İstanbul'un suçu

Salih NEFTÇİ
Haberin Devamı

Dün New York'a bilmem kaçıncı kez geldim.

Yolculuk her zamanki gibi biraz çalışarak, biraz okuyarak geçmişti.

Bilgisayarla biraz iş yapıp biraz oynarken, insan 8 saatin sonuna geldiğini bile fark edemiyor. ‘‘Pilot on dakika sonra inmiş olacağız’’ dediğinde, New York'un silueti uzaktan seçiliyordu bile.

New York'a gelmek, benim için artık her gün işe gitmekten fazla farklı olmamalı. Ne de olsa ayrılalı daha iki hafta olmuştu. Ama bir süredir New York hızla değişiyor.

İyiye gidiyor.

İki hafta sonra döndüğünüzde bile ‘‘yeni’’ şeyler görebiliyorsunuz.

Bu aralar aklıma takılan bir New York ikilemini ele almak istiyorum.

EROİNMAN

New York'u dünyanın rekabete en açık şehri diye biliriz.

En bireysel. Ve belki de en bencil.

Yaşlı bir emekliyi kolundan tutup yolun karşısına geçirmek veya adres soran turistlere yardım etmek...

Yok, sokakta duran ‘‘aç’’ Afrika kökenliyi çağırıp, bir yemek yedirmek...

Evet, bu açıdan bakarsanız, New York'lular yandı. Burada her koyun kendi bacağından asılıyor.

Sınıflarda sık sık verdiğim bir örnekle, yerde yatan eroinmana ‘‘Acaba öldü mü?’’ diye bakan olmaz. Olsa olsa, üstünden atlayıp geçerken,

‘‘Şansı varsa ambulans zamanında gelir’’ diye düşünürsünüz.

DİNAMİZM

Ama olaylara başka bakış açıları da var. Havaalanından şehre taksiyle gelirken bakıyorsunuz.

New Yorklular yine koşuşturuyor.

Gürültü her zamanki gibi.

Yollar kalabalık.

Çaldığı gitarla üç beş kuruş para kazanmaya çalışan Meksikalı, yolda kavga eden genç bir çift, yürürken kendi kendine şarkı söyleyen zenci...

Küfürleşen (Hintli) taksiciler.

Öbür yanda, takım elbiseli iki Wall Street ‘‘finansçısı.’’ Her zamanki streslerindeler.

Elbette bu hengamenin ortasında, biraz şaşkın, biraz hayran etrafa bakan turistler. Ve yanlarından bisikletle bir fişek gibi giden, şehrin bir yerinden diğerine ‘‘mesaj, evrak’’ taşıyan gençler.

New York yaşıyor.

Hep birlikte.

SONUÇ

New York en hür, en serbest piyasa. En bireysel şehir.

Ama öte yandan da bir bütün. Ve en dikkatli şehir planlamasının yapıldığı kentlerden birisi. Kimin, hangi taşı nereye koyacağı, en ince ayrıntısına kadar uzmanlarca belirlenen bir ortam.

Nitekim iki hafta ayrı kaldıktan sonra geri geldiğinizde hemen fark ediyorsunuz.

Kent bir nebze daha ‘‘iyileşmiş.’’

Ve bir kez daha kendi kendinize soruyorsunuz:

‘‘İstanbul'un ne suçu vardı?’’













Yazarın Tüm Yazıları