Paylaş
Anadolu’yu işgale yeltenip İzmir’den denize dökülüşlerinin üzerinden (9 Eylül 1922) tam 102 sene geçmiş yahu. Bir asırdan fazla!
Bizim öyle bir derdimiz yok. Rahatızdır, Yunanistan, Yunan müziği, Yunan mezesi, Yunan adası gibi konularda.
Çin’den İngiltere’ye tarih boyunca savaştığımız onca ülkeden önemsiz bir tanesi gözüyle bakarız, çok da takılmayız komşumuz Yunanistan’a.
Fakat ne kuyruk acısıymış arkadaş, hâlâ bir hazımsızlık, hâlâ bir ciyaklama, hâlâ bir hadsizlik...
En son Despina Vandi, Çeşme’de Türk Eğitim Vakfı yararına düzenlenen konserde Türk bayrağı ve Atatürk posteri olduğu için sahneye çıkmadı.
Neymiş efendim, kendi memleketimizde, kendi bayrağımızı asamayacakmışız, ülkemizin kurucusunun fotoğrafını koyamayacakmışız!
Bu olayın ardından Despina Vandi, Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli tarafından şehirden kovuldu, kibarca Çeşme’yi terk etmesi istendi.
Az bile yapmış bence, keşke toptan ülkeyi terk etmesini isteseymiş.
Çünkü biliyoruz ki Despina’nın asıl derdi bizatihi Türk bayrağı ve Atatürk’le.
Yoksa internette kısacık bir tarama yaptığınızda görüyorsunuz ki mesela bir kuzey Amerika turnesine gittiğinde bir değil, iki bayrağın (Hem ABD hem Kanada) önünde posterleri basılmış, hanımefendinin buna hiç itirazı olmamış.
Azılı azınlığın esirleri
İşin özüne indiğinizde fark ediyorsunuz ki mesele Yunan sanatçı meselesi de değil. Komşumuzda öyle azılı bir milliyetçi kesim var ki sanatçılar böyle bir görüntü verdiklerinde inanılmaz bir linç kampanyası başlatıyorlar.
2016’da Yunan şarkıcı Antonis Remos’la bir röportaj yapmıştım. Böyle en Egelisinden, en keyiflisinden.
Bodrum’da denize masa atmıştık... Çıplak ayak suyun içinde fotoğraf çektirmiştik falan. Konu dönüp dolaşıp Remos’un Selanikli olmasına ve Atatürk’e gelmişti.
Adamcağız da “Atatürk’le hemşeri olmaktan gurur duyuyorum” demişti, başlık yapmıştım.
Aman Allah’ım, Yunanistan ayağa kalktı. Adamın evinin önünde medya ordusu; evinden çıkamıyor; “Tam olarak ne dedi” diye beni arayan Yunan gazeteciler ve Antonis’in bana telefon açıp çok zor durumda kaldığını, soran eden olursa mümkün mertebe konuyu söndürmeye çalışmamı rica ettiği konuşması... Ama işte bazen azgın azınlıklar bu kadar basit, bu kadar masum bir konuda bile koca toplumu esir alabiliyor.
Sen bak dalgana Madam Despina
Diyeceğim o ki sen bunları kafana çok da takma Despina. Savaşta yenilen lideriniz Venizelos bile 12 yıl sonra Mustafa Kemal’i Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti 1934’te...
Kasma, gerilme.
Tıpkı Sezen Aksu’nun o şarkısında söylediği gibi:
“Kur masayı Madam Despina / Kirli beyaz muşamba örtüleri ser / Çek sediri asmanın altına / Yanında bir ince Müzeyyen Abla...”
Olan biten 100 sene öncesinde kalmış, sen bak dalgana.
“İmparator”un hep şımartılan şehzadesi
Kalp ameliyatı geçiren İbrahim Tatlıses, hastanede kendisini ziyaret etmeyen kızı Dilan Çıtak’a yönelik bir açıklama yaptı:
“Keşke bu kadar param olmasaydı da huzuru bulsaydım. Çünkü para bazen bela oluyor. Az param olsaydı bu kadar olay olmazdı...”
İbrahim Tatlıses’in uzun yıllar reddettiği kızı Dilan Çıtak “şiddet” konulu bir paylaşım yapmıştı en son.
Sanırım gerekçe Bodrum’da oturduğu ev için İbrahim Tatlıses’in kira istemesi.
İbo için çok şaşırtıcı bir durum değil.
Yıllardır kavgalı olduğu oğlu Ahmet Tatlı’nın çocuğuyla da benzer bir durum yaşadı, torununun evi boşaltmasını, geriye dönük yıllarca birikmiş kiranın ödenmesini istemişti.
İbrahim Tatlıses parasının çokluğundan şikâyet edeceğine vicdanının azlığına yakınsa zaten bu kadar olay yaşanmayacak.
Bir de böyle her durumun ardından “Babam da babam” diye paylaşım yapan İdo Tatlıses yok mu?
Tamam, “İmparator’un şımartılan ve konforlu şehzadesi”sin, anladık...
Ama sen de geldin 32 yaşına...
Bir kere de doğruya doğru, eğriye eğri de kardeşim.
Açık hava tımarhanesinde bugün
Bülent Ersoy “Dünya Güzellerim Tatilde” adlı programdan 11’inci bölüm itibarıyla ayrıldığını duyurmuş, gerekçe olarak da programın makyörünün erkeklerle uygunsuz ilişkilerini göstermiş. Önü-başı yok. Fıkra bu kadar. Bitti.
Paylaş