Paylaş
Ağustos başında “Aşısızlar için çember daralıyor” diye bir yazı yazmıştım. Bugün artık bize normal gelen “girişte HES kodu taraması” gibi kurallar bütün dünyada daha yeni yeni oluşuyordu. Dünyadan çeşitli örnekler vermiş, gidişatın bu yönde olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Aman ne tepki aldım, ne tepki aşı karşıtlarından. Aradan 3 ay geçmedi, sinemadan stada, toplu ulaşımdan işkollarına, o zaman düşünemeyeceğimiz önlemler artık gündelik hayatın bir parçası. Bu hafta itibarıyla aşı karşıtlığı konusunda yeni bir döneme geçmiş bulunuyoruz.
Belçika’nın ikinci büyük kenti Anvers’te bir aile hekimi, aşı olmayanlara artık bakmayacağını açıkladı.
Gerekçesi şu: “Aşı olmamanız, sizin tıbba, dolayısıyla bana da güvenmediğinizi gösteriyor. Madem öyle, niye bize geliyorsunuz ki?”
Böyle bakınca doktor yerden göğe kadar haklı tabii:
“İnternette kimleri okuyup aşıyı reddettiysen, şimdi git, seni onlar iyileştirsin” demeye getiriyor.
Doktora birçok meslektaşı da destek verdi, ülkenin Aile Hekimleri Derneği de sağlık riski durumunda doktorların, aşılanmamış kişileri reddedebileceğini açıkladı.
Ben ki en başından beri aşıyı savundum...
Ben ki aşıyı reddedenlere karşı en sert tedbirlerin alınmasını hep destekledim...
Bu kadarına ben bile “Dur!” diyorum.
Böyle şey olur mu?
Sinemaya gidip-gelme, statlara giriş-çıkış gibi keyfi bir mevzu değil ki bu. Can yahu, can!
Nerede kaldı senin Hipokrat yeminin?
Nerede kaldı hangi görüşten, hangi düşünceden olursa olsun, senin yine de herkese hizmet etme zorunluluğun?
Belçika’da sağlık bakanı olsam, kulağından tuttuğum gibi sağlık sisteminin dışına atardım.
Ama siz aşısızlar da ya... Yetmedi mi artık bu inadınız? Doktora da bulaştırıp Covid edince mi rahatlayacaksınız?
Denizli’deki heykeller bence sempatik
Heykel konusundaki milli beceriksizliğimiz malum: Diyarbakır’da karpuzun içinden çıkan çocuk heykeli, Rize’de apartman büyüklüğünde çay bardağı, Konya-Afyon’daki gariban Nasreddin Hoca...
Aynı Anadolu topraklarında 2-3 bin yıl önce yapılmış sanat eserlerine bakıyorsunuz, o kökenden ilham alıp ilerleyeceğimize, 3 bin yıl daha geriye gitmişiz gibi...
Son olarak Denizli’deki bir parka yerleştirilen “sağlık çalışanları” heykelleri gündemde.
Kaldırılmaları isteniyor. Haklılar, hakikaten amatörce.
“İlkokul çocuğuna verseniz daha iyisini yapar” denilecek türden işler.
Ama burada bir fark var. Bunları tasarlayanlar işin eğitimini almış heykeltıraşlar değil, belediye çalışanları.
Yani iyi niyetle, salgında cefakârlık gösteren sağlık çalışanlarını anmak istemişler.
Kimi koronavirüsü ayağının altına almış maskeli bir hemşire...
Kimi dünyanın yükünü sırtlamış bir doktor heykeli... Evet, profesyonellikten çok uzak ama sempatik bence.
Hiçbir sağlık çalışanının da bu “iyi niyetli amatörlükten” rahatsız olacağını sanmıyorum.
Ne var yani?
Herkes İlhan Koman değil ki bir “Akdeniz Heykeli” tasarlasın.
Eğer belediyede çalışsam, benden böyle bir şey isteseler, elimden geleni yapsam ama sonra bütün Türkiye alay etse...
Kendimi çok kötü hissederdim.
Zaten içinde bulunduğumuz gündeme dair bir sergileme bu.
Louvre Müzesi’nin bahçesi değil ki burası.
Ne olur ki pandemi bitene kadar orada kalsa?
Heykelleri biraz daha güzelleştirecek birileri varsa keşke eleştirmek yerine gidip orasını burasını biraz daha güzelleştirse.
Denizli Belediyesi’nde bu heykellere can veren arkadaşlar!
Elinize sağlık, çok güzel iş çıkarmışsınız. Umarım bu vesileyle aranızdan heykel sanatına merak saracak arkadaşlar da çıkar.
Sadece... Pandemi beter bitmez, lütfen kaldırın.
Aslı Şen’le aynı mekânda eğlenmek istemem
Ali Şen’in gelini Aslı Şen arkadaşlarıyla birlikte Maslak’taki Yeni Gazino’da Linet’i dinlemeye gitti. Şarkıcı kendisini özel olarak selamlamadı diye mekânı terk edip, zehir zemberek de bir paylaşım yaptı.
Linet’in fotoğrafının üstüne çarpı atıp yaptığı paylaşımda şunları yazdı Aslı Şen... Haklı mı, haksız mı gelin birlikte karar verelim:
◊ “Yıllardır canlı müzik mekânlarında birçok sanatçıyı dinlemeye giderim. Genelde de masam en öndedir...”
Sanatı, sanatçıyı takip etmeniz ne güzel. Ama masanızın “en önde” olduğunu belirtmenizin konuyla ilgisi ne ki? “Ego arızası” buradan başlıyor zaten bence. “Ben faça masaya oturdum, hürmet edeceksin” demek.
◊ Sonra diyor ki: “Adabımuaşeret gereği sanatçı, özellikle ön masalara gözünün ucuyla da olsa saygıdan bir selam verir...”
E haklısın. Hatta sadece ön masalara değil, mümkünse kendisini dinlemeye gelen herkesle iletişim kurması, hoş tutması, beklenir sanatçıdan.
◊ Sonra devam ediyor:
“Dün gece sanatçımız altı kadından oluşan masamıza gözünün ucuyla bile bakmazken, nedense bütün erkekli masalara gülücükler gönderiyordu.”
Ne demek şimdi bu? “Sanatçı erkek masalarıyla ilgilendi, bize bakmadı” demekten ne farkı var?
Bundan büyük cinsiyetçilik mi olur?
◊ Sonra: “Sesine bayılmama rağmen, kadınlara olan bu tavrı yüzünden masamızı terk ettik.”
Bence bunun kadın-erkek meselesiyle hiç ilgisi yok, egoyla ilgisi var. Aslı Şen kadından ziyade, altı sap mekâna gitmiş höt erkek grubu gibi hareket etmiş.
Böyle devam edeceklerine iyi ki de çıkmışlar mekândan. Çünkü belli ki iki duble sonrası: “O Linet buraya gelecek” olacakmış...
◊ En son: “Mekânlar da sanatçı seçerken umarım bu söylediklerimi dikkate alırlar...”
Mekânı da tehdit ediyor yani.
“Benim fiyakamı artırmayan bu kadını çalıştırmayın” diyor aslında. Ayrıca geceye dair birçok video izledim, Linet hemen herkese gülücükler dağıtmış.
Sonuç: Aslı Şen’le aynı mekânda eğlenmek istemem açıkçası. Bu tür kabadayıvari tavırlarla sanatçıya çatmasa dönüp sana bana çatar...
Paylaş