Paylaş
Sabahat Karanlık...
Çeyrek yüzyıl okudum...
Onca öğretmen, hoca, profesör gördüm...
O benim ilk, ilk, ilkokul öğretmenim.
Soyadıyla ne büyük tezat değil mi?
Bir güneş gibiydi benim için. Sevgi falan değil, aşk gibiydi ona düşkünlüğüm.
Babamın işi gereği Karamürsel’de başlamıştım ilkokula.
Birinci sınıfın ilk dönemini, o köy okulunda onunla okudum, sonra tekrar İstanbul’a taşındık.
Daha çocuktum, kopuş o kopuş. Bir daha asla haber alamadım.
Şu anda kim bilir nerededir?
Acaba yaşıyor mudur? O zaman 20’lerindeydi. Eğer hayattaysa 65 yaşlarında, emekli olmalı.
Birkaç yıl önce Facebook’ta falan ismini aradım.
Hatta aynı isimdeki birkaç kişiye “Hiç Karamürsel’de ilkokul öğretmenliği yaptınız mı” diye yazdım ama...
İzini bulamadım.
Sigaraya geç başladıysam, doğaya bu kadar düşkünsem, Türkçe’yi, ülkemi bile bu kadar seviyorsam onun sayesindedir.
Bana okuma-yazmayı öğreten kadın.
Daha doğrusu sayesinde okumayı söktüğüm kadın.
Nasıl mı? Komik hikaye...
Gözüne girmek için aklım çıkardı. Evde de ders çalıştırırlardı, sınıftaki diğer çocuklardan ileriydim.
Bir gün öğretmene “Ben okumayı söktüm” dedim.
“Aferin güzel yavrum, yarın gel, okutayım seni” dedi.
Sevinçten havalara uçuyorum. Eve geldim, anneme öğretmenin beni ertesi gün okutacağını söyledim.
“E sen okumayı bilmiyorsun ki” dedi annem.
Nasıl bilmem?
A”, yanına bir de “B” koyarsan: “AB” işte!
Yarın öğretmen okutacak!
Karamürsel’deki 75 metrekare dünyam başıma yıkıldı.
İki gözüm iki çeşme ağlıyorum: “Anne nolur bana okumayı öğret. Yarın öğretmen soracak...”
Annem de deli: Çıktık, kırtasiyeye gittik... “Cin Ali” serisini aldık.
Bir günde okuma sökülür mü?
Daha okulun birinci ayı falan. Annem en sonunda hepten delirdi, “Cin Ali”leri kafamda paraladı.
Yırtınıyorum: “Anne nolur öğret, yarın öğretmen soracak...”
Tekrar çıkıldı, aynı “Cin Ali” serisinden bir posta daha alındı.
Yine olmadı, onlar da kafamda paralandı.
“Anne nolur öğret...”
Bir tur daha...
İki saat arayla devamlı “Cin Ali” almamızdan artık kırtasiyeci de şaşkın.
Üstelik ağlamaktan her seferinde yüzü gözü daha da şişmiş haldeyim.
Akşam babam geldiğinde, “Oğlun okumayı söktü” dedi annem.
Artık “Cin Ali”nin 10’uncu sayısını bile okuyabiliyordum. Asla unutmam, babamla okuyoruz: Cin Ali sirke gidiyor. Tek okuyamadığım kelime “hoparlör”: Hoo... Hoğğ... Hop... Ne zor kelime!
Ya sabaha kadar okumayı tekrar unutursam korkusuyla gece uyumayacaktım.
Ama o kadar ağlamıştım, yorulmuştum ki sızıp bayılmışım.
Ertesi gün Sabahat Karanlık beni alnımdan öptü.
O benim “Çalıkuşu”mdu.
Şu anda kim bilir nerededir? Acaba yaşıyor mudur?
O zaman 20’lerindeydi. Eğer hayattaysa 65 yaşlarında, emekli olmalı.
Keşke Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir hizmeti olsa, hangi öğretmen, şu anda nerede, nasıl ulaşılır, yol gösterse.
Gösterse de söyleyebilsek: “Öğretmenler Günü’n kutlu olsun hocam.”
Paylaş