Paylaş
Askerde komutanlar, biz kısa dönemleri iğnelemek için şöyle derlerdi: “Çocuklar bir gün savaş çıkar ve sizi de orduya çağırırlarsa mutlaka gelin. Bilin ki vatan çok zor durumda...”
Mahrem videosu ortalığa dökülen Kerimcan Durmaz vakasında istediğiniz gibi düşünebilirsiniz.
Ama bir de destek verip kendi içinde bölünenler var ki evlere şenlik.
Şimdiii... İkisi de destek veriyor ama kalibre farkına bak!
İlki Didem Soydan.
Kerimcan’la bir fotoğrafını paylaştı; “Neden?” diye sorulunca da altına şöyle bir cevap döşendi:
“Ben Kerimcan’ın o paylaşımı isteyerek yayınlamadığına eminim. Gerçekliğine inandığım durumlarla ilgili kimseye eyvallahım yoktur. Rahatsız olanlar ışık hızıyla hesabımdan gidebilirler.”
Bu kızın bu “entelektüel Demet Akalın” giderlerine bayılıyorum, sarılıp öpesim geliyor.
Bakın bu da Tuğba Ekinci’nin verdiği destek:
“Ben senin neden yanındayım? Çünkü sen de insansın, hata yapabilirsin. Bugün sana terbiyesiz diyenler, kim bilir mahrem yerlerini günde kaç kere kimlere atıyorlardır.
Üzülme, erkek adamın malı meydanda olur. Beğenmeyen bakmasın, sevmesin, zorla mı?”
Hanım hanım, ne diyorsun sen?
Neye bakıyoruz, neyi beğenmiyoruz?
Hangi meydanlarda geziyorsun, ne görüyorsun?
O zaten bir halt etmiş...
İnsanları kışkırtacak, gaza getirecek sözlere ne gerek var.
İnsanın Tuğba Ekinci gibi destekçisi olacağına, Didem Soydan gibi düşmanı olsun.
KUMANDANIN UCUNDA
Nusret ne kadar kızsa o kadar haklı
Televizyonda mutlaka denk gelmişsinizdir: Eskiden reklamlar o markanın hiç rakibi yokmuş gibi yapılır, rakipten bahsedilmez, kendi ürünü ön plana çıkarılırdı.
Meğer ne huzurluymuşuz.
Şimdi devir, rakibine doğrudan saldıran hatta bir nevi aşağılayan agresif reklam/reklamcıların devri.
İlki, bir soğuk çay markasından gelmişti. Kola içenleri “kolaya kaçmak”la itham eden bir reklam...
Şimdi bir hamburger zincirinin doğrudan Nusr’et’i hedef alan reklamı dönüyor.
Nusret Gökçe’yi karikatürize etmişler, müşteriye şov yaparken yanıyor, tutuşuyor falan...
Sonunu da “Bizde şov yok, gerçek lezzet var” gibisinden bitiriyorlar.
Sanki hayatımızda hiç kavga gürültü yok, bir de reklamlarda izleyeceğiz.
Unutmayın, tüketim gücü bizim elimizde.
İstersek öyle bir sille vurabiliriz ki ne o reklamlar, ne onu akıl eden reklamcılar ne de buna tenezzül eden marka sahipleri kalır.
Dilber Ay’ın ardından
Tabii ki her ölüm üzücü ama bazıları daha çok şey alıp götürüyor insandan. Tanımam etmem ama nedense çok severdim Dilber Ay’ı.
Çok gerçek gelirdi bana, bir Gogol karakteri kadar gerçek, bir Gorki karakteri gibi “Ana”, anaç. Mesela gazeteci Cüneyt Özdemir...
Maduro gibi onca önemli işi arasında en çok hangi haberiyle, röportajıyla gurur duyuyordur bilmem ama ben Dilber Ay’la yaşadıkları “Zorunda mıyım” hikayesini 1 numaraya koyarım.
Canlı yayında gerçeğin, sahiciliğin ta kendisi. Türk medya tarihinin en “tatlış” anı olarak girecek kayıtlara.
Başımız sağ olsun.
Paylaş