Paylaş
Eğitim, 1980'li yılların başından beri adeta Türkiye'nin unutulan sektörü.
İlk önce ekonomide liberalleşme, arkasından enflasyon ve beraberinde getirdikleri, finansal piyasaların çekiciliği ve elbette Çiller'le birlikte yerleşmeye başlayan anlayış.
Eğitim sektörü arka planda kaldı.
Eğitime giden kaynaklar zaman içinde gerektiği gibi artırılamadı.
İlk ve orta öğretimde standartlar gevşetilirken, üniversiteler yetenekli elemanlarının önemli bir kısmını özel sektöre kaptırdı. Yerlerine ‘‘yenilerini’’ koyamadı.
GENÇLER
Bugün gençlerle konuştuğumuzda, bırakın orta öğretime girip burada bir kariyer yapmayı, akademik hayata atılıp üniversitelerde çalışmayı bile fazla çekici bulmadıklarını görüyorsunuz.
Eğitmek, araştırma yapmak, zamanını istediği gibi kullanma hakkına sahip olmak, bunlar tatmin edici görülse dahi, maddi zorluklar ağır basıyor. Gençleri caydırıyor. Sonuçta üniversitede öğretim üyesi olmak isteyen bir gencin epeyi cesur ve idealist olması gerekiyor.
(Konumuzun itibariyle biz ilk ve ortaöğretime daha uzağız. Ama bu sektörün sorunları üniversitelerinkinden de ağır. Bunu görmek için sektörün içinde çalışmak şart değil.)
Lisansüstü öğretime gelince... Bu Türkiye'de halen de asgari bir düzeyde. Burada göze batan başarılı atılımlar, büyük çapta bazı idealist öğretim üyelerinin kişisel çabalarının sonucu. Sistematik bir gelişme adeta yok.
Bir de şu soruyu soralım. Son yıllarda ülkenin önemli konularını inceleyecek kaç araştırma enstitüsü kuruldu? Hangi enstitüler güçlendirildi?
Türkiye'de TÜSİAD ve benzeri kurumlar tarafından yapılan yararlı çalışmalar, Batı dünyasında ağırlıklı olarak araştırma enstitülerinde gerçekleştirilir. Bu kurumlar, kamuoyunun bilgilendirilmesinde kritik bir rol oynarlar. Ayrıca siyasi partilere fikir ve eleman verirler. (Bu nedenle Batı ülkelerinde farklı tandanslarda olan birden fazla araştırma merkezi vardır.)
ANLAYIŞ DEĞİŞİKLİĞİ
Demek ki bir yanda ağır maddi sorunlar içinde olan bir orta ve ilk öğrenim, diğer yanda bir türlü kurumlaşamayan lisansüstü çalışmalar ve araştırma enstitüleri.
Kısacası, son yıllarda eğitim her yönüyle unutulan, gündemin dışında kalan bir sektör niteliğindeydi.
İşte bir süredir bu konuda bir değişimin ilk belirtileri göze çarpıyor. Yavaş da olsa, bir anlayış değişikliği yaşandığını görüyoruz.
Henüz önemli bir sonuç alındığını söylemek zor.
Ancak son aylarda eğitime aktarılan kaynaklarda bir artış olduğu kuşkusuz. Ajanslarda sekiz yıllık eğitime sağlanan fonlar, öğretmen maaşları ile ilgili haberler sık sık göze çarpıyor.
Epeydir görülmeyen bir hareket var.
Bunu (çok) olumlu bir gelişme olarak görüyoruz.
Bu çabaları, üniversiteler ve araştırma enstitüleri ile ilgili adımların izleyeceğini umuyoruz.
SONUÇ
Geride bırakmakta olduğumuz yirminci yüzyılın ilginç özelliklerinden birisi de şuydu:
‘‘Kronik enflasyon, adaletsiz gelir dağılımı ve beraberinde gelen sosyal sorunlar, eğitim sektörünü ihmal eden ülkelerde görüldü.
Hızla büyüyen, 30-40 yıl içinde zengin toplumlar olmayı başaran ülkelerin gündemindeki ilk madde eğitimdi.’’
Finansal piyasalar çekici. Hareketli. İnsan bazen kendisini kaptırabiliyor.
Esasta neyin önemli olduğunu unutabiliyor.
Paylaş