Paylaş
Pazar yazılarını genellikle hafif konulara ayırıyorum. En azından değişiklik oluyor. ‘‘Faizler inebilir...’’ veya ‘‘Faizler yükselebilir...’’ diye tekrarlamamış oluyoruz.
Bugün yine farklı bir konuyu ele alacağım. Ama bu sefer konu soyut. Epeydir beni düşündüren bir gözlem.
TEORİ
Mesele şu:
İktisat Teorisine bakıyorsunuz. Bazı varsayımlar yaptığınızda size bazı sonuçlar veriyor.
Örneğin size diyor ki:
Dolar veya yen gibi bir dövizle borçlanır, bu borcu kendi paranıza çevirir, bununla pozisyon alırsanız risk üstlenmiş olursunuz. Bunu temkinli yapmazsanız bir süre sonra zor durumda kalırsınız. (Finansal Times birkaç ay önce bu kuralı ‘‘cardinal rule of banking’’ diye başlıktan verdi. ‘‘Bankacılığın ana kuralı’’ diye çevirebiliriz.)
Veya teori size şöyle bir sonuç veriyor:
Uluslararası piyasalarda rekabet gücünüzü yitirirseniz, dış ticaret dengeniz bozulur, ihracatınız düşer, ithalatınız artar. Sorun çıkar.
Bunlar belli bazı varsayımlar altında doğru olan kurallar. Teoriden geliyor.
PRATİK
Teoride doğruluğu şüphe götürmez bu kuralların günlük hayata uygulanmasına gelince.
İşte burada karşımıza birbirinin neredeyse tersi iki değişik davranış çıkıyor.
Bir yanda ‘‘Batılılar’’ veya onlar gibi hareket edenler var.
Diğer yanda da farklı düşünenler. ‘‘Bir şey olmaz’’ diyenler.
‘‘Batılı’’ deneyimli yöneticilerle konuşursanız sadece teoride değil, pratikte de bu kuralların doğru olduğunu söyleyeceklerdir. Elbette bu her ‘‘batılı’’ için geçerli değil. Tarihe bakın, belki bundan yüzyıl öncesi için de genelde doğru değil.
Ama artık böyle.
Teoriden gelen bazı kurallara pratikte de uyulması konusunda ‘‘Batı’’da genel bir uzlaşma var. Hatta belki de Batı toplumlarını tanımlayan da bu. (Japonya gibi toplumları da ‘‘Batı'ya’’ dahil ediyorum.)
TÜRKİYE
VE JAPONYA
Şimdi bu kuralları gelişmekte olan toplumlara getirin. Bir gün birisi kalkıyor. Kuralların dışına çıkıyor. Korka korka...
Sonra?..
Sonra, bir de bakıyor bir şey olmamış. Korkulan başa gelmemiş.
Kurallardan biraz daha uzaklaşıyor. Yine bir şey olmuyor.
Ve bir de bakıyorsunuz aradan üç yıl geçmiş. Dört yıl geçmiş...
‘‘Nasılsa bir şey olmaz’’ kanısı yerleşmiş.
Kurallar unutulmuş.
SONUÇ
Modelini kara tahta üzerinde açıklayan iktisatçı, bunu birkaç dakika içinde yapar.
Ama gerçek hayatta aynı olay yıllar alıyor.
Yıllar.
Bu süre içinde de kurallardan uzaklaşmanın bir maliyeti yokmuş gibi görünüyor.
Oysa...
Geçici bir avantaj mı? Yoksa (uzun süre) kalıcı mı? Bilmem ama ‘‘Batılılar’’ önemli bir şey öğrenmişler.
Paylaş