1963 yılında kurulan Anayasa Mahkemesinden önce iki siyasi parti kapatılmıştı. Sonrasında ise 24 adet kapatılan parti ile toplamda 26 parti Türkiye’de kapatılmış durumda. Şimdi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği gerekçesiyle AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine dava açtı. Bu dava ile ilgili hukuki sürecin nasıl işleyeceği konusunda fazla bilgim bulunmaması nedeniyle hukuk anlamında yorum yapamayacağım.
Ak Parti kapatılır veya kapatılmaz ama davanın sonuçlanmasına kadar geçecek süreçte piyasalar üzerinde önemli bir baskı hissedilecek. Sonuçta kapatılması istenen parti tek başına iktidar partisi...
Küresel piyasalarda hareketliliğin veya volatilitenin hüküm sürdüğü bir konjoktürde ortaya çıkan bu gelişme finansal piyasaları etkileyecek ve bir belirsizlik dönemine girilecektir diye tahmin etmekteyim.
Özellikle son dönemde yurtdışı haberler paralelinde piyasalarda volatilite zaten artmış durumda iken yurtiçindeki bu gelişme piyasalarda çok olumsuz bir etki göstermese de belirsizlikle birlikte baskı sürekli hissedilecektir.
Anayasa Mahkemesinde açılan bu dava ekonomiyi mutlaka etkileyecektir. Avrupa Birliği yolundaki gelişmeler, yapılması gereken reformlar, ayrıca 2008 yılı için planlanan özelleştirmeler belirsizlik uzadığı takdirde duraksayabilir. 2007 yılında 22 milyar dolar seviyesine ulaşan doğrudan yatırım yabancı girişi belki de 2008 yılı için hedeflenen yerlere gelemeyecek.
Son 12 aylık cari açık büyümeye devam ederek 38.9 milyar dolara ulaştı ve ülke ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Doğal olarak burada da yabancıların tavrı çok önem kazanıyor.
YATIRIMCI NE YAPMALI
Bu arada yatırımcılara önerim, hareketli beklediğim önümüzdeki dönemde strese girmeden karar almaları ve daha çok iniş ve çıkışların yaşanabileceğini bilmeleridir. Panik hareketlerden uzak kalıp, gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışındaki gelişmeler yakından izlenmeli ve Amerika’da başlayan global krizin devam ettiği akıldan çıkarılmamalı.
Özellikle son yıllarda global piyasalarda görülen olumlu hava, diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye piyasalarını da oldukça pozitif yönde etkiledi.
Siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte Türkiye piyasalarına önemli tutarda portföy yatırımları ile birlikte doğrudan yatırım şeklinde yabancı sermaye de geldi.
Ancak Amerika’da geçen yılın ortalarında başlayan subprime krizi ile birlikte global piyasalardaki pozitif hava bir anda döndü ve yatırımcılar açısından
dikkatli ve tedirgin bir bekleyiş dönemi başladı. Bundan sonra yurtiçi ve global piyasalarda açıklanan veriler titizlikle takip edilmeli.
Ancak özellikle 2007 yılı son çeyreğinde Amerika da başlayan ve küresel etki yaratan subprime kredilerde oluşan krizin tüm ekonomileri etkilemesi ve yine Amerika'da oluşabilecek bir resesyon, yatırımcıları olumsuz beklentilere doğru yönlendirdi. Kişisel beklentim ise böyle bir resesyon olmayacağı yönündedir.
Türkiye'ye dönersek, 2007 yılında yapılması gereken bazı yapısal ve makro reformlar yerine getiriledi. Avrupa Birliği ilişkilerinde gerekli somut adımlar atılamadı ve bu konu ikinci planda kaldı.
Enflasyon ve büyüme oranlarındaki sapma ve ayrıca cari açık rakamları baz alındığında 2008'in zor bir yıl olacağı bekleniyor. Ancak yine geçtiğimiz yıl ulaşılan ihracat rakamları ve yabancı sermaye girişi sevindiricidir.
2007 yılında YTL yüzde 17,7 ile dolara karşı en fazla kazançlı çıkan para primi oldu. YTL'nin aşırı değerli oluşu ihracatçıyı sıkıntıya sokarken, ithalatı ucuzlatmakta, dış ticaret açığı ve cari denge de dikkat çekmektedir.
Bu arada geçtiğimiz hafta Petrol İş sendikasının Danıştay'da açtığı temyiz davasında Danıştay'ın Petkim in özelleştirme sürecini durdurması, bekleyen özelleştirmeleri belli ölçüde negatif yönde etkiliyebilir. Bilindiği gibi 2008 içinde Halkbank blok satışı, Telekomun bir kısım halka arzı ayrıca Otoyol,Enerji Dağıtım özelleştirmeleri planlanıyor.
Türkiye'nin 2008 yılı makro hedefleri irdelendiğinde ise geçtiğimiz yıla göre iddialı rakamlar olduğu görülüyor. Son dört yıldır % 6,5 olan faiz dışı fazla % 5,5 ,yine büyüme oranı da % 5,5 olarak açıklandı. 2008 de hedeflenen % 4'lük enflasyonun ise açıklanan son zamlarla birlikte tutturulması zor gözüküyor.
2008 yılının tartışılacak konularından biri de IMF ile yeni bir anlaşmaya gidilip gidilmiyeceği. Bilindiği gibi mayıs ayında IMF ile olan stand by sona erecek.
Türkiye'nin mevcut durumda yabancı piyasalarla, özellikle gelişen piyasalarla bir korelasyonu olmasına karşın, yabancı yatırımcıların porföy dağılımında Türkiye'nin payı diğer benzer ülkelerle karşılaştırıldığında daha az seviyede. Beklenen not artırımlarının gerçekleşmesi durumunda Türkiye nin yatırım yapılabilirlik konusunda payının artacağı düşünülüyor. Bu yıl beklenen not artırımları ile birlikte piyasalar hareketlenebilir.