Paylaş
◊ Nusr’et yanlış çünkü
Orada yakınlarının haberini bekleyenlerin de tek derdi seninle sohbet etmekti sanki. Sen terapist misin arkadaşım? Bir de gece 12.00’den sonra. Ne demek bu? Yani “O saate kadar çok meşgulüm, ancak o saatten sonra arayın” mı demek istiyorsun?
◊ Nusr’et doğru çünkü
Bence mesele Nusr’et’in yapması değil, başka sanatçıların yapmaması. Travma yaşadığınız bir dönemde insana iyi gelmez mi çok sevdiğiniz, hayran olduğunuz biriyle konuşmak? Mesela Türkan Şoray 10 kadınla dertleşse, sakinleştirse, bir diğeri beş gençle sohbet etse...
◊ Nusr’et yanlış çünkü
Bu nasıl bir egodur, nasıl bir üsluptur? Kendini kanaat önderi falan mı sanıyorsun? Bir de duyar kasmış, telefon numarasının sonunu İzmir plaka seçmiş. İstersen diğer şehirlerin plakalarını da şimdiden ayırttır bir kenara, deprem oldukça yayınlarsın.
◊ Nusr’et doğru çünkü
Evet, yaptığı büyük bir ego sergilemesi. Ama böyle durumlarda egoluya egosuza bakmayacaksınız. Yeter ki niyeti iyi olsun. Biz alıştık onları bir şekilde idare etmeye, hoş görmeye. Sıra yüksek egolulara gelene kadar öyle çok fırsatçı, gerçekten art niyetli insan var ki...
◊ Nusr’et yanlış çünkü
Binlerce insanın, böyle zıpır zıpır şovlara değil, somut şeylere ihtiyaçları var. Evlerine giremiyorlar, giyimden ısınmaya gerçek sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar. Böyle 900’lü numaralar gibi telefon falan yayınlamalar, bırak iyi gelmeyi bir de sinir bozuyor.
◊ Nusr’et doğru çünkü
Üç-beş çocuğun halini hatırını sorsa fena mı olur? Çok istedikleri bir oyuncağı, bir bisiklet ya da EBA tableti yollasa? Daha önce de yapmıştı benzer şeyler. İnsanların isteklerini not alıp adreslerine yollamıştı. Sanki istese şov için iki kamyon erzak yollayacak durumu mu yok?
Depremi bir engelli nasıl yaşar?
Hürriyet Pazar’da görme engelli bir yazarımız var: Harun Sarıkaya.
Dünyaya bir görme engellinin gözünden “bakınca” nasıl farklı bir yere dönüştüğünü anlatıyor bize.
Ama sadece hiç akıl edemediğimiz sorunları, biz görenlerin kendimizi komik duruma düşüren önyargılarını yazmıyor.
Çok ilginç biri: Mesela üç görme engelli arkadaş, otobüsle Antalya’ya tatile gitmişler. Onu yazıyor.
Oteldekilerin resepsiyonda bunları görünce yaşadıklarını falan kendi kaleminden okumalısınız.
Üç kafadar gece denize girmek isteyince, boğulurlar diye personel panikliyor.
Bizim Harun, “bize denize girmenin gecesi gündüzü mü var” gibisinden “bakıyor” dünyaya.
Onunla bir haber yaptık. Ben de görme engelli gibi gözümü kapatıp, elimde baston, ikimiz birlikte Taksim’den Kadıköy’e kadar gittik.
İstiklal’de yürüdük, vapura bindik. Tabii ben onun koluna sıkı sıkı yapışarak.
Arkadaş da olduk.
Haftada bir, 15’te bir araşıp hal hatır soruyoruz.
İzmir depreminden sonra da konuştuk.
Deprem sırasındaki o panik anını, bir engellinin nasıl yaşadığını sordum:
“Depreme bildiğiniz bir yerde yakalanırsanız mekânı kendi amacınıza uygun bir şekilde kullanabilirsiniz. Ama bilmediğiniz bir yerde yakalanırsanız, mutlaka birine tutunmanız, yardım almanız gerek. Tabii o anda biri sizi düşünebilirse. Malum can korkusu, önce can sonra canan...”
Biz sizi böyle yarışlarda görmek istiyoruz
Demet Akalın ile Demet Akalın ile Aleyna Tilki arasında oluşan “afet zamanında yapılacak/yapılmayacak” paylaşım gerginliği karşılıklı bağış makbuzlarının paylaşılması şeklinde devam ediyor.Biri Kızılay’a, öbürü AKUT’a bağışta bulundu ve bağış çağrısı yaptılar.Ne güzel, işte biz sizi böyle şeylerde yarışırken görmek istiyoruz.
Paylaş