Paylaş
Birkaç aydır ekonomi yönetiminde bir toparlanma var. IMF anlaşması bunu kanıtlayan bir gelişme.
Böylelikle oyuncular ekonomide önlerini biraz olsun görebilecekler.
CHP ile imzalanan protokol ise tümüyle kısır çekişmelerden oluşan siyasi gündemi kısmen değiştirdi. Meclis'i az da olsa çalışır hale getirdi.
Soralım:
Bu köşede yıllardır savunulan ‘‘makro ekonomik politikalara’’ kıyasla, yapılanlar nasıl yorumlanabilir?
POLİTİKALAR
Yıllar önce savunmaya başladığımızda ‘‘değişik’’ olarak görülen ilkeler bugün ‘‘standart’’ hale gelmiş durumda.
Bu ilkeleri kısaca sıralayalım:
Hazine bir iç programı açıklamalı. Merkez Bankası bir para programı yapmalıdır.
Verimsiz KİT'ler kapatılmalı, bu uygulamalardan zarar görecek çalışanlara ciddi kaynaklar akıtılmalıdır. Çalışanların olurları alınmadan böyle bir adım atılamamalıdır.
Verimli KİT'lerin satışından elde edilecek kaynaklar iç borçları kapatmada kullanılmalıdır.
Memur kesiminin reel geliri ciddi biçimde yükseltilirken, memur sayısı ciddi biçimde azaltılmalıdır.
Bütün bu tedbirleri alırken gelir dağılımına dikkat edilmelidir.
Bankacılık sektöründe ciddi bir reforma ihtiyaç vardır.
Ve geçmişte sık sık vurguladığımız kritik nokta:
TL'nin uluslararası rekabet gücü kısa vadeli dengeler açısından en önemli göstergedir. Kur ayarlamaları enflasyonun altında kalmamalıdır.
Bu açıdan bakıldığında günümüzün uygulamaları nasıl yorumlanabilir?
‘‘TARTIŞMASIZ’’LAR
Bazı noktalar tartışmasız.
Para programı zaten bizden önce de vardı.
Hazine'nin bir iç borç programı yapması ise ilk dile getirdiğimizde ‘‘önemsiz’’ karşılanmıştı. Ama bugün herkes tarafından kabul görmesi bir yana, piyasalarca dikkatle izleniyor.
Uygulamalar şöyle: Merkez Bankası'nın ciddi bir para programı uygulamış olduğu söylenemez. (Umarız IMF anlaşması ile bu değişir.)
Ancak, Hazine iç borç programını şimdiye kadar başarılı götürdü. (Dün açıklanan 6 aylık program daha da kapsamlı.)
Verimli KİT'lerin satışı, nihayet gerçekleşmeye başladı. Buradan elde edilen kaynakların iç borçların kapatılmasında kullanılıp kullanılmadığı ise, şu an için belirsiz. Bunun biraz daha izlenmesi gerekiyor. Ancak niyetin iyi olduğu görülüyor.
En önemli değişiklik ise zamanla yaşandığından gözlerden kaçtı.
TL'nin reel gücünü koruma ve kur ayarlamalarını enflasyonun altında bırakmama gereği artık biliniyor. Dış açığı kontrollü götürmenin finansal dengelerin ilk koşulu olduğu herkes tarafından kabul ediliyor.
‘‘TARTIŞMALI’’LAR
Yapılmayanlar veya gündem olmayanlar ne?
Vergi kanunundan her gün söz ediyoruz. Ama devletin çarçur ettiği kaynaklar hiçbir şekilde gündemde değil.
Kamu bankaları olduğu yerde duruyor.
Verimsiz KİT'ler halen de birer kara delik.
Kamu çalışanlarının sayısı halen de olması gerekenin çok üstünde. Ve artıyor. (Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla işe adam yerleştirmeler, olanca hızıyla devam ediyor.)
Harcamaların kısılması yönünde tek olumlu adım, şu an için gerçekleşmemiş olan emeklilik yaş sınırının yükseltilmesi.
Bankacılık reformu da daha çok ‘‘sözde’’ kalıyor.
SONUÇ
Yavaş yavaş bazı olumlu adımların atıldığı bir gerçek. Ama esas maliyetli konularda henüz fazla bir ilerleme sağlanmış değil.
Ancak gündemde olmaları da bir şey.
Paylaş