Paylaş
Hafta sonu fenomen komedyen Hasan Can Kaya’nın vizyona giren filmi “Çok Aşk”ın Çeşme’deki The Stay Alaçatı Otel’de yapılan galasına katıldım.
Spoiler vermek istemem ama bir eleştiriyle başlayayım:
Keşke o midyeci tiplemesi sadece iki kere değil, daha çok çıksaydı karşımıza. Her seferinde daha düşkünleşmiş bir halde. Çocuğun halini düşündükçe hâlâ gülüyorum.
Ziyanı yok, “Çok Aşk”ın devamını da yapacak Hasan Can, belki artık ikincisinde...
Gösterimin ardından başrol oyuncuları Hasan Can Kaya ve Büşra Pekin’le sohbet ettik biraz.
En merak ettiğim konuyu yanıtladı Hasan Can: Dijitalin konforlu sularında yüzmek varken niçin beyazperde riskine girdiği...
Özellikle bu işin en büyükleri artık dijitale kaymışken...
Çok idealist bir yerden girdi Hasan Can:
Beyaz-perdeye ne kadar önem verdiğini, gişe kaygısı yaşamadığını, önemli olanın yaptığı işi o perdede görmek olduğunu anlattı.
Hasan Can Kaya için küçük, can çekişen beyazperde için cesur ve büyük bir adım.
Yolu açık olsun.
Aşk filmi mi, korku filmi mi?
“Çok Aşk” filmi şu tartışmayla başlıyor: Yeterince âşık olursanız film gibi bir hayatınız olabilir. Ama aşk filmi mi, korku mu?
Evet, âşık olmak insanı, kendi filminin kahramanı gibi hissettirir. Her şeyden, herkesten önemli o ve siz varsınızdır. Sizin yaşadıklarınız, dünyanın geri kalan bütün diğer meselelerinden daha mühimdir, daha önceliklidir, daha heyecanlıdır.
Sanki ağırlığınız bile üstünüzden kalkmıştır.
Merdivenleri ikişer-üçer çıkarsınız. Zaman daha hızlı akar.
Kabul de, işler yolunda giderken böyle.
Ya sevdiğiniz kadar sevilmediğinizi hissediyorsanız?
Ya bir gün terk edilebileceğinizden korkuyorsanız?
Yahut ayaküstü uyutulup aldatılabileceğinizden kuşkulanıyorsanız?
İşte o zaman aşk filmi bir korku filmine dönüşüyor.
Üstelik her iki taraf için de.
Şüpheler, kıskançlıklar, gereksiz hassasiyetler devreye giriyor. Hayatı kendinize de ona da zindan etmeye başlıyorsunuz.
Bütün bunlarla baş etmek kolay. En kötü ihtimalde gider tedavi olursunuz.
Fakat... Ya bir de haklıysanız?
Bir güzel kullanıldı Mehmet Ali Erbil
Doğum gününde evlenme teklif ettiği...
Bir ayrılıp bir barıştığı...
Oğlu Ali Sadi’nin karşı çıktığı...
Kendisinden 40 yaş küçük sevgilisi Gülseren Ceylan ile ayrıldı Mehmet Ali Erbil.
İki taraf da yaptıkları açıklamalarda ayrılığı doğruladı.
Küçük sevgilininki kısa ve acısızdı:
“Mehmet Ali Erbil’le yollarımı ayırdım. Kendisine hayatta başarılar dilerim. Buradan toplu cevap olsun. Bir daha da bu konu hakkında konuşmayacağım.”
Ama Mali pek dertli:
“İstekleri bitmiyordu. Ev, araba, pırlantalar istiyordu. Zaten kredi kartım ondaydı ama yine de para hırsı ağır bastı. Giderken 180 bin lira değerinde tektaş yüzüğü de aldı. Kendisi sürekli ‘Ben onurlu bir kadınım, kimseden bir şey almam’ demesine rağmen giderken yüzüğü istedim, vermedi. Her şeyini toplayıp gitti...”
E ne olacaktı ki? Böyle olacağı en başından belli değil miydi?
Bir insana aşkı karşılığında ya gençlik-güzellik vereceksin, ya iç güzelliği, ya itibar ya da para...
Erbil’de bir tek para kalmıştı.
O da artık ne kadarsa.
Bir güzel kullanıldı Mehmet Ali Erbil.
Kredi kartı boşaltıldı, yüzüğüne yatıldı, küçük sevgili de bu arada meşhur oldu.
Üzülüyor muyum, hayır...
Paylaş