Paylaş
4 buçuk aylık eşi Mehmet Dinçerler’den boşanan Hadise hakkında çıkan iftira ve hakaretlerle ilgili sonunda patladı, yasal yollara başvuracağını açıkladı:
“Bugüne kadar hakkımda çıkan doğru ya da yanlış haberleri gerek ifade özgürlüğüne gerek basın özgürlüğüne önem verdiğim ve şöhretin getirdiği bir bedel olarak gördüğüm için sağduyu ile karşılamaya çaba gösterdim. Ne var ki, haber değeri taşımayan, yalanlamaya tenezzül dahi etmeyeceğim, kişisel kin, hırs ve habis duygular ile her şeyden evvel kadınlık onurumu zedeleyen, aileme hatta boşandığım eşim ve ailesine dahi saygısızlık ihtiva eden, iftira ve hakaret boyutuna ulaşan söylemler için sessiz kalmayacağım. Asla kabul etmiyorum, etmeyeceğim...” dedi.
Doğru söylüyor Hadise.
Röportaj vermeyi pek sevmediği gibi, hakkında çıkan haberlere, yazılıp çizilenlere, yapılan yorumlara da cevap yetiştirmeye çalışmaz.
Bunları basın ve ifade özgürlüğü olarak görmesi çok güzel. Bu, ilk doğrusu.
Özel hayatının konuşulmasını, sürekli gündemde tutulmasını “şöhretin bir bedeli” olarak görmesi de ayrıca bir olgunluk ve sindirmişlik.
Bu, ikinci doğrusu.
Hakaretten tam olarak neyi kastediyor bilmiyorum ama eğer böyle şeyler varsa bunun kanunda yeri belli, arasın hakkını. İster kendisine, ister eşki eşine ya da ailelere hakaret eden varsa da bulsun cezasını tabii.
Bu da sözlerindeki üçüncü doğru.
Ama küçük bir eleştirim olacak Hadise’nin söylediklerine.
Evet, bazı insanlar özel hayatlarının konuşulmasını, yazılıp çizilmesini sever, ister, hatta teşvik eder.
Böylece gündem olup, bunun nemalarından yararlanmaya çalışır.
Hadise onlardan olmadığını vurguluyor, kişisel meselelerinin spot ışıkları altında olmasını “katlanılacak bir bedel” olarak görüyor.
İyi güzel de sahnede “Hay Hay” şarkısını “Bay Bay” diye okuyan kendisi.
Kimeydi bu?
Tabii ki boşanmakta olduğu eşi Mehmet Dinçerler’e.
“Prenses” şarkısını okurken parmağındaki yüzüğü çıkarıp yere fırlatan da kendisi.
Ne demekti bu?
“3 milyonluk yüzükle başlayan evlilik artık bitti” demekti.
Yani özel hayatını sahneye taşıyan, binlerce insanın, kameraların önünde mesajlar veren...
Ezcümle “özeli”ni “şovunun” bir parçası haline getiren yine kendisi.
Öyle ya, bir sürü boşanan ünlü var, kimse sahneye çıkıp yüzük müzük atmıyor.
Bunlar, şikâyet etme hakkını bir parça alıyor sanki Hadise’nin elinden. Bu da 3 doğru üzerine yaptığı yanlış bence.
900 liraya sakız mı olur?
Bir sakıza 900 lira ödeyen ve yaptığı alışverişin fişini paylaşan Ebru Polat’a tepki yağıyor.
Şarkıcı 3.8 milyon takipçili hesabında şöyle yazdı:
“Çiğnediğim tek sakız bu. 900 TL olmuş. Uçtu gitti ama aldım tabii yine de...”
Haliyle, “Bir sakıza bu kadar para verilir mi?” diye tepki yağıyor Ebru Polat’a. “Millet aç gezerken” diye başlayıp...
“Bu resmen dalga geçmek, ego tatmini” diye bitiren var.
Edecekseniz yine edin ama bilmeniz gereken birkaç bilgiyi aktarayım, öyle linç edin Ebru Polat’ı.
Neymiş diye baktım Ebru Polat’ın paylaşımına.
Fişte “damla sakızı” yazıyor.
Yani sakız ama bildiğimiz anlamda ciklet değil 900 lira ödediği şey.
Muhallebi, kurabiye gibi yiyeceklere katılan bir ürün bu.
İstenirse çiğnenebiliyor.
Başta sert ve tadı buruk. Sonra ağızda ferahlık hissi yaratmaya başlıyor.
Dünyada sadece Yunanistan’ın Sakız adasında ve bizim Çeşme’de yetişiyor. Sakız ağacına çentik atarak elde ediliyor. Bitkiden gözyaşı şeklinde akıp, sonra katılaşıyor.
Nadir bulunduğu için gramla satılıyor. İnternette 100 gramı 700 liradan başlıyor, markasına, çeşidine göre yükseliyor.
Ebru Polat da 100 gramlık poşetlerden almış.
Alışveriş yaptığı yer de İstinye Park AVM. Yani Türkiye’nin en lüks alışveriş merkezlerinden biri.
Böyle bakınca çok da lüks bir alışveriş yapmamış Ebru Polat. Tıpkı pilava, zerde tatlısına katılan safran gibi düşünmek lazım damla sakızını.
Yine de avuç avuç çiğnemese iyi olur tabii.
İmkânım var alıyorum kimseye hesap vermem
Arkadaşımız Cansu Topcu, Ebru Polat’a ulaştı. Şarkıcı, tartışılan sakız hadisesiyle ilgili şunları söyledi:
“Bulunmayan bir sakız. Yunanistan’ın Sakız adasından geliyor. Benim bütün stresimi alıyor. Bundan başka sakız çiğneyemiyorum. Aktarlarda filan da yok. Çok zor buluyorum. İran’dan bir çalışanım getirmişti bana. İran’da da yapılıyor bu sakız. Normal sakızlar çıkmadan önce, eskiden de bu sakızlar varmış. Dedelerimiz çiğnerdi. Çok pahalı olduğu için 1-2 tanecik alabilirlerdi. Sakızın işlenmemiş hali bu sakız. Özel getirtiliyor. O yüzden pahalı.
İşlense belki küçücük bir tanesinden 20 tane çıkabilir. Ama ben o bir taneyi bir kerede çiğniyorum.
İnsanların özel zevkleri olabilir. Başkaları da gidip 500 bin TL’ye Hermes marka çanta alıyorlar.
Ben de birçok şeyde tutumluyumdur ama bu sakızı seviyorum, ne yapayım?
Demek ki vücudum arıyor bunu, istiyor. Kendim çalışıyorum, kazanıyorum.
Paramın hesabını da kimseye vermek istemiyorum.
Demek ki imkânım var alıyorum. Ayrıca hemen bitmiyor bu sakız, bana 1 ay gider. Bu hayata bir kere geldik, çalışıp kazanıyorsak almak hakkımız.”
Paylaş