Paylaş
BU KİTAP SEYREDİLİYOR: “Dolunay Kırmızısı”, Türkiye’nin ilk “fijital” (fiziksel ve dijital) romanı. Romanda geçen bazı sahneler, 50 kişilik bir yapım ekibi tarafından kısa filmler olarak çekildi.
Okurlar, kitaptaki QR kodlarını telefonlarına taratarak videoları izleyebiliyor. Tara Yayınevi’ni kutlamak lazım. İnanılmaz bir yenilik!
Okul kitaplarına falan uyarlandığını düşünsenize... Peki bu yenilik, roman türünde hayal gücünü öldürür mü dersiniz? Madem psikiyatr, artık onu da kitabın yazarı Haşmet Işıklı düşünsün.
BU FİLMLER OKUNUYOR: Bir arkadaşım Adana’da katılmış; o kadar etkilenmiş ki telefona sarıldı. Yönetmen Cem Başeskioğlu...
Film okumaları yapıyor. Ne mi demek “film okuması”? Filmden kareleri, edebiyat ve sinema dili açısından ekranda göstererek anlatıyor.
Filmdeki göndermeler, imgeler beyazperdeye yatırılıyor. Yüzlerce filmi böyle anlatabiliyormuş.
Google’a baktım: Zaten Marmara Sinema Televizyon mezunu. Arkadaşım Adana’da Bergman’ın “Persona” filminin okumasına katılmış. İstanbul’da da ayda iki kez film okuması yapıyormuş Başeskioğlu.
Kendisini aradım: Bu akşam saat 20.00’de, Beyoğlu Ada Sahne’de, Kostas Ferris’in “Rebetiko” filmini okuyacakmış.
MAGAZİN-HUKUK-GÜNDEM
Bizim “suçun şahsiliği” diye bir şiarımız yok muydu?
Sıla’yla yaşananlardan sonra Ahmet Kural ve ortağı Murat Cemcir’in bir bankayla yaptıkları reklam anlaşması bozuldu. Başka anlaşmaların da iptal olduğuna dair söylentiler dolaşıyor.
İyi, güzel de bu vakada Murat Cemcir’in kabahati ne?
Bizim “suçun şahsiliği” diye bir şiarımız yok muydu?
Birinin bir kabahati yüzünden anasına, babasına, çocuğuna, ortağına fatura kesilebilir mi?
Peki şu durumda, Murat Cemcir’in uğradığı/uğrayacağı kayıpları Ahmet Kural’ın mı tazmin etmesi gerekecek?
Keşke vaktinde şu hukuk derslerine biraz daha çok çalışsaymışım.
SOSYAL MEDYA-TOPLUM-İNSAN
Güldüğün/güldürdüğün zaman çok güzel oluyorsun Türkiye
Geçen hafta “Krem dö la krem’in Instagram’ı” başlığıyla Viell uygulamasını yazmıştım.
Hani şu Sabancılar’ın, Çalıklar’ın, Garihler’in üye olduğu uygulama.
Hemen itiraz geldi: “Sen ayrımcılık yapıyorsun, varlıklıların Instagram’ını yazıyorsun da yoksullarınkini niye yazmıyorsun?”
“O ne ki?” dedim. Tiktok diye başka bir uygulamaymış. Bir bakayım dedim; üç gündür esiriyim. Gülmekten yerlere yatırıyor insanı.
Koca koca insanlar, yaşlı-başlı adamlar, neneler... Pazarcı esnafı, aileler... Herkes tiyatrocu, herkes kabareci, herkes komedyen.
Üşenmemişler; organize olmuşlar; ne filmler ne klipler...
Bunca zam, dert, tasa arasında...
Bir kere daha anladım ki...
Bu halkta bu mizah duygusu oldukça bize hiçbir şey olmaz.
Güldüğün/güldürdüğün zaman çok güzel oluyorsun be Türkiye!
Paylaş