Paylaş
Karahan Çantay: 1995 Türkiye “erkek güzeli”.
Aradan çeyrek yüzyıl geçmiş, artık kullanmıyoruz bu “erkek güzeli” lafını. Onun yerine “best model” falan diyoruz. Allah’tan aynı dönem bu isimde bir şarkı yapmış da kayıt altına almış Sezen Aksu: “Seni pamuklara sarmalar sararım”...
Karahan Çantay’a neden bu kadar üzüldük?
Bir kere adı üstünde:
“Erkek güzeli.”
İnsan ayrımcı davranıyor, yakışıklıya/güzele nedense daha bir kıyamıyor, en baş sebep bu galiba.
Televizyon-dizi sektörünün formülü gibi:
Ağlarken de, gülerken de, bağırıp, savaşıp sevişirken de... Güzele daha çok yakıştırıyoruz bu halleri. Ona ilgimiz kabarıyor, onu takip ediyoruz, ona reyting sağlıyoruz. Ama bizim “erkek güzeli”mizin ölüm biçimi de trajik.
90 yaşında, çoklu organ yetmezliğinden hayatını kaybetse...
Zaten uzun süredir beklenen bir mukadderat olsa... Kabullenmesi daha kolay.
Ama kaza...
Motor kazası...
Genç bir yaşta...
Allah sevenlerine sabır versin. Detaylara girdikçe üzüntünüz artıyor: “Neden matematik öğretmenliği yapıyormuş ki? Ne alaka?” diye soruyorsunuz.
Meğer ODTÜ’lüymüş.
En zorlarından: Matematik bölümü. Yakışıklı ama aynı zamanda Japonca falan bilen, geleceği parlak öğrenci. Mezuniyetine 1 sene kala “erkek güzeli” seçilince bütün hayatını değiştirecek olaylar zinciri başlıyor. Bütün bu parlaklığın yanına bir de “erkek güzeli” olmak güzel bir şey tabii.
Ama bir Kenan İmirzalıoğlu, bir Kıvanç Tatlıtuğ olabilecekken o kendini Tayland’da, mobiletli bir matematik öğretmeni olarak buluyor.
Keşke o yarışmaya girmeseydi, belki de hiç kazanmamalıydı...
“Türkiye’nin en güzel erkeği” hiç evlenmeden, bekar öldü.
O yarışmaya girmeseydi belki her sıradan insan evladı gibi bir yuva kurabilecek, aile sahibi olabilecekti.
“Güzellik” başa bela derler ya, tam da bu işte.
Kırgın ayrılmış olsalar bile
Ama en hüzünlüsü insanın memleketinden uzakta ölmesi.
Uçak Türk hava sahasına girince benim bir içim rahatlıyor mesela.
Artık düşsek de Türkiye’ye düşeceğiz, kendi çöplüğüme, kendi insanlarımın dibine...
Ümidi bırakan yaşlılar onun için “Beni evime götürün” demiyor mu?
İnsanlar bunun için yıllar önce ayrıldıkları memleketlerine gömülmek istemiyor mu?
Gittiği, terk ettiği sırada oraya kırgın ayrılmış olsalar bile.
“Erkek güzeli”nin ablası, Türkiye’den kırgın ayrıldığını söylemiş.
Türkiye’de son görüldüğünde “En popüler olduğum dönemde ülkeyi terk etmek zorunda kaldım. Zamanı gelince konuşurum” demişti.
Üzülüyorsunuz, çünkü bazen o “zaman” hiç gelmiyor işte.
Hıncal Abi bana büyük yürüyor
Sabah yazarı Hıncal Uluç son yazımı eleştirmiş.
Eleştirmiş ama kıyamadan: Aynı zamanda iyi bir yazar olduğumu söyleyip, hazırladığım köşeye tiryaki olduğunu da ekleyerek.
Bundan 3 ay kadar önce de yine benim için “Ne zaman bir şeyi yazmaya niyetlensem, bakıyorum, Savaş’ın köşesinde çıkmış bile... Benim yazı daha çıkmadan eskiyor yani... Bravo Savaş! Hürriyet’te yeni merakım sensin... Gözlerinden öperim” diye bal damlatmıştı kaleminden.
O yüzden ben de cevap hakkımı bambaşka tatlı bir hikâyeden yana kullanmak istiyordum.
Bu köşe formatı ilk başladığında hazırladığım taslaklarım kenara atılıp bana söylenen “Hıncal Uluç’a benzemen lazım”dı.
Aslında o gün bugündür ona gayret ediyorum.
Rol model gösterilen kişiden böyle şeyler işitmenin önemi o yüzden daha büyük.
Paylaş