Paylaş
Melek Mosso’nun Isparta Gül Festivali’ndeki konserinin iptal edilmesinin ardından, festival programında bulunan Derya Uluğ ile Funda Arar’ın da etkinlikten çekilmesi kadın dayanışması adına değerlidir.
Çünkü dışarıdan gazel okumak, sosyal medyadan iptal çağrısı yapmak kolay.
Nasılsa cebinden, kazancından bir şey kaybetmiyorsun...
Eğer konseri iptalden kaynaklanan tazminat gibi meseleler varsa, bununla da sen değil, onlar yüz yüze kalacak...
Popüler bir sanatçı için bir tarafı memnun ederken diğer tarafı küstürmek de cabası...
Boş ver, bas tweet’i gitsin!
O yüzden her iki sanatçının da aldığı bu karar zordur, bedellidir ve sırf bu yüzden bile saygı duyulması gerekir.
Küçük bir “ama” var sadece:
Melek Mosso olayı ilk patladığında, hem Funda Arar hem de Derya Uluğ uzunca bir süre sessiz kaldılar.
4 gün kadar.
Hatta Milliyet’ten Ali Eyüboğlu, Funda Arar’ın da konsere çıkmayacağını yazınca basın danışmanı aracılığıyla bunu yalanladı ve yılların gazetecisine haberi tekzip ettirdi sanatçı.
Daha kafa net değil yani...
Hatta ve hattası var: Melek Mosso yerine konsere Seda Sayan’ın çıkacağı duyuruldu.
Seda Sayan neredeyse asıl kabahati Melek Mosso’ya yükledi, konseri kabul etmesini de bu şekilde gerekçelendirdi.
Bütün bu süreçte de Funda Arar-Derya Uluğ cephesinde derin bir sessizlik vardı.
Yine çıt yok...
Benim merak ettiğim, aradan geçen o uzun günlerde neler yaşandığı.
Mesela Funda Arar ve Derya Uluğ bu konuyu kendi aralarında tartışmışlar mıdır?
Katılmayacaklarını aynı anda açıkladıklarına göre, belli ki konuşulmuş bu mevzu. Çünkü birinin iptal edip diğerinin etmemesi de her ikisi için yine ayrı ayrı sıkıntı doğururdu.
Velhasıl bu konser meselesinde sosyal medya çağrısının arka planında işleyen başka mekanizmalar, başka başka kâr-zarar hesapları var:
Şöyle yaparsak ne olur, böyle yaparsak ne olur...
Tabii en kötüsü, sanatçıların böyle ikilemlerde bırakılması.
Ama farklı şehirlerde benzer başka olaylar da yaşandığına göre bu bir trend, devamı gelecek.
Bütün bir şehri temsil etmeyen ama iyi organize olmuş grupların yeni yeni girişimlerine tanık olacağız belki de.
Çözüm mü?
O şehirlerde yaşayanların kentin kültür-sanat hayatına sahip çıkması, bu baskı gruplarının kampanyalarına maruz kalan karar vericilere kendi seslerini de duyurması.
“İstemezük” diyenlere karşı, “İyi ama biz istiyoruz” diyerek kendi tavırlarını ortaya koymaları.
Demokrasi tam da budur işte.
Karar aşamasında yöneticilerin de ellerini güçlendirir.
Yoksa bu iptal kararını alan Isparta Belediyesi’nin...
Tanıtım için onca emek, onca maliyeti göze almışken...
Şehrin bu şekilde gündeme gelmesinden mutlu olduğunu hiç sanmıyorum.
Duydunuz sirtaki sesini yarışma başladı...
Herkesin sevdiği, bildiği bir dans vardır. Zeybek, çiftetelli, oryantal...
Yine de oynamaya kalkacağınızda biraz nazlanır, önce bir-iki oturduğunuz yerde ısınır, hatta ısrar beklersiniz kalkıp oynamak için... İşin raconu da budur. Ama bu sirtaki bilenlerde bir tuhaflık var. Sanki kursta öğretirken yemin verdirmişler gibi:
“Bak bunu sana öğretiyoruz ammaa... Bundan sonra nerede olursan ol, bu müziği duyduğun an, kendini ortaya atıp oynamaya başlayacaksın!”
Anna Vissi’nin meşhur “Psychedelia” şarkısı var mesela.
Ben de çok severim. “Havamdayım, çok iyiyim” anlamında “İmesta panomu” diye başlıyor.
Ama kadın daha “İmesta” diyor, bizimkiler “panomu”yu pistte getiriyor.
Yahu ne ara tanıdın melodiyi?
Nasıl milleti yarıp ortalığa fırladın?
O topuklu ayakkabılar ne ara fırlatılıp atıldı?
Başka hiçbir dans türü bilmiyorum ki, bilenleri “her koşulda, her şartta ve her yerde” marifetini sergilemeye bu kadar “hazır ve nazır” olsun...
Bir başka kural da Yunanca sözleri ezbere bildiğini belli etmek için...
Şarkıyı söylerken ağzını büyük büyük oynatmak.
Halbuki sirtaki özünde Yunan bile değil, Arnavut köylü/halk dansı.
Yunanistan’da 1960’lardan sonra popüler olmuş. Her şeye kondukları gibi buna da konmuşlar.
Tamam, estetik bir dans... Ama Yunanlılarla bizden başka, dünyada bu kadar bayılan başka bir millet de yoktur herhalde. Ege’nin iki yakasından, al sana ortak bir çılgınlık daha...
Çeşme yolları taşlı...
Hafta sonu Tasting Alaçatı için Çeşme’deydim. Alaçatı, Bodrum Yalıkavak’la birlikte Türkiye’nin en pahalı, en şık iki tatil beldesinden biri.
Fakat yollarını görmelisiniz, yürümek mümkün değil. “Maçka Yolları Taşlı” türküsü meğer Alaçatı için yazılmış. Su tesisatı döşeyeceğiz diye bütün sokakların altını üstüne getirmişler, sonra büyükşehir belediyesi, ilçe belediyesi ve müteahhit firma arasındaki koordinasyonsuzluktan öylece kalmış her yer. Tarım beldesi olsa nadasa bıraktılar deyip geçeceğim.
Ama turizm beldesi... Yarın hazirana giriyoruz... Toplantılardan birinde Çeşme Belediye Başkanı M. Ekrem Oran’a denk geldim, bu altyapı sorununu sordum. “Bizde de hata var” dedi. Hatayı kabul etmek erdemdir ama acil çözüm gerekiyor.
Yarın 1’i, öbür gün 2’si, sonraki gün ayın 3’ü... Sezon dediğin 3 ay.
Esnaf da turist de perişan.
Paylaş