Paylaş
Rodos, Yunanistan’ın en güzel adalarından biridir. Zaten denizden baktığınızda Osmanlı’dan kalma minareleriyle Yunan değil de bir Türk adasına geldiğiniz hissini verir. Şimdiye kadar 19 bin kişi kurtarıldı alev cehenneminden.
Milliyet bu acı haberi çok güzel bir jestle manşetten duyurdu dün: Yunanca “Stekomaste dipla su” yani “Yanındayız” mesajıyla...
Tıpkı Türkiye’deki deprem haberini “Ben seni sevduğumi dünyalara bildirdum” şarkısıyla duyuran Yunan ERT kanalı gibi. Gurur duydum.
Adadaki söndürme çalışmalarına Türkiye de iki uçak ve bir helikopterle destek veriyor.
Yunanistan, kurulduğu 1830’dan beri sorunlu olduğumuz bir komşumuz.
Ama böyle deprem, yangın gibi büyük trajedilerde tekrar komşu olduğumuzu hatırlıyoruz.
Sosyal medyadaki birkaç olumsuz yorumun aksine, Türkiye’nin yardım ekibi göndermesi çok doğru, empatisi yüksek, insani bir tavır.
Hatta kendimiz de orman yangınlarından dertli bir ülke olarak bir hayalimi paylaşmak istiyorum:
Keşke iki ülkenin bütün yangın söndürme birimleri birleşse, tek elden ortaklaşa yönetilse.
İklimimiz benzer, coğrafyamız benzer, birbirimize en yakın konumdayız.
Hangimizde bir yangın çıksa iki ülke de var gücüyle o yangını söndürmeye çalışsa.
Bu felaketler, bu musibetler komşular arasında güzel bir dayanışmaya sebep olsa...
Günahı boynuna, Emrah’tan hayır yok Tayfun’a
Küçük Emrah’ın oğlu Tayfun Erdoğan, Nuri Alço’nun nikâh şahitliğinde evlendi.
Törende baba Emrah Erdoğan yoktu çünkü biliyorsunuz, yıllardır görüşmüyorlar.
Küçük Emrah önce oğlu Tayfun Erdoğan’ın kendi çocuğu olmadığını iddia etmişti.
Fakat DNA testi sonucunda gerçekten oğlu olduğu ortaya çıkınca ona Bursa’dan bir ev verip, mirasından hak iddia etmeyeceğine dair belge imzalatmıştı.
Zaten DNA testine falan da gerek yok. Sokakta görseniz, “Bu küçük Emrah’ın oğlu” dersiniz. Aynı kaşlar, aynı gözler, hatta aynı bakış...
Nikâh töreninin ardından Tayfun Erdoğan yine “baba” göndermeli bir paylaşım yaptı.
Zaten bunları sık sık yapıyor.
Nişanlandığı sırada da şöyle bir paylaşım yapmıştı:
“Allah bana bugünleri gösterdi. Aslanlar gibi ağabeylerim arkamda durdu, ellerimden tuttu. Baba yok, baba gibi adamlar var yanımda...”
Tayfun Erdoğan yerden göğe kadar haklı.
Bir insanın öz babasına kendini kabul ettirmek için yıllarca çabalaması zaten büyük travma.
Kabul ettirdikten sonra dışlanmak yine ayrıca bir travma.
Vicdanı olan her insan da bu hikâyede oğlun tarafında elbette.
Ama artık vaz mı geçse Tayfun Erdoğan?
Artık 32 yaşında ve acı da olsa bir “baba”sı olmadığını kabullenip yoluna bakması gerekiyor.
Günahı boynuna, Emrah’tan hayır yok ona.
Yoksa asla çıkamayacak bu “baba” sarmalının içinden.
Dilan Polat’tan öğrendiğim iki şey
∆ Şaka da olsa tavsiye vermeyeceksin:
Dilan Polat’ı bilirsiniz... Hani eşiyle birlikte türlü görgüsüzlükler yapıp, bunları paylaşan fenomen. Daha önce dozerle baştan ayağa gül dökme, eve dolar buketi gönderme gibi tuhaf eylemleri vardı. En son tabaktan kaşık kaşık pırlanta yedi.
Bu hareket üzerine de Demet Akalın (zannediyorum) sahte hesap yerine yanlışlıkla kızı Hira’nın hesabından “Enerciii bu kızdan nefretcii” paylaşımı yapmıştı da birbirlerine girmiştiler.
Dilan Polat hakkında ben de birkaç kez yazdım. Çünkü bütün bu abukluklara kayıtsız kalamıyorsunuz.
Son seferinde şöyle demiştim:
“Şimdi durduk yere fikir vermiş olmak istemem ama havuzu gül yaprağı doldurup içine atlarlar mı karı-koca?” Vermez olaydım fikri, onu da yapıp paylaştılar.
∆ Times Meydanı’na çıkmanın bir önemi kalmamıştır:
Kapıyı ilk Aleyna Tilki açtı, New York Times Meydanı’ndaki ünlü reklam panosuna posteri yansıtıldı. Bir Türk sanatçının dünyanın en ünlü meydanında boy göstermesi haliyle büyük sükse olmuş, medyada geniş yer almıştı. Aleyna’yı, sonra Gülşen ve Melek Mosso gibi isimler takip etmişti. En son Dilan Polat ve eşi Engin Polat’ın afişlerini gördük aynı reklam panosunda. Engin Bey parayı bastırmış, eşinin doğum günü için çekilmiş bir fotoğraflarını yansıttı panoya. “I Love You” yazısı eşliğinde. Bundan sonra Times Meydanı’na çıkmak eski cazibesini, haber değerini yitirmiştir. Nokta.
Paylaş