Paylaş
Son dönemde ibrem Getir’den yana kaydı ama hem Getir’in hem de Yemek Sepeti’nin uzun yıllardır müşterisiyim.
Yemek Sepeti’yle ilgili özel bir durumum da var, ilk kurulduğunda Nevzat Aydın’la o küçücük ofisinde ilk röportajı yapan gazeteci de bendim.
“Vay be, ne güzel fikir, benim niye aklıma gelmedi ki” diye hayıflana hayıflana...
Sonra Yemek Sepeti aldı, yürüdü. Yeni merkezlerini son ziyaret ettiğimde o küçük ofis NASA gibi bir yere dönüşmüştü artık.
Türkiye’nin her yerindeki siparişleri dev ekranlardan anlık olarak takip edebiliyor, siparişlerin akışına göre hava durumunu bile tahmin edebiliyorlardı: Eve siparişler arttığına göre, filanca ilçede yağmur yağıyor olmalı...
Sonra Getir girdi hayatımıza. Sadece bizim değil, İngilizlerin, Almanların, Amerikalıların, Hollandalıların da hayatına.
Çünkü Türkiye’deki operasyonlarını yurtdışına taşımışlardı. Gururlandık haliyle.
Hatta tanıtım için Tottenham gibi dünyaca ünlü bir kulübün sponsorluğunu falan üstlenmişlerdi.
İşin mali ve teknik kısmından anlamam ama kısa süre önce yurtdışı operasyonlarından çekildiklerini duyduk Getir’in.
Ülkenin tanıtımı, istihdam, katma değer, vergi kaybı gibi açılardan üzücü haber.
Umarım bir yolunu bulup tekrar girerler o pazarlara ve bu kez kalıcı olurlar.
Fakat bu iki büyük ve başarılı şirket şu anda ilginç bir polemikle anılıyor.
Yemek Sepeti’nin kurucusu Nevzat Aydın ile Getir’in kurucusu Nazım Salur sosyal medyada birbirlerine girdi.
Her şey Nevzat Aydın’ın şu paylaşımıyla başladı:
“Tatsız. Getir’in antrenman sponsoru olup 3 yıllık anlaşma imzaladığı Tottenham’a 5 milyon pound borcu varmış. Türkler olarak Premier League’de de sirayet ettik...”
Sonra Nazım dedi ki:
“Nevzat bir iş bulup kendine onunla gündem olsan? Borç falan yok. Haber asılsız. Ne kadar da seviniyorsun Getir ile ilgili olumsuz bir şey gördüğünde. Hasetliğin de bir ölçüsü olmalı...”
Sonra Nevzat dedi ki:
“Kendime göre bayağı yoğunum, sağ ol. İçinde olduğum sektörle ilgili bayağı flaş bir gündemsiniz bence. Duyduklarımın ve bildiklerimin küçük bir kısmını bile yazmadım Nazım. 2 milyar dolar batırdın da benim iki yazımı mı kaldıramadın? Hasetlik demişsin de onu çok anlamadım neye hasetlik edeceğimi...”
Sonra Nazım dedi ki:
“Biz yüzde 93 ciromuzu yaptığımız Türkiye’de operasyonlarımıza devam ediyoruz. Dükkânı kapatmadık, şirketi satmadık ki para batmış olsun. Markamıza yerli yersiz saldırırsan hukuki yolla cevap alacaksın. Sana başka da cevap vermeyeceğim. İşim çok gerçekten...”
Dedim ya, Nevzat’ı tanırım.
Bu işin Türkiye’de öncülüğünü yapan bir dâhi.
Nazım’ı tanımam ama o da işi bir üst seviyeye taşıyıp yurtdışına taşıyan kişi.
Başarıya bu açıdan bakıldığında aslında abi-kardeş gibiler.
Ayıptır beyler, gurur duyarken utandırmayın bizi.
Oyuncak sanatı
İlhak Altıparmak’ın “Birini Yumuşakça Sevmek Mümkün mü?” adlı eseri.
Bu yıl 11’incisi düzenlenen Mamut Art Project, 26 Mayıs’a kadar Yapı Kredi bomontiada’da ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek.
Yılda 20 bin kişinin ziyaret ettiği serginin yeni konseptiyse oyuncak.
26 sanatçının oyuncak tasarımını sanata dönüştüren işleri Trendyol üzerinden de satışa sunuluyor.
Can ve Kıvanç’ın Burak’tan farkı
Kıvanç Tatlıtuğ, Can Yaman, ve Burak Özçivit...
Üçü de oyuncu, üçü de yakışıklı, üçü de popüler, üçü de zengin. Fakat bütün bu benzerliklere rağmen aralarında bir fark var.
Dubaili bir aile, Can Yaman’la tanışıp yemek yemek için 1 milyon Euro teklif etti ama Can bunu reddetti.
Kıvanç Tatlıtuğ 12 milyon lira karşılığında Kuveyt’te bir mağaza açılışına davet edildi ama Kıvanç kariyerine ters bulduğu gerekçesiyle bunu reddetti.
Tıpkı Brad Pitt’in, Keanu Reeves’in, Nicolas Cage’in yapacağı gibi.
Ama Özçivit koştur koştur her yerde.
Rusya, Ukrayna’yı işgal etmiş, bütün dünya ambargo uyguluyor, Burak Moskova’da kadın hayranlarıyla yemekte.
Romanya’da mağaza açılıyor, hoop Burak...
Kuveyt’te 80 zengin kadın toplaşmış, bizimki hazır ve nazır. Dubai, Slovenya, Moldova...
Paranı kazan, tabii ki kazan da, biraz da seçici ol. Bu kadar mı paraya sıkıştın?
Senin de eşinin de tonla parası var.
Karan’ın bile yedi sülalesine yeter.
Paylaş