değildir. Nihayetinde Türkiye ile Yunanistan nasıl bir harita üzerinde uzlaşırlarsa AB’nin de kabul edeceği harita o olacaktır.”
*
Ülgen, Brüksel’in harita konusundaki adımını önemsemekle birlikte, AB’nin –siyaseten- kendi üyesi Yunanistan’ın deniz yetki alanlarına ilişkin pozisyonuna destek verdiğini de unutmamak gerektiğini belirtiyor. Nitekim AB Konseyi’nin bu yönde birçok açıklaması bulunuyor.
Bu açıdan bakıldığında, harita konusundaki olumlu gelişme AB’nin Türkiye ile Yunanistan karşısında dengeli bir tutuma yönelmesi ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Yine de, ne kadar gecikmiş bir adım olsa da, AB’nin ilk kez bu kadar kuvvetli bir ifadeyle Sevilla haritası ile arasına bir set çekmiş olmasının önemi azımsanmamalıdır.
......................................
NOT: Haritada Girit Adası’nın altında görünen (F-E) hattı Türkiye ile Libya’nın imzaladıkları deniz yetki alanlarına ilişkin anlaşmada iki ülkenin kıta sahanlıkları arasındaki sınır çizgisini gösteriyor. Bu hattın güneyindeki (I-D) hattı ise Yunanistan ile Mısır’ın imzaladıkları münhisar ekonomik bölge anlaşmasında bu iki ülke arasında tarif edilmiş olan sınır çizgisidir.
Paylaş