Paylaş
Hepimiz sevinmiştik. Bir Türk bilim insanı ve ekibi kahramanca çalışmalar yürütüyor; sadece bizi değil, bütün insanlığı salgından koruyacak bir aşı üzerinde çalışıyordu.
Ne güzel: Sadece bir aşı olacaktık ve artık kendimiz ve sevdiklerimiz için korkmadan normal hayatımıza dönebilecek, işimize gücümüze bakacak, eskisi gibi özgürce sosyalleşecek, eğlenebilecek, tatil yapabilecektik.
Çalışmalarda büyük ilerleme kaydedilmişti, asıl haberse 23 Nisan’da gelecekti.
Böylece bir milli günümüzde dünyaya, insanlığa önemli bir armağan vermenin gururunu yaşayacaktık.
23 Nisan yaklaştıkça bu konu her gün sosyal medyanın gündemine oturuyordu.
Hani “Aşı bitmek üzere, para toplayın destek olun” dense kampanya başlatacak haldeydik.
Bırakın 23 Nisan’ı,
19 Mayıs da geçti.
Neredeyse 1 ay olacak ama her gün yeni vakalar çıkmaya, sayı azalsa da yeni vefat haberleri gelmeye devam ediyor. Bizse hâlâ karantinadayız.
Son olarak Prof. Ovalı’dan aşının birinci basamak testleri geçtiği açıklaması geldi.
Kimsenin bilimsel şevkini kırmak istemem.
Ama bilim insanlarının bizim anlayamayacağımız teknik konularda gereksiz ya da erken ümide kapılmamıza neden olacak tavırlardan kaçınması gerekmez mi?
Koronayla ilgili o kadar haber hatta ilaveler hazırladık, dünyanın bütün tıp otoriteleri hemen hemen hemfikirdi:
“Farklı ülkelerde 60’ın üzerinde çalışma devam ediyor. Ama bütün insanlığa uygulanabilecek bir aşının geliştirilip, üretilip dağıtılması, tek tek bireylere yapılması en erken 1 yıl...” diyorlardı.
Yani bizim anlayacağımız, döndük yine başa.
Aşı mı, ilaç mı?
Benzer bir tartışma ABD’de de sürüyor. Başkan Donald Trump aşı geliştirme programı yürüttüklerini, başına GlaxoSmithKline’ın eski yöneticilerinden Moncef Slaoui’yi getirdiklerini açıkladı.
Slaoui, Trump açısından ilginç bir tercih. Çünkü hem çok başarılı, Harvard’lı bir akademisyen hem de Müslüman, Fas asıllı.
Trump’ın hedefi yılsonundan önce aşıyı geliştirmek. Başkan’ın yaptığı her açıklama ve ertesi gün 180 derece dönmesi gibi bu da tartışılıyor.
Bütün tıbbi cehaletime rağmen gerçek otoritelerin anlattıklarından yaptığım bir çıkarım var:
Aşı bulunursa tabii ki mükemmel. Ama anladığım kadarıyla ne olup ne olmadığı tam bilinmeden, yan etkileri hesaplanmadan dünya üstündeki milyarlarca insana yapılacak bir “mucize aşı” yerine, hastalananların iyileşmesine yarayacak bir ilaç üstüne çalışmak daha muteber.
Hande Ataizi’nin iki stratejik hatası
Bayram değil, seyran değil tuttu; “Kenan İmirzalıoğlu’nu yetenekli bulmuyorum. Sokaktan geçen bir adamı alıp onun yerine koy, o adam daha iyi oynar” dedi meslektaşı için.
İmirzalıoğlu hayranları ayağa kalktı, oyuncunun “rol kestiği” fragmanları, videoları Twitter’ın gündemine oturdu.
İster boş bulunarak, ister sansasyon yaratıp gündeme gelmek için söylemiş olsun, iki önemli hata yaptı Hande Ataizi.
Birincisi, Kıvanç Tatlıtuğ’u öveyim derken Kenan İmirzalıoğlu’nu tezgâh altına itmenin nasıl bir reaksiyon doğuracağını hesaplayamadı.
İkincisiyse... Ya bırak da oyuncuyu oyuncu değerlendirmesin. Bunu ya hocalarınıza ya da biz halka bırakın, meslektaşlarınızı puanlarken çok çirkin görünüyorsunuz.
Paylaş