Paylaş
“Müttefiklerimiz yenilince biz de mağlup sayıldık” demek mümkün. Çünkü geçen hafta Stockholm’de düzenlenen yemek olimpiyatları Bocuse d’Or yemek yarışmasında, sadece Türkiye değil, Türkiye’nin de dahil olduğu bir lezzet ligi toptan yenildi. Hadi diyelim ki Türkiye ‘Gastrovizyon’a ilk kez katılıyordu. Ama Fransa, İtalya, İspanya gibi anlı şanlı Akdeniz mutfaklarının Kuzey Avrupalı şefler önünde diz çökmesinin ve Türkiye’yle birlikte listenin en sonlarında yer almasının adını İtalyanlar koydu: “Skandal!”
Yeni Mutfak akımının babası Paul Bocuse adına düzenlenen olimpiyatlara bu yıl Türkiye’nin ilk kez katılması gastronomi yarışmasını, mayhoş bir tartışmayla da soslandırdı: Domuz pişirmek zorunda olmak Müslüman bir aşçı için dezavantaj mıdır? Ülkesinde domuz pişirme pratiği olmadığı için kanaat notu hak eder mi? Öyle ya, Bocuse d’Or yetkilileri bu yıl pişirilecek malzeme olarak domuz ve bir Kuzey Avrupa balığını seçmişlerdi.
Yarışmanın Türk jüri üyesi Mehmet Gürs “En büyük dezavantaj bu oldu” diyor: “Çünkü bu malzeme Türkiye’de yok. Domuz eti koca Türkiye’de ancak birkaç bir-iki kasapta bulunabiliyor. Biz nasıl çocukluktan itibaren köfteyle büyüyorsak, rakiplerimiz de domuz etiyle haşir neşir... O yüzden bir ara Türkiye’ye joker hakkı tanınıp doğrudan Lyon’a gönderilmesi konuşuldu. Yine de bizim için önemli bir deneyim. İleride önümüze maymun beyni bile koysalar hep daha iyiye gideceğimizden eminim.”
Paul Bocuse, yaşı gereği başta Alzheimer, birçok hastalıkla mücadele ediyor ve durumu ağırlaştığı için yarışmanın Avrupa finallerine katılamadı. Onu, kendisi de aşçı olan oğlu Jerome Bocuse temsil etti. ‘Müslüman aşçı-domuz eti’ meselesini oğul Bocuse’a da sordum: “Hazırlıksız yakalandığımı itiraf etmeliyim. Açıkçası, bugüne kadar hiç düşünmediğim bir mesele bu. Ama kabul etmeliyiz ki bütün yarışmacılar önlerine konan her malzemeyle ellerinden gelen en iyi sonucu almaya odaklanmalılar.”
Siz ne dersiniz? Mesela klasik müzik yarışmasına katılıp “Bizde keman yok” deme hakkımız var mı?
Oğluna karşı sert ve toleranssız bir şef
Türkiye ilk kez gastronomi olimpiyatlarında...
- Türkiye’nin aramızda olması hepimizi çok heyecanlandırdı. Bunu bir maraton gibi görmek ve asla yılmamak lazım. Tecrübe kazandıkça göreceksiniz ki sıralamadaki yeriniz de ona göre şekilleniyor.
Avrupa Birliği gibi konuşuyorsunuz. Daha direkt sorayım: Yarışmanın Avrupa finalleri bir gün Türkiye’de de düzenlenir mi?
- Neden olmasın? Türkiye’ye defalarca geldim ve çok seviyorum. İstanbul yükselen şehir. Ve bu trendde yerimizi almak elbette isteriz.
Babanızın mutfağında yetiştiniz. Nasıl bir şeftir mutfakta?
- Başkalarını bilemem ama oğluna karşı son derece sert ve toleranssız bir baba!
Peki siz kendi çocuklarınızla mutfağa giriyor musunuz?
- En keyif aldığım şeylerden biri. Her şeyden önce okul ödevleri için sık sık böyle atölye çalışmaları yapıyoruz.
Yeni Mutfak’ın babası adına dünya yemek olimpiyatları
46 yıl boyunca üç Michelin yıldızı taşıyan ve ‘Yüzyılın Şefi’ seçilen Paul Bocuse, mutfağa getirdiği inovatif yaklaşımla ‘Yeni Mutfak’ın Babası’ olarak kabul ediliyor. Bocuse d’Or, 1926 doğumlu Fransız şef adına 1987’den beri düzenlenen bir yarışma. Dünyanın en önemli gastronomi yarışması olarak kabul ediliyor ve yemek olimpiyatları olarak anılıyor. Asya, Avrupa, Amerika gibi yerel liglerin ardından finaller Paul Bocuse’ün halen yaşadığı Fransa, Lyon’da yapılıyor. Metro Grosmarketler’in sponsorluğunda Türkiye’nin ilk kez katıldığı Avrupa finallerinde Türkiye 20 ülke arasından 17’nci olurken yarışmanın birincisi evsahibi İsveç oldu.
Yarışma, 1987’de Şef Paul Bocuse tarafından hayata geçirildi ve onun başkanlığında geliştirildi. Dünyanın en prestijli gastronomi yarışması olan Bocuse d’Or’da, 60 ülkeden 2 bin şef yarışıyor.
Bocuse d‘Or Avrupa finali yarışan ülkelerin destekçileriyle Gastrovizyon havasında geçiyor. Şef Gürcan Gülmez’in yemekleri jüriye servis edilirken Türk seyirciler “Bon apötit jüri-Afiyet olsun jüri” diye tezahürat yaptı.
Bocuse d’Or Türkiye finalisti Gürcan Gülmez, koç Rudolf van Nunen eşliğinde hazırlandığı Avrupa Finali’nde Türkiye’yi temsil eden ilk şef oldu. Yarışmada her ülkenin bir jüri üyesi hakkı var. Hazırlanan yemekleri Türkiye adına tadıp puan veren kişiyse Mehmet Gürs’tü.
En büyük dezavantajımız domuz oldu çünkü bu malzeme Türkiye’de bulunamıyor ve aşçılarımızın domuz pişirme pratiği zayıf.”
Paylaş