Paylaş
Taner Tolga Tarlacı gittiği her yerde, girdiği her delikte olay çıkaran bir suç makinesi gibi. Türkiye’de kesinleşmiş hapis cezaları nedeniyle Kıbrıs Rum Kesimi’ne gitmişti. Ben istesem vize vermezler, nasıl girebildiği muamma.
Ama iyi ki girmiş, Cumhuriyet tarihinde yaptığımız en başarılı ihracat.
Orada da rahat durmadı tabii, kesici aletle gasp yaptığı için 6 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Hapisten çıktı, bu kez hastanede taşkınlık çıkardı. Polise mukavemet gösterdiği için tekrar hapsi boyladı.
Bu kez de içeride yemek sırasında tartıştığı üç mahkûm onu döverek hastanelik etti; gardiyanlar kurtardı.
Olayın ardından 3 gün gözetim altında tutulduktan sonra tek kişilik hücreye alındı. Dua edelim de sınır dışı falan etmesinler.
Son bakıştaki o gözler
2022 Dünya Kupası çeyrek finalinde Hollanda ile Arjantin arasında oynanan maça Lionel Messi ile Wout Weghorst arasındaki hırlaşma damga vurmuştu.
Maç sonunda Weghorst, Messi’nin elini sıkmak istemiş, Messi kendisine uzatılan eli havada bırakarak yürümüştü.
Sonra Messi röportaj yaparken kendisine bakan Weghorst’a “Ne bakıyorsun aptal!” demişti. Soyunma odasındaki o anlara ait yeni bir görüntü düştü.
Weghorst’un Messi’ye bir bakışı var kiii... Of, of, of kanından içse doymayacak!
İlhan İrem anılıyor
Yarın, temmuzda aramızdan ayrılan İlhan İrem’in doğum günü. Eşi Hansu İrem, sanatçı için bir anma programı düzenlendiğini duyurdu.
Önce Moda’da 12.00-14.00 arasında Beyaz Yelkenler geçit töreni gerçekleştirilecek, sonra 15.00’te Aşiyan Mezarlığı’ndaki kabrinde buluşulacak.
“İşte Hayat”, “Olanlar Olmuş”, “Konuşamıyorum” gibi birçok unutulmaz şarkıya imza atmış olan müzisyen Aşiyan Mezarlığı’na gömülmeyi vasiyet etmişti.
Bu mezarlıkla ilgili şehir efsanesiyse şöyle:
Genç bir adam, bir gece o civardan geçerken ağlayan çok güzel bir kız görür. Kıza neden ağladığını sorar, kız da kısa süre önce oradaki bir trafik kazasında iki arkadaşını kaybettiğini, onun için ağladığını söyler.
Hava soğuktur. Delikanlı kızın omzuna kendi ceketini asar. Kız evine gitmek istediğini söyler. Ama güzel kıza âşık olan delikanlı nerede oturduğunu öğrenebilmek için onu evine kadar takip eder. O geceden sonra devamlı o civarda dolaşmasına rağmen güzel kıza bir daha asla rastlayamaz. En sonunda cesaretini toplar ve gidip evinin kapısını çalar. Kapıyı açan annesine kızı görmek istediğini söyler. Anne, kızının 2 yıl önce bir trafik kazasında iki arkadaşıyla birlikte öldüğünü söyler.
Delikanlı inanamaz, kızı gördüğüne emindir ve üzerindeki kıyafeti bile tarif eder. O kıyafet güzel kızın öldüğü gün üzerinde olan kıyafettir. Annesiyle babası inanması için delikanlıyı kızın mezarına götürürler. Kızın mezar taşında delikanlının üşümemesi için omuzuna taktığı ceket asılıdır. Âşık delikanlı oracıkta aklını kaybeder. Bir süre sonra kızın annesi ve ardından babası da vefat eder. Babasının vasiyeti şu şekildedir:
Her kim ki o noktadan geçer, orada hayatını kaybeden üç genç için üç kere kornaya bassın. Böylece güzel kız ile delikanlının hikâyesi nesilden nesle aktarılır...
Gerçek ya da değil. Hakikat ya da efsane. Önemli olan inanmak. Işık ve sevgi ile.
Londra’da Oxford vardı da...
Kütüphane Haftası etkinlikleri kapsamında adının verildiği Vefa Lisesi Kütüphanesi’nde konuşan Prof. Dr. İlber Ortaylı, çok dikkat çekici bir açıklama yaptı:
“Bazı üniversiteleri açmasak iyi olurdu. Şırnak’ta üniversite olmaz. Bu çok açık bir şey. Şırnak’ta kim okur üniversiteyi? Kim ders yapar orada? Çocuk burada, büyükşehirde okuyacak, büyükşehri görecek. Oraya gidip üniversite açmakla mı olur bu iş?”
İbrahim Tatlıses’in meşhur “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” sözü geldi aklıma.
Şırnak Üniversitesi’ni tenzih ederek söylüyorum, İlber Hoca haklı. Üniversite sadece ders verilen bir yer değildir çünkü. İnsana bir dünya görüşü, hayat bilgisi, kültür-sanata erişim, çoğulculuk farkındalığı, başka kimliklerle sosyalleşme gibi imkânlar sunan bir iklimdir üniversite.
Bu da ancak büyük metropollerde mümkündür demeye getiriyor Hoca. Bunlar yoksa ancak “yüksek lise” olur orası.
Diğer taraftan da Hoca haksız. Dünyanın en iyi üniversitelerini düşünüyorum: Harvard ve MIT mesela. Hemen yanında koca Boston dururken gidip 100 bin nüfuslu Cambridge’e kurmuşlar bu üniversiteleri.
Hakeza Oxford...
İngiltere’nin başkenti Londra’da değil, yine 150 binlik Oxford şehrinde.
Hoca yine soktu beni bir ikileme, öylece kalakaldım.
Paylaş