Sarper V. Özten

Piyasalar mutlaka etkilenecek

18 Mart 2008
Geçen hafta cuma günü piyasalar kapandıktan sonra Yargıtay'ın AKP’nin kapatılması isteği ile Anayasa Mahkemesinde dava açtığı haberi ile piyasalar bir anda şok yaşadı.

1963 yılında kurulan Anayasa Mahkemesinden önce iki siyasi parti kapatılmıştı. Sonrasında ise 24 adet kapatılan parti ile toplamda 26 parti Türkiye’de kapatılmış durumda. Şimdi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği gerekçesiyle AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesine dava açtı. Bu dava ile ilgili hukuki sürecin nasıl işleyeceği konusunda fazla bilgim bulunmaması nedeniyle hukuk anlamında yorum yapamayacağım.

Ak Parti kapatılır veya kapatılmaz ama davanın sonuçlanmasına kadar geçecek süreçte piyasalar üzerinde önemli bir baskı hissedilecek. Sonuçta kapatılması istenen parti tek başına iktidar partisi...

Küresel piyasalarda hareketliliğin veya volatilitenin hüküm sürdüğü bir konjoktürde ortaya çıkan bu gelişme finansal piyasaları etkileyecek ve bir belirsizlik dönemine girilecektir diye tahmin etmekteyim.

Özellikle son dönemde yurtdışı haberler paralelinde piyasalarda volatilite zaten artmış durumda iken yurtiçindeki bu gelişme piyasalarda çok olumsuz bir etki göstermese de belirsizlikle birlikte baskı sürekli hissedilecektir.

Anayasa Mahkemesinde açılan bu dava ekonomiyi mutlaka etkileyecektir. Avrupa Birliği yolundaki gelişmeler, yapılması gereken reformlar, ayrıca 2008 yılı için planlanan özelleştirmeler belirsizlik uzadığı takdirde duraksayabilir. 2007 yılında 22 milyar dolar seviyesine ulaşan doğrudan yatırım yabancı girişi belki de 2008 yılı için hedeflenen yerlere gelemeyecek.

Son 12 aylık cari açık büyümeye devam ederek 38.9 milyar dolara ulaştı ve ülke ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam ediyor. Doğal olarak burada da yabancıların tavrı çok önem kazanıyor.

YATIRIMCI NE YAPMALI

Bu arada yatırımcılara önerim, hareketli beklediğim önümüzdeki dönemde strese girmeden karar almaları ve daha çok iniş ve çıkışların yaşanabileceğini bilmeleridir. Panik hareketlerden uzak kalıp, gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışındaki gelişmeler yakından izlenmeli ve  Amerika’da başlayan global krizin devam ettiği akıldan çıkarılmamalı.

Yazının Devamını Oku

Kredi karşılık oranları yeterli mi?

5 Mart 2008
Bankacılığın en zor konularından biri de kredi verme ve verilen kredileri zamanında tahsil edebilmektir.
 Bunun için kredi verme bankacılıkta en riskli işlerden biri olup, bu konuda görev yapan banka yönetimlerine ve onları denetleyen otoriteye büyük görevler düşer.
 
Son dönemde bankacılık kurumunun bugünkü kriz ortamını dikkate alarak yaptığı kredi karşılık oranı artırımını nitelik ve nicelik bakımından yeterli bulmak mümkün değildir.
 
Zira öncelikle standart nitelikli nakdi krediler toplamının yüzde biri ve teminat mektupları, aval ve kefaletler ile diğer Gayrinakdi krediler toplamının binde ikisi oranında karşılık ayrılması uygulamasında bir artırım söz konusu olmamıştır.
 
Sadece yakın izlemedeki nakdi krediler toplamı üzerinden ayrılan karşılık oranı yüzde bir arttırılarak yüzde ikiye, teminat mektupları, aval ve kefaletler ile diğer gayrinakdi krediler toplamının binde ikisi olan karşılık oranı binde iki arttırılarak binde dörde çıkarılmıştır.
 
Günümüzde Türk Bankacılığının ezberini bozarak yaptığı kredi uygulamaları sonucu sektörün kredi tutarı artmıştır. Bu tutar ile mevcut takibe intikal eden kredi tutarlarını kıyaslayarak sektörde takibe intikal oranının düştüğünü beyan etmek ve değerlendirme yapmak bizi yanlış sonuçlara götürür. Çünkü verilen krediler  belli bir zaman geçtikten sonra genellikle takibe intikal ederler. Buradaki zaman sürecini değerlendirmelerimizde hesaba katmalıyız. Bu bakımdan bugünlerde ifade edilen düşük oranlar bizi yanıltmamalıdır. söz konusu kredi riski, deneyimi ve organizasyonu nispeten yeterli olmayan bankalar başta olmak üzere sektörü sıkıntıya sokabilir. Bunun için genel karşılık oranlarını arttırma bir tedbir olarak görülmelidir.
 
Ayrıca bankalar tek tek ele alınarak geçmiş dönemde verdiği kredilerden takibe intikal oranları ve kredilendirme yetkinlikleri dikkate alınarak bankalar bazında özel genel karşılık oranlarının belirlemesinin uygun olacağı, böylece kredi riskine karşı ilave bir tedbir alınmış olabilecektir.
 
 
Zira sektörde ortaya çıkabilecek bir olumsuz gelişmenin sektörü nasıl etkilediği bilinen bir gerçektir. Otoriteye ve hükümete düşen, bu tedbirleri almanın yanında sektörde ortaya çıkabilecek olumsuzluklara gecikmeden anında müdahale edileceğinin ve bu tür yapıların sisteme zarar vermeden sistem dışına alınacağının bir genel global kriz ortamında bir kere daha hatırlanması ve hatırlatılması olmalıdır.
Yazının Devamını Oku

Paranızı korumaya bakın

22 Şubat 2008
Türkiye para ve sermaye piyasalarında yatırımda bulunan gerek yerli ve gerekse yabancı yatırımcıların, Türkiye’deki siyası ve ekonomik gelişmelerin yanı sıra küresel gelişmeleri ve açıklanan verileri özenle takip etmek zorunda oldukları son dönemde iyice anlaşıldı.

Özellikle son yıllarda global piyasalarda görülen olumlu hava, diğer gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye piyasalarını da oldukça pozitif yönde etkiledi.
 
Siyasi ve ekonomik istikrar ile birlikte Türkiye piyasalarına önemli tutarda portföy yatırımları ile birlikte doğrudan yatırım şeklinde yabancı sermaye de geldi.
 
Ancak Amerika’da geçen yılın ortalarında başlayan subprime krizi ile birlikte global piyasalardaki pozitif hava bir anda döndü ve yatırımcılar açısından
 
dikkatli ve tedirgin bir bekleyiş dönemi başladı. Bundan sonra yurtiçi ve global piyasalarda açıklanan veriler titizlikle takip edilmeli.

Yazının Devamını Oku

Yerli yatırımcılara haksızlık yapılıyor

15 Şubat 2008
Son günlerde tartışılan ve benim de ilgilendiğim ve dikkatimi çeken bir konu sermaye piyasaları araçlarının vergilendirilmesi.
Bu çerçevede vergi yükünün yerli ve yabancı yatırımcılar arasındaki karşılaştırmasıdır.
 
Türkiye’de gerçek kişiler açısından menkul sermaye iratları, iradı sağlayan menkul kıymetin türüne ve iktisap tarihine bağlı olarak stopaj, yıllık beyanname stopaj ve yıllık beyanname yoluyla vergilendirilir.
 
Menkul kıymetlerin ve diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar değer artış kazancıdır. Bu kazançlar ise hisse senedi, devlet tahvili, hazine bonosu, Eurobond ve özel sektör tahvilleri şeklindedir.
 
Bankalar ve aracı kurumlar vasıtasıyla elde edilen gelirlerin, stopaj yoluyla vergilendirilmesi irdelendiğindes Stopaj oranları repo ve mevduatta yabancılar için yüzde 15 olmasına karşın diğerlerinde sıfır seviyesind. Halbuki yerli yatırımcılar diğer gelirler bölümü için yüzde 10 vergi ödemekte.
 
Tabloya baktığımızda benim özellikle üzerinde durduğum konu, başta hisse senedi alım/satım kazançları olmak üzere repo ve mevduat gelirleri dışında yabancılardan vergi alınmamaktadır.
 
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından vergi alınırken, yabancı yatırımcılardan vergi alınmaması uygulaması eşitlik ilkesine aykırıdır diye düşünüyorum.
 
Bazı yazar ve üstatlar yabancılardan vergi alınması halinde yabancıların ülkeye gelmeyeceği ve aracı kurumların iş yapamayacağı ve kapanacak kurumların artacağını söylemektedir.
 
Benim kişisel düşüncem; yabancı yatırımcılar ülkeye sadece % 10 stopaj olmadığı için geliyor değiller. Yabancı yatırımcılar Türkiye’ye inandıkları için, siyasi ve ekonomik gelişmelere göre, gelecekle ilgili pozitif beklentilerde oldukları için geldiler ve Türkiye’ye inandıkları sürece de geleceklerdir.
 
Yerli yatırımcıdan vergi alınırken, yabancının ayrı tutulması bir kısım yurtiçi yerleşik büyük yatırımcıları, yurtdışından işlem yapmaya yöneltmektedir. Yani piyasa söylemiyle bıyıklı yabancılar oluşmaktadır.
 
Tahminimce bu yerli bıyıklılar, yurtdışından işlem yapmak için burada ödeyeceği komisyonun en az iki katını ödemektedir. Belki de burada işlem yapsalar yabancılara verdikleri komisyon kadar burada vergi ödemeyeceklerdir.
Yazının Devamını Oku

Küresel dalga sürüyor

8 Şubat 2008
2008 yılı tahminleri yaparken cari yılın geçmiş yıldan daha farklı, kazanmaktan çok varlıkları korumaya yönelik bir yıl olacağını bekliyorduk.
Yılbaşından itibaren geçirdiğimiz döneme baktığımızda piyasa beklentilerinde haklı olduğumuz ve yatırımcıların neredeyse her gün ekonomik veya finansal bir data takip etmek ve beklemek zorunda kaldıkları görülüyor.
 
Yine öyle beklentilerle dolu bir gün sonrasını değerlendirirsek, ABD kaynaklı resesyon endişelerinden kaynaklanan küresel dalganın devam ettiği görüyoruz.
 
Açıklanan datalara baktığımızda, ABD'de yüzde 1 düşüş beklenen aralık ayı konut satışları yüzde 1.5 düştü, Yıllık bakıldığında ise yüzde 24.2'lik bir gerileme söz konusu. Ayrıca, ABD hazine bakanı Paulson'un 'konut piyasası ekonomi için en büyük risk olmaya devam ediyor' şeklindeki açıklaması dalganın henüz durmadığını gösteriyor.
 
Merkez Bankalarının aldıkları kararlara baktığımızda, Avrupa Merkez Bankası yüzde 4 olan polika faizlerini piyasa beklentilerine paralel olarak değiştirmeyerek aynı seviyeyi korudu. Avrupa Merkez Bankası nın FED'i faiz indirimi konusunda takip etmesi için piyasalar tarafından bir baskı altında olduğu hissediliyordu. Toplantı sonrası açıklanan kararı yorumladığımızda, baskılara karşın Avrupa Merkez Bankası'nın kararlı olduğu anlaşılıyor.
 
RTÜK'ÜN ONAYI OLUMLU
 
Bu arada piyasalar açısından pozitif değerlendirilecek bir gelişme ise RTÜK tarafından geldi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ATV- Sabah satışına onay verdiğini açıkladı. Aralık 2007'de düzenlenen ihalede tek katılımcı Turkuvaz Konsorsiyumu 1.1 Milyar dolar teklif vermişti.
Yazının Devamını Oku

Belirsizlik sürüyor

6 Şubat 2008
Geçtiğimiz günlerde yılın ilk enflasyon raporu açıklandı. 2007’de enflasyon hedeflerinin tutmaması; tarımda yaşanan kuraklık, petrol, gıda ve kamu hizmet fiyatlarındaki artışlar gibi nedenlere bağlandı.
2008 yılı için öngörülen enflasyon yukarı doğru revize edilerek yüzde 5.5’e çekildi ve Merkez Bankası'nın 2008'de faiz indirimleri konusunda ihtiyatlı davranacağı mesajları verildi. Bu bağlamda 2008 yılında 25 puanı mevcut durumda indirilmiş toplamdan 100 puanlık bir indirim bekliyoruz.
 
Küresel piyasalarda ise ABD kaynaklı resesyon endişelerinin hafiflemesi ile tepki hareketi sürüyor. Açıklanan ABD tarım dışı istihdam verisinin beklentilerin altında gelmesi bir ölçüde negatif etki yaratsa da, Microsoft’un Yahoo’ya yaptığı teklif moralleri tekrar yükseltti.
 
Piyasalara dönersek, global finans sektöründe sıkıntıların devam edeceği ve ABD ekonomisinin resesyona girebileceği beklentileriyle Türkiye para ve sermaye piyasalarını da etkiledi. Ancak bu arada İstanbul Menkul Kıymetler Borsası diğer yatırım araçlarına karşı daha kötü etkilendi ve dünya borsaları içinde en fazla kaybeden borsa durumuna geldi. Daha önceki yazılarımda İMKB'de endeksin iyi seviyelerde olduğu ve işlem gören hisse senetlerinin primli olduğu yönünde görüşlere yer vermiştim. İMKB 100 endeksi'nde 56 bin seviyelerinde satış önermiş ve 42 bin -43 bin seviyelerini beklediğimi belirtmiştim.
 
Önümüzdeki dönemde ise beklentilerim volatilitenin devam edeceği yönünde. Küresel ekonomide belirsizliğin devam ettiğini düşünüyorum. Bu çerçevede değerlendirirsek gerek dış dünyadaki gelişmeler ve gerekse yurtiçinde özellikle gereksiz yere çıkarılan türban konusu piyasaları etkileyebilecektir. Ayrıca risk iştahının azalması ile birlikte geçmiş yıllardaki kadar yüksek bir sermaye girişi de beklemiyorum.
 
Sonuç; önümüzdeki günlerde bono tarafında önemli bir değişim beklenmemekte İMKB 100 endeksinde mevcut durumda 42 bin-43 bin bandının alım için uygun olduğunu düşünüyorum.
Yazının Devamını Oku

Yeni yıl hareketli olacak

2 Ocak 2008
Yaklaşık dört yıldır küresel piyasalarda yaşanan pozitif hava Türkiye ekonomisine de diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi bir ivme kazandırdı.

 Ancak özellikle 2007 yılı son çeyreğinde Amerika da başlayan ve küresel etki yaratan subprime kredilerde oluşan krizin tüm ekonomileri etkilemesi ve yine Amerika'da oluşabilecek bir resesyon, yatırımcıları olumsuz beklentilere doğru yönlendirdi. Kişisel beklentim ise böyle bir resesyon olmayacağı yönündedir.

Türkiye'ye dönersek, 2007 yılında yapılması gereken bazı yapısal ve makro reformlar yerine getiriledi. Avrupa Birliği ilişkilerinde gerekli somut adımlar atılamadı ve bu konu ikinci planda kaldı.
Enflasyon ve büyüme oranlarındaki sapma ve ayrıca cari açık rakamları baz alındığında 2008'in zor bir yıl olacağı bekleniyor. Ancak yine geçtiğimiz yıl ulaşılan ihracat rakamları ve yabancı sermaye girişi sevindiricidir.

2007 yılında YTL yüzde 17,7 ile dolara karşı en fazla kazançlı çıkan para primi oldu. YTL'nin aşırı değerli oluşu ihracatçıyı sıkıntıya sokarken, ithalatı  ucuzlatmakta, dış ticaret açığı ve cari denge de dikkat çekmektedir.

Bu arada geçtiğimiz hafta Petrol İş sendikasının Danıştay'da açtığı temyiz davasında Danıştay'ın Petkim in özelleştirme sürecini durdurması, bekleyen özelleştirmeleri belli ölçüde negatif yönde etkiliyebilir. Bilindiği gibi 2008 içinde Halkbank blok satışı, Telekomun bir kısım halka arzı ayrıca Otoyol,Enerji Dağıtım özelleştirmeleri planlanıyor.

Türkiye'nin 2008 yılı makro hedefleri irdelendiğinde ise geçtiğimiz yıla göre iddialı rakamlar olduğu görülüyor. Son dört yıldır % 6,5 olan faiz dışı fazla % 5,5 ,yine büyüme oranı da % 5,5 olarak açıklandı. 2008 de hedeflenen % 4'lük enflasyonun ise açıklanan son zamlarla birlikte tutturulması zor gözüküyor.

2008 yılının tartışılacak konularından biri de IMF ile yeni bir anlaşmaya gidilip gidilmiyeceği. Bilindiği gibi mayıs ayında IMF ile olan stand by sona erecek.

Türkiye'nin mevcut durumda yabancı piyasalarla, özellikle gelişen piyasalarla bir korelasyonu olmasına karşın, yabancı yatırımcıların porföy dağılımında Türkiye'nin payı diğer benzer ülkelerle karşılaştırıldığında daha az seviyede. Beklenen not artırımlarının gerçekleşmesi durumunda Türkiye nin  yatırım yapılabilirlik konusunda payının artacağı düşünülüyor. Bu yıl beklenen not artırımları ile birlikte piyasalar hareketlenebilir.

Yazının Devamını Oku

Global piyasalarda korkunun yerini yeniden coşku alıyor

26 Aralık 2007
Merrill Lynch, Morgan Stanley Bear Sterns ve Citibank gibi bazı dev finansal kuruluşların, konut kredisi kaynaklı sorunlar nedeniyle bilançolarında ciddi zararlar yazması sonucu güç durumda kalmasının ardından, uzak doğulu ve orta doğulu bazı büyük sermaye gruplarının ve devlet yatırım fonlarının söz konusu şirketlere belli ölçüde ortak olma karşılığında taze kaynak aktarması, bir süredir dalgalı ve yönsüz hareket eden global piyasalara adeta bir yılbaşı hediyesi oldu.
Türkiye’de Kurban Bayramı’nın kutlandığı günlerde global piyasalarda da yukarıdaki bu ortaklık teklifleri ile yeni şirket satın alma ve birleşme haberleri kutlanmaktaydı. Öyle ki ;ABD’de enflasyon rakamlarının beklentilerin üzerinde gelmesi, konut sektörüne ilişkin ekonomik verilerin zayıf çıkması hatta yatırım bankalarının üçüncü çeyrek bilançolarında beklentilerin çok daha üzerinde zarar açıklaması bile global piyasalardaki bu olumlu havayı değiştirmeye yetmedi. 
 
Aslında yılın son haftasına girerken piyasalarda korkunun yerini yeniden coşkunun almaya başlamasında tek başına yukarıdaki haberler etkili değildi. Öncelikle, geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası’nın kredi daralması nedeniyle likidite sıkıntısı çeken piyasalara yaklaşık 500 milyar dolar tutarında likidite sağlaması, bir süredir ortalamalarının oldukça üzerinde seyreden ve yatırımcıları tedirgin eden LIBOR faiz oranlarının hızla gerilemesinde etkili oldu. Ardından, FED’in önümüzdeki bir ay boyunca düzenleyeceği repo ihaleleri yoluyla bankalara toplam 40 milyar dolar tutarında nakit sağlayacak olması, olumlu beklentileri güçlendirdi. Konut kredisi piyasalarındaki sorunlar nedeniyle geçtiğimiz bir yıl öncesine göre piyasa değerleri yaklaşık yarı yarıya azalan bazı dev finansal kuruluşlara bu noktada gelen ortaklık teklifleri ise global piyasalarda “acaba en kötü geride mi kaldı” değerlendirmelerine neden oldu. Geleneksel yıl sonu canlılığı ve yeni yıl coşkusunun da etkisi ile piyasalar hızla yükselmeyi başardı.
 
Piyasalarda son dönemde yaşanan hareketliliğin, farklı yorumlamalara açık ekonomik veri ve haber akışından kaynaklandığını ve yatırımcı kanaatinin henüz net bir yönde şekillenmediğini düşünüyoruz. Dev finansal kuruluşların bile konut kredisi piyasasında yaşanan sorunlar nedeniyle ağır hasar alması nedeniyle nispeten daha zayıf ve küçük ölçekli finansal kuruluşların bu çalkantılı dönemde ayakta kalma ihtimalinin düşük olduğuna inanıyoruz. Dolayısıyla, mortgage ve finans piyasalarında yaşanan sorunların global ekonomik büyüme üzerinde ne derece etkili olacağı yönündeki değerlendirmelerin, önümüzdeki dönemde de piyasaların gidişatı üzerinde belirleyici olmaya devam edeceğini tahmin ediyoruz.
Yazının Devamını Oku