2021’den 2022’ye Türk Dış Politikası (2)-AB ile ilişkiler yerinde saymaya devam ediyor

Geçen yıl bu zamanlarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa ile yeni bir başlangıç yapılacağına ilişkin mesajlarına tanıklık ediyorduk.

Haberin Devamı

Erdoğan, muhtelif vesilelerle “Türkiye’nin geleceğini Avrupa’da tasavvur ettiğini” vurgulayıp “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı düşünüyoruz” mesajlarını veriyor, demokrasi ve hukuk alanlarında yeni reformlardan söz ediyordu.

2021 yılına AB ile ilişkilerde Erdoğan’ın söyleminin yol açtığı beklentiler, bu mesajların hayata geçirilip geçirilmeyeceği yolundaki sorularla girilmiştir. Buna karşılık, 2021 ilerlerken geçen haftalar, aylar içinde Türkiye ile Avrupa arasında bu beklentileri teyit edecek yeni bir iklim belirmemiştir.

Öncelikle, Ankara’da mart ayı başında açıklanan yeni insan hakları eylem planı Batı dünyasında bir heyecan yaratmamıştır. İkincisi, Avrupa’da hükümetlerin ve kamuoylarının Türkiye’ye dönük bu alanlarda yerleşmiş olan eleştirel bakışlarını değiştirecek açılımlar, sürprizler da yaşanmamıştır.

Haberin Devamı

TÜRKİYE KARŞISINDA ORTAK AB-ABD TUTUMU

Avrupa cephesinde gözlenen bir değişim, 2020 Kasım ayında ABD’deki başkanlık seçimini Demokrat Joe Biden’ın kazanmasından sonra AB’nin Türkiye ile ilgili konuları ve Doğu Akdeniz meselesini ABD yönetimi ile koordine etme çabasına girmiş olmasıdır.

Bu niyetin AB’nin 2020 yılı aralık ayındaki zirve bildirisine girmesinden sonra 2021 içinde muhtelif yansımalarını izledik. Örneğin, geçen mart ve haziran aylarında olduğu gibi, AB zirve bildirilerinde uzun bir aradan sonra Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları meselelerine yeniden yer verilmeye başlanmıştır.

Keza ABD Başkanı Biden’ın geçen haziran ayındaki Brüksel ziyareti sırasında AB kurumlarının liderleriyle görüştükten sonra AB ile ABD tarafından duyurulan 11 sayfalık “Zirve Açıklaması”nda Türkiye’ye demokrasi vurgusuyla yer verilmesi dikkat çekicidir. Belgede “Demokratik bir Türkiye ile işbirliğine dönük, karşılıklı çıkarlara dayalı bir ilişki hedefliyoruz” denilmiştir.

SURİYELİ MÜLTECİLER İÇİN YENİ YARDIM PAKETi

 Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin 2021’deki genel seyrine baktığımızda, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in geçen nisan ayında Ankara’ya yaptıkları üst düzey ziyaret yılın en kayda değer teması olarak göze çarpıyor. Gelgelelim bu temas da ilişkilere yeni bir ivme kazandırmamıştır. Ne yazık ki ziyaret, Beştepe’de Erdoğan ile görüşme sırasında Von Der Leyen ile Michel arasında salondaki oturma düzeniyle ilgili patlak veren protokol krizinin gölgesi altında kalmıştır.

Haberin Devamı

Aslında geride bırakmakta olduğumuz yıl Türkiye-AB ilişkilerinin büyük ölçüde kilitlenmiş görünen durumunda değişiklik olarak yorumlanabilecek gelişmeler çok sınırlı kalmıştır. AB cephesinin hareketlendiği bir başlık, Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyeliler için daha önce tahsis edilen 6 milyar Avro’ya ek olarak yeni bir 3 milyar Avro’luk yardım paketinin devreye sokulması olmuştur. Ancak ilerleme sağlanan alanın mültecilerle ilgili olması, Türkiye’nin AB tarafından artık öncelikle Avrupa’ya göçmen akışına set çeken bir tampon ülke olarak algılanmasını teyit eden bir nitelik taşıyor.

Türkiye ile AB arasında yapılan 18 Mart 2016 tarihli mutabakat, Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçişinin durdurulması karşılığında AB’nin atacağı adımlara dayanan iki yönlü bir anlayışla tasarlanmıştı. AB’nin yüklendiği alanlarda başta gümrük birliğinin güncellenmesi olmak üzere 2021 yılı içinde herhangi bir majör gelişmeden söz etmek mümkün değildir. Bu arada mutabakatın önemli unsurlarından olan vize serbestisi konusunda Türkiye’nin de yerine getirmediği noktalar olduğunu belirtmeliyiz.

Haberin Devamı

AB İLE İLİŞKİLER DOĞU AKDENİZ MESELESİNE KİLİTLENDİ

Geride bıraktığımız yıl, Türkiye-AB ilişkilerinin geniş ölçüde Doğu Akdeniz meselesine kilitlenmiş olduğunu daha kuvvetli bir şekilde gösterdi. 2020 yaz sonu ve sonbaharında Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan büyük gerilimin ardından Türkiye’nin araştırma ve savaş gemilerini sahadan çekmesi, bunu izleyen süreçte iki ülke arasında görüşmelerin başlayıp diplomasi kanalının işletilmesiyle ortaya çıkan geçici statüko önemli ölçüde devam etti. Bu statükonun dayandığı ortak anlayışın sahaya yansıması olarak Türkiye’nin sismik araştırma ve sondaj gemilerini Doğu Akdeniz’de görmüyoruz.

Haberin Devamı

Buradaki denklem AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in “ilerlemeye açık, orantılı ve geri çevrilebilir” diye formüle ettiği, koşullara bağlanmış olan kademeli bir AB politikasına dayanıyor. Bu, AB belgelerine de geçtiği üzere Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de “tek taraflı hareketlerde bulunması halinde” hemen ekonomik ve siyasi yaptırımların devreye girmesini öngören bir stratejidir.

Bu noktada Ankara açısından sıkıntı şurada: Türkiye Doğu Akdeniz’de tek taraflı hareketlerden ne kadar kaçınsa da, söz konusu politikanın içerdiği “ilerlemeye açıklık” boyutunda ilişkilerde anlamlı denilebilecek bir ilerleme bir türlü kaydedilemiyor.

Haberin Devamı

AB SORUNUN ÇÖZÜMÜNÜ ZORA SOKUYOR

Kabul edelim ki, Doğu Akdeniz dosyası bugün aynı zamanda bir Türkiye-AB sorunu haline gelmiştir. Anlaşmazlığın temelinde Türkiye’nin Akdeniz’de ilan ettiği deniz yetki alanlarının, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (KRY) hak iddia ettikleri yetki alanlarının belirli bölümleriyle çakışması yatıyor. KKTC’nin bu bağlamdaki durumu sorunun bir diğer boyutudur. Buradaki mesele, AB’nin birlik dayanışması çerçevesinde Yunanistan ve KRY’nin yanında yer almakta oluşudur.

Açmaz, AB bu şekilde kendilerine açık çek verince Yunanistan ile KRY’nin Türkiye ile bu sorunların çözümü konusunda herhangi bir uzlaşma ihtiyacı duymamalarıdır. AB, aslında bu tutumuyla anlaşmazlıkların çözümünü güçleştirmektedir. KRY’nin Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan 2004 yılında AB’ye tam üye olarak kabul edilmesinin yol açtığı olumsuzluklar, içinde bulunduğumuz zaman kesitinde bugün başta AB olmak üzere herkesin ayağına dolanmaktadır.

Doğu Akdeniz meselesi, ilişkilerde işgal etmeye başladığı konumla birlikte bugün Türkiye ile AB’yi birbirinden uzaklaştırmakta olan bir nitelik kazanmıştır.

STRATEJİK KARTLAR VE AVRUPA DEĞERLERİ

Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine bakarken, son dönemin önemli bir tartışmasının bu ilişkilere dönük muhtemel sonuçlarını da değerlendirmek gerekiyor. Bir süredir “stratejik özerklik” arayışlarına sahne olan AB’nin, bu tartışmaları yürütürken yaşamsal çıkarlarını ilgilendiren çok geniş jeopolitik alanlara bitişik durumdaki NATO üyesi Türkiye faktörünü göz ardı edebilmesi güçtür.

Yakın zamanlarda “Türkiye ve Rusya ile ilişkilerinde doğru dengeyi bulamadığı takdirde Avrupa Birliği’nin kıtada istikrara ulaşamayacağını” söyleyen kişi, AB’nin dışişleri ve savunma bakanı konumunda olan Josep Borrell’in bizzat kendisidir. Borrell, değindiğimiz söz konusu özerklik arayışları bağlamında geçenlerde AB için “Stratejik Pusula” adlı belgeyi de kaleme almıştır.

Evet, AB Türkiye karşısında daha dengeli bir çizgiye gelmelidir. Ancak Türkiye de dış politikasının Batı sütununu sağlam tutmak istiyorsa, Avrupa ile ilişkilerin ortak zemini olan değerler alanında, yani demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi başlıklarda kendisine çeki düzen vermek zorundadır. Avrupa cephesinde kapıları açmak için yalnızca stratejik kartlar yeterli olmuyor. 

Yazarın Tüm Yazıları